Kötülüğün her türlüsünü gördük. Yalan, iftira, şantaj, terör.

Korkunun her biçimini gördük. Sokağa çıkma yasağı, yargısız infaz, katliam.

Ölümün her biçimini gördük. Yüreğimiz parça parça. Acılarımız hâlâ taze.

Karanlığın her türlüsünü gördük. Kana susamış mafya liderini, cana susamış cihatcısını, askeri kurbana benzetenini.

Nefretin her biçimini gördük. Ekmek almaya giderken katledilen güzel kaşlı çocuğu meydanlarda yuhalatanından, barışın sesini alanlara taşıyan onurlu insanların katledilen bedenlerini stadyumlarda yuhalayanlara.

Toros marka otomobilleri hatırladık. Ölümleri hatırladık. Ne kadar kötülük varsa hatırladık. Hatırlamakla kalmadık yaşadık.

Unuttuklarımız var bir de. Soma madenlerinde katledilen madencilerin kömür karası gözlerini unuttuk. Madenciye atılan tekmeyi unuttuk. Saltanat ve gösteriş budalalığını, yasa tanımazlığı, keyfiyeti unuttuk. Kesilen zeytin ağaçlarını, kuruyan dereleri unuttuk. Yoksulluğumuzu unuttuk. İşsizliği unuttuk. İşten eve taşıdığımız bel ağrısını unuttuk. Pres makinesine kafası sıkışıp ölen 13 yaşındaki Ahmet’i unuttuk. Grev hakkımızı gasp edenleri unuttuk.

Çocuklarımızı eğitim sistemi içinde kobay haline getirenleri unuttuk. Biz işsizlikten kırılırken işsizlik fonunu işsizden daha çok kendi için kullananları unuttuk.

“Asgari ücretle geçinilmez diye bir şey yok. Geçinirsiniz. Ona mahkûmsanız 800 TL de büyük bir paradır” diyenleri unuttuk.
“Asgari ücret koruma ücretidir. Geçim ücreti değildir” diyenleri unuttuk.
“Taşeron ama telefonu var” diyenleri unuttuk.
“Aman işverenlerimizin rekabet gücü ne olur” diyenleri unuttuk.

Ekmeğimiz için direnirken bize terörist diyenleri, dış mihrak diyenleri unuttuk. TOMA’larla fabrika önüne gelenleri unuttuk.

Bizi hukuksuz bir biçimde taşeronda çalıştırıp mahkeme kararlarına rağmen kadro hakkımızı gasp edenleri, davaların önünü kesmek için yasa yapanları unuttuk.

“Kıdem tazminatından herkes faydalansın” yalanıyla iç etmeye kalkanları unuttuk.

“Ayaklar baş olursa, kıyamet kopar” diyenleri unuttuk.

Evet unuttuk!

Daha düne kadar aynı tezgahta umudu beraber soluduğumuz arkadaşımıza nefret bakmamız öğütlendi mi? Öğütlendi.

Sokakta birbirimize nefretle bakmamız için her türlü ayrımcı dil kullanıldı mı? Kullanıldı.

Kazandık mı istikrarı şimdi?

Peki kimin istikrarını kazandık sordunuz mu?

İstikrar sözlükte yerleşme, oturma anlamına geliyor. Yerini sağlamladı mı şimdi birileri? Saraylar, hanlar, apartmanlar.

Seçimler bitti. Korkmuyor muyuz şimdi? İşsiz kalmaktan, iş kazasında ölmekten, sakat kalmaktan. Çocuğumuzu askere güvenle gönderebilecek miyiz şimdi? Suriye’de üretilmiş savaşın yaratacağı kâbus uzak mı kalacak bizlerden?

Bize istikrar mı gelecek sanıyorsunuz korktuğumuz için?

Halbuki biz gerçekleri unutalım diye korkuttular bizi. Düşman ettiler birbirimize. İflah olur muyuz artık bilmem.

Oysa birbirimizin gözlerine baksaydık, sıcaklığını duyumsasaydık birbirimizin, televizyonların, aktrollerin yalanlarına kapılıp gitmezdik.

Nefret ekildi bu topraklara. Korku ekildi. Yalan ekildi. Kazanan biz değiliz biliyorsunuz değil mi? Bu ekinler bu toprakları kara bir örtüyle örter mi bilinmez.
Ama umut da var biliyorsunuz değil mi? Umudu ekenler de var ne zamandır. Türküsü ile, şiiri ile, yüreği ile, mücadelesi ile. Umudu ekenler var.

Ve umut tüm ekinlerin atasıdır.