Üreticiler ‘TAMAM!’ diyor

Adnan Çobanoğlu - Üzüm-Sen Genel Başkanı

2002 yılında seçim meydanlarında IMF ve Dünya Bankası’nın yaptığı her şeyi değiştireceği iddiası ile iktidar olan AKP, o günden bu yana bu sözünü yerine getirmediği gibi, aksine IMF ve Dünya Bankası’nın dayattığı Türkiye’nin serbest piyasa koşullarına ayak uydurması, bu nedenle de piyasada küçük aile tarımının korumasız bir şekilde kendi başına bırakılması politikalarını tereddütsüz biçimde devam ettirdi. Son olarak da Cargill’in hazırlayıp hükümete sunduğu; şeker fabrikalarının özelleştirilip satılmasını istediği raporun gereğini hemen yerine getirerek şeker fabrikalarını satmaya başladı. Yani AKP, “Durmak yok IMF, Dünya Bankası, DTÖ, Uluslararası gıda ve tarım şirketleri ne istiyorsa biz onlara 10 katını vereceğiz” diyor. Buna karşılık üreticiler de “Anayasa referandumunda vermiş olduğumuz HAYIR’ı TAMAM’layacağız” diyor.

AKP hükümetinin 16 yılda tarımda yarattığı tahribatın bazılarına kısaca baktığımızda üreticilerin nelere ve neden ‘Hayır’ ve ‘Tamam’ dediğini daha iyi anlayabiliriz:

AKP hükümeti Kemal Derviş zamanında çıkartılan “Tütün Yasası”nın devamı olarak 2003 yılında TEKEL’in içki ve sigara bölümleri ayrı ayrı Anonim Şirkete dönüştürdü ve önce içki bölümünü sattı, sonra da sigara bölümünü. 2010 yılında da TEKEL’in Yaprak İşleme Müdürlüklerini kapattı. Böylelikle TEKEL’in tasfiyesi sağlanmış, tütün üreticileri şirketlerin insafına bırakılmış oldu. Birçok tütün üreticisi tütün üretimini bırakmak, çocuklarını sendikasız, sosyal güvencesiz bir şekilde bilmedikleri işkollarında çalışmak zorunda bırakıldı. Soma’da madende katledilen işçilerin büyük bir çoğunluğunun ailesi geçmişte tütün üreticisidir. Çiftçilerin kolektif deneyimleri ile binlerce yıl içinde geliştirdikleri, emek harcadıkları ve nesilden nesile aktardıkları tohum ıslahının sonuçlarını 2006 yılında çıkarttıkları “Tohumculuk Kanunu” diye bilinen kanunla tohum ve gıda şirketlerine peşkeş çekmekle kalmadı,2017 yılında ortaya koyduğu “Milli Tarım Projesi”nde çiftçilere ancak sertifikalı tohum kullanırlarsa teşvikten yararlanabileceklerini 2018’den itibaren de sertifikalı tohum kullanımının zorunlu olacağını yani atalık tohumların kullanılmasının yasaklanacağını duyurdular. “Üretici Birlikleri Yasası” ile üreticilerin örgütlenmesinin önünü açmayı değil, tam aksine onları denetim altına almayı, örgütlenmelerine engel olmayı amaçlamışlardır. Yasa ile Birlik üyelerinin kolektif üretim yapması engellenmiş, Birlikler’in üyelerinin ürettiği ürünleri işleyebilecek sanayi tesisleri kurmaları, Birlikler’in ilaç, gübre vb. girdileri iç veya dış piyasadan toptan alınıp üyelerine dağıtabilmesi engellenmiş, şirketlerin tek tek üreticilerle sözleşme yapmasına izin verilirken, Birlikler’in tüm üyeleri adına şirketlerle sözleşme imzalaması yasaklanmıştır. Su ve su döngüsü milyonlarca yıldır yerkürenin yaşam kaynağıdır ve her canlının suya erişebilme hakkı vardır ve canlılar için olmazsa olmazdır. Yani su yaşarsa yaşatır. Bu nedenle suyun da yaşama ve varlığını sürdürme hakkı vardır. Canlı yaşamın yok edilmesi pahasına uluslararası sermaye Dünya Bankası desteğinde suyun fiyatlandırılmasına ve ticarileştirilmesine dönük politikaları ülkelere dayatmıştır. Ekolojik döngüler sayesinde yok olmayan su, kapitalist sistem içinde ekolojik dengeleri alt üst etmek dahil kıt bir kaynağa dönüştürülerek, ticari bir mal (meta)haline, sermaye birikim sürecinin bir parçası haline getirilmiştir. Türkiye’de toplam kullanılan suyun yüzde 70’i tarımsal üretim sırasında tüketilir. AKP hükümeti de son çıkarttığı “Torba Yasa” da tarımda kullanılan suyun özelleştirilmesinin yolunu açmış, Meksika, Bolivya vb. ülkelerde olduğu gibi yağmur suyunun bile depolanmasına yasak koyup sayaç takılmasını sağlayacak adımları atmıştır. Tarım topraklarını yok eden, suları kirleten, ekolojik dengeyi bozan HES, GES, RES, Nükleer Enerji, Jeotermal elektrik enerjisi, kayagazı/ kayapetrolü yatırımlarına teşvikler vermiş, özel şirketlere bu alanlarda sınırsız haklar tanımıştır.

AKP hükümetinin köylere ve köylülere dönük hesapları bitmek bilmemiştir. Başkanlık Sistemi’nin ilk adımı olan “Büyükşehir/Bütünşehir Yasası” ile 16 bin köyün “tüzel kişiliği”ni bir gecede ortadan kaldırarak mal varlıklarına, kadimden beri ortak kullandıkları yaylak, otlak ve meralarına, içme suyu kaynaklarına köyün mülkü olan tarla, düğün salonu, kahvehane vb. köyün üzerine kayıtlı ne varsa el koymuş, özelleştirmeye açıp satmaya başlamıştır. Ayrıca bu yasanın sonucu olarak zaten geliri düşük olan üreticiler, daha önce ödemedikleri (inşaat yaparken inşaat ruhsatı, içme suyuna dönük vergiler vb.) yeni vergilerle karşılaşmıştır.

AKP sözde “Komşularla Sıfır Sorun” adı altında bir dış politika gütmüş/izlemiş, ama gelinen noktada sorunumuzun olmadığı bir komşumuz neredeyse kalmamıştır. Bu nedenle de yaş sebze ve meyve ihracatımız düşmüş, üretici ürünlerini maliyetine bile satamaz, borçlarını ödeyemez hale gelmiştir. Kısacası AKP hükümetinin tarımsal üretime ve üreticilere verdiği zarar bir köşe yazısına sığamayacak kadar çok ve sayfalar alır. Ama bu yazdıklarım bile seçimlerde üreticilerin neden ‘Tamam’ diyeceğinin, demesi gerektiğinin gerekçesi olmaya yeterdir.