Üretimde tekellere karşı mücadele şart
Akçakoca Üretici Forumu’nda ülkenin gıda tekelleri tarafından kuşatıldığına vurgu yapıldı. SOL Parti Sözcüsü İşleyen "Üretenin hakkını alamadığı dönemde sorumluluk devrimcilerdedir. Örgütlenme mücadelemizi sürdürdüğümüz ölçüde başarılı olacağız" dedi.
Emek Servisi
SOL Parti tarafından gerçekleştirilen Akçakoca Üretici Forumu’nda köylüler, çiftçiler, kır ve kent emekçileri gıda krizi ve gıda egemenliği konularını ele aldı. Forumun açılış konuşmaları SOL Parti Düzce İl Sözcüsü Sezgin Özcan ve Sol Parti Sözcüsü Önder İşleyen tarafından yapıldı. Forumun ilk oturumunda Çiftçiler Sendikası Genel Örgütlenme Sekreteri Adnan Çobanoğlu, Çiftçiler Sendikası Genel Başkanı Ali Bülent Erdem ve Tarım Çalışma Grubu Üyesi Ali Merdan Çelik konuşurken forumun ikinci oturumunda katılımcılara söz verildi.
SOL Parti Düzce İl Sözcüsü Sezgin Özcan “Ülkemiz gıda tekelleri tarafından kuşatıldı. Tarımda sorunların çözümü bu alanlardaki tüm öznelerin bir araya gelmesiyle mümkündür” dedi
ÖRGÜTLÜ MÜCADELE SÜRECEK
SOL Parti Sözcüsü Önder İşleyen, “Önümüzdeki dönemin mücadelesi bakımından önemli bir forum. Yol haritasına ihtiyacımız var. Üreticiler, köylüler bu sefaleti derinden hissediyor. Çay fiyatları ve yakın dönemde açıklanacak fındık fiyatları yeni bir sefaletin kapısını aralayacak. Önümüzdeki süreç 21 yıllık iktidardan nasıl kurtulacağımızın, Türkiye’deki bağımlılık zincirinin nasıl kırılacağının mücadelesini içeriyor. 31 Mart sonrası daha umutlu bir durumdayız. Bu rejimin artık bu ülkenin başında daha fazla kalamayacağını gösteren bir dönemdeyiz. Tek adam rejimi nasıl yenilecek? İşçiler ve emekçilerin mücadelesi ve birlikteliği, toplumsal muhalefetin örgütlülüğünün inşa edilmesiyle yenilir ve yeni bir gelecek de ancak böyle mümkün olabilir. Türkiye’de 1965-1980 yılları arası toprak işgalleri, köylü hakları mücadelesi, 15-16 Haziran gibi süreçler yaşanırken örgütlenmelerle mücadele büyütüldü. Bugünlerde emekliler eylem içerisinde örneğin. Eğer toplum kendi hakları için mücadele etmezse ancak kısmi kazanımlar elde edilebilir. Bu kadar emeğin çalındığı, üretenlerin haklarını alamadığı dönemde suç değil ama sorumluluk devrimcilerdedir. Toplumun bütün hücrelerinde örgütlendiğimiz oranda başarılı olacağız. Biz Uşak’ta Fatsa’da üretici mitingleri yaptık. Elbette bunlar tek başına yeterli değil. Ancak örgütlenme mücadelemizi sürdürdüğümüz ölçüde başarılı olacağız” dedi.
ÜRETİMDE SÖMÜRGECİLİĞE SON
Gıda Rejimleri başlığı altında konuşmasını gerçekleştiren Çiftçi-Sen Genel Örgütlenme Sekreteri Adnan Çobanoğlu, “Tarım 10 bin yıldır mevcut ancak gıda rejimleri sermayenin tarım alanına nüfuz etmesiyle ortaya çıktı. I. Gıda Rejiminde İngiltere İmparatorluğu sömürgeler üzerinden gıda-tarım ve sanayi alanındaki ihtiyaçlarını karşılamış, sömürgelerden hem pamuk gibi tarımsal ürünleri gelişen endüstrisi için hem de şeker ve buğday gibi tarımsal ürünleri kendi işçi sınıfını doyurmak için kullanmıştır” diyen Çobanoğlu, “İngiltere, kurduğu hegemonyayla küresel gıda sisteminin kurallarını belirlemiştir. II. Gıda Rejimi ise ABD hegemonyasında endüstriyel tarımın dayatıldığı, girdilere bağımlılığın olduğu, makineleşme ve yoğun traktör kullanımının olduğu devasa çokuluslu şirketlerin kurulduğu dönemdi. Bu dönemde kooperatifler de bu şirketlerin girdilerinin karşılanması için kullanılmıştı. 3. Gıda rejimi de neoliberal dönemde devletin tarım alanından çekilerek şirketlerin hakimiyetinin kurulduğu dönemdir. Sözleşmeli üretim, devletin kurumlarının tasfiyesi, doğayı metalaştırma, enerji yatırımlarıyla suların hapsedilmesi, jeotermal, rüzgar, güneş enerjisiyle el koyma vs. 3. Gıda Rejimi doğanın, gıdanın bir silah olarak kullanıldığı bir sistem. Filistin’de, Ukrayna-Rusya savaşından bunu görüyoruz. Endüstriyel gıda sistemine karşı La Via Campesina ve Çiftçi-sen de antikapitalist ve antiemperyalist olarak kendini tarif ediyor, böyle bir mücadele hattı öneriyor” ifadelerini kullandı.
DOĞAL YÖNTEMLERE DÖNÜLMELİ
Çiftçi-Sen Genel Başkanı Ali Bülent Erdem gıda egemenliği kavramına dikkati çekerek “1. Gıda Rejimi’nde İngiltere, 2. Gıda Rejiminde ABD jandarma oluyor. IMF ve Dünya Bankası gibi kurumlar ve GATT-Gümrük Tarifeleri ve Ticaret Genel Anlaşması oluşturuluyor. Marshall yardımları üzerinden yarı sömürgeleştirme faaliyetleri devam ediyor. Bu dönemdeki tarımsal üretim daha fazla girdiye dayalı üretim ve bu da ancak desteklemelerle mümkün oluyor. Neoliberal dönem, 3. Gıda Rejimi, tarımdan devletin çekilmesi şeklinde özetlenebilir. Şirketlerin önünün açıldığı dönem. 3. Gıda Rejimi’nde, GATT’nin dönüşüm sürecinde çiftçiler küresel olarak La Via Campesina adıyla örgütleniyor. 1998’de La Via Campesina gıda egemenliğini dillendiriyor. Gıda egemenliğinin şirketlerin egemenliğinin ortadan kaldırılması olarak ortaya çıkıyor. Gıda egemenliği gıda-tarım alanında şirketlerin hakimiyetine karşı halkın egemenliğinin savunulmasıdır. Gıda egemenliği halkın nasıl besleneceğine, ne yiyeceğine, neyi üreteceğine, nasıl üreteceğine halkın kendisinin karar vermesidir. Biz gıdamızı ne zaman kaybettik? Birincisi, endüstriyel tarım bize dayatıldığı noktadan itibaren, biz kendi üretim biçimimizi, atalarımızdan kalan kadim bilgileri kaybettik. Bu anlamda çiftçilik bitti, onlar ne dediyse yapılan bir çiftçilik geldi. İkincisi ise Tohum Kanunu oldu. Tohumunu kaybeden bir çiftçi potansiyel bir göçmen haline geldi. Üçüncüsü ise biz Büyükşehir yasasıyla meralarımızı kaybedince gıdamızı kaybettik. Bizim doğal yöntemlere dönmemiz gerekiyor. Yeniden köylüleşmemiz lazım. Bu bir kerede olacak bir şey değil. Bir mücadele hattı gerekiyor bunun için. Karşımızdaki güç çok büyük. Böyle bir güç karşısında biz cephemizi genişletmeliyiz. İttifaklarımızı artırmalıyız. Göçerler, kıyı balıkçıları, çobanlar, küçük köylüler vs. Bu noktada Köylü Hakları Bildirgesi de önemli. Bu bildirge etrafında bir gıda egemenliği mücadelesi gerçekleştirebiliriz” diye konuştu.
ÜRETİCİLER ÖRGÜTLENECEKLER
SOL Parti Tarım Çalışma Grubu Üyesi Ali Merdan Çelik özellikle Karadeniz bölgesini ve fındığı hedef alan kahverengi kokarca zararlısına karşı mücadeleyi anlattı:
“Bu böcek Amerika kıtasında yaşayan bir canlı, kötü bir kokusu var. Kendini korumak için ortama saldığı kokudan dolayı adı bu. Yeşil kokarca vardı önce ama böylesine zararı yoktu. Türkiye’de bu böceğin özellikle fındık bahçelerinde yarattığı zarar görüldüğü andan itibaren devletin bu zararlıya karşı mücadelesi maalesef yeterli değil. Önemsemediler, yeterli ilgiyi göstermediler. SKT’si geçmiş ilaç dağıttılar. Ancak bir Araştırma Enstitüsü kurdular, bu istilacılara karşı arı ithal ettiler ve üretip bölgeye saldılar. Ancak bu mücadele yöntemlerinin sonuçlarının ne olacağını göreceğiz. Biyolojik yöntem ise yüzyıllardır köylülerin geleneksel yöntemlerinden oluşuyordu. Biyolojik mücadele yöntemleri unutuldu, kamu çekildi bu işten 1980 sonrasıyla. Enstitüler kapatıldı. Tarım ilacı/zehirler bir mücadele yöntemi olarak dayatıldı. Dereler kirletildi, kurutuldu, madencilik faaliyetleriyle ormanlara, bitki örtüsüne zarar verildi. Tüm bu politikalar bu böceğin oluşumunu doğurdu. Bu böceğe karşı biyolojik mücadeleyi örgütlemek lazım. Ancak bıu yeterli değil. Fındıkta tekellere karşı mücadeleyi de örgütlemek lazım. Bu böcek gibi tekeller de üreticinin canına yetti. Hem fındıkta hem de çayda üreticinin eline geçtiği fiyatla tüketici arasındaki fiyat farkı şirketlere, bu tekellere gidiyor. Üreticiler örgütlenecekler, tüketiciler örgütlenecekler. Üreticiler tek başına örgütlenmeyecekler. Fındık üreticisi, üzüm üreticiyle bir ağ kuracak. Üzüm üretmiyor ama sofrasında. Fındıklı’da geçen hafta çay üreticileri isyan etti. Önümüzde fındık fiyatının belirlenmesi var, bu süreçte tekellere karşı bu mücadeleyi büyütmek, örgütlemek gerek.”
Üretici Forumunun 2. Oturumu ise Halk Forumuyla devam etti.
Bu forumda, Akçakoca köylüleri, kadın çiftçiler, Birlik ve Dayanışma Bahçeleri üyeleri, Ziraat Odaları üyeleri, ziraat mühendisleri, gıda mühendisleri ve akademisyenler söz alarak gıda ve tarım alanında yaşanılan sıkıntıları anlattılar, deneyimlerini paylaştılar.
Gıda krizinin derinlemesine yaşandığı, üreticinin üretimden gitgide kopmak zorunda kaldığı bu dönemde üretici ve tüketicilerin birlikteliği, kent ve kırsal alanlar arasındaki dayanışmanın önemi ve bu doğrultuda halkın gıda sistemini oluşturacak gıda egemenliği mücadelesinin yürütülmesi gerektiği Forum’da ortaklaşılan nokta oldu. Forum tekellere karşı üreticinin örgütlenmesi ve özellikle bölgede en önemli tarımsal gelir kaynağı olan fındıktaki şirket hakimiyetine karşı birlikte mücadele ve harekete geçme çağırısıyla son buldu.