Cengiz Onural, İncesaz müziğini “İncesaz’ı tüketmek de incelik, zaman ve emek istiyor. Bir kesimin ise durup bakmaya, 'ince şeyleri görmeye', ne vakti, ne gönlü, ne de birikimi var” diyerek anlatıyor

‘Üretimimiz incelikli, özenli, organik ve zahmetli’

BURAK ABATAY
@abatayburak

‘Peşindeyim’ albümü İncesaz’ın 20. yılında dinleyicilerine armağan ettiği 9. stüdyo albümü oldu. 11 şarkı ile 2017’nin son günlerinde dinleyebildiğimiz albümde grup, bizleri yine o bildiğimiz İncesaz samimiyetine davet ediyor. İncesaz ezgisini, 20 yıllık serüvenini ve ‘Peşindeyim’ albümünü grubun kurucularından Cengiz Onural’la konuştuk.

■İncesaz değişen ekibine rağmen 20 yıldır bizlerle olmayı başarabildi. Öncelikle, 9. albümünüzde, 20. senenizde nasıl hissediyorsunuz?
İncesaz 1997’de Murat Aydemir, Derya Türkan ve Cengiz Onural tarafından İstanbul’da kuruldu. 1999’da Kalan Müzik tarafından yayımlanan ilk albümümüz “bir – Eski Nisan” tümüyle kendi sözsüz bestelerimizden oluşuyordu. Tanbur, klasik kemençe ve kanun solistlerimizdi. Başındaki “bir” ibaresi bizim belki de tek iddialı olduğumuz konuydu. Bir albümlük değil, uzun soluklu bir grup olduğumuz mesajını veriyorduk kendimizce.

■Bu geçen yirmi yıl zarfında İncesaz 9 (dokuz) albüm yayımladı, yurtta ve yurtdışında birçok konser verdi. Çok değerli ses sanatçıları grubun şarkılarını seslendirdi. Senfoni orkestraları, yaylı çalgılar dörtlüleri ve korolar eşliğinde albümler, projeler ve konserler yaptı. İkinci Bahar ve Ekmek Teknesi dizilerinin müziklerini yaptı. Bunun yanı sıra TRT’de 13 bölüm yayımlanan bir dizi canlı performans programı kaydetti.
Bugün dokuzuncu albüm itibarıyla ne kendimizi yorgun, ne hayalimizi gerçekleşmiş, ne de bu işin sonuna gelmiş hissediyoruz. Tersine bugün kendimizi ilk günkü kadar hevesli ve amatör, ilk güne kıyasla daha fazla hayalleri olan bir grup olarak hissediyoruz. Belki bu süreçte bir şeyler öğrendik, belki müziğimiz, üslubumuz biraz olgunlaştı, bizler yaş aldık; ama heyecanımız, şevkimiz diri.
Bizi biz yapan…

■Melihat Gülses, Dilek Türkan, Cengiz Özkan’la çalıştıktan sonra Ezgi Köker Aldemir ve Bora Ebeoğlu ile devam ederek birbirinden kıymetli solistlerle çalıştınız. İlk albüme dönüp bakınca yine aynı İncesaz tınısıyla aynı dili konuşmanıza şahit olabiliyoruz. Bir tarifi var mı?
Albümlere baktığımızda, “iki – Eylül Şarkıları”nda Melihat Gülses’le, “dört – Mazi Kalbimde” ve “altı – Kalbimdeki Deniz”de Dilek Türkan’la, “beş – Elif”te Cengiz Özkan’la, “sekiz – Geçsin Günler” ve “dokuz – Peşindeyim”de Ezgi Köker Aldemir ve Bora Ebeoğlu ile çalıştık. Diğer üç albümümüz ise sözsüz eserlerden oluşuyordu. Bu değerli okuyucular ve İncesaz’a baştan bu yana destek veren diğer müzisyen üstadlar yapmaya çalıştığımız müziğe büyük bir anlam ve zenginlik kattı.

■Bütün bu üretimden sonra, geri dönüp bakıldığında bir bütünsellik, bir tını, bir üslup ortaya çıkıyor mu? Eğer cevap evetse bunun bir tarifi var mı?
Galiba tarifini yapmak bize değil, müzikologlara, müzik sosyologlarına ve müzikseverlere düşecek. Tabii eğer böyle bir tarif söz konusuysa. Biz sadece nesnel saptamaları yapıp kenara çekilelim. Şöyle ki:
İncesaz’ı İncesaz yapan kendi üretimleridir, hem müzik, hem de söz anlamında;
İncesaz’ın solistleri yukarıda saydığımız çok kıymetli sanatçıların ötesinde tanbur, klasik kemençe ve kanundur;
İncesaz bir orkestra değil, bir gruptur. Dolayısıyla üretim, grup üyelerinin etkileşimlerine son derece bağımlıdır. Tek tek her birey, eserlerin ortaya çıkmasında kendini, kişiliğini, birikimini, müziğini koyar ve böylelikle sonucu etkiler. Murat edilen sonuç, tek tek herkesin toplamından büyük olmasıdır;
İncesaz eğlenmeye değil, dinlenmeye daha yatkın bir müzik yapar;
İncesaz’ın müziğinde geleneksel ögelerin yanısıra, renkli ritm yapıları, armoni ve geleneksel olmayan bir düzenleme vazgeçilmez yapı taşlarıdır.

uretimimiz-incelikli-ozenli-organik-ve-zahmetli-410640-1.■Bu albümde daha önce yaptığınız bir şeyi yapmadınız. Tamamı yeni olan eserlere yer verdiniz. Özel bir sebebi var mı bunun?
Şarkılarımızı ve sözsüz eserlerimizi, yeni albüm sürecinde bir çırpıda yazmıyoruz. Onları aylar, yıllar içinde yazıyor, bazen demlenmeye bırakıyor, bazen dönüp tümüyle değiştiriyor, yeniden ele alıyoruz. O nedenle bir albümü oluşturan on, on iki eser uzun zamanda olgunlaşıyor. Üstelik her yaptığımızı da beğenmiyoruz. Bazen “gaddarca” denebilecek biçimde onları ayıklıyor, onlardan vazgeçiyor veya daha sonraki bir üretim sürecine bırakıyoruz.
İşte bir önceki (sekizinci) albümümüzden bu yana da böylesine dört yıl göz açıp kapayıncaya kadar geçmiş. Birkaç geleneksel şarkıyı da, İncesaz geleneğinde olduğu gibi albüme almak istiyorduk ama bu sefer kendi eserlerimiz, böyle bir çalışmaya yer bırakmadı. Bu albüm de böyle olsun, dedik.

■Albümde bir Haris Alexiou bestesi de var. Dinledi mi, yorumu nasıl oldu?
Alexiou’nun bu eserinin Türkçe sözlerini üç yıl kadar önce, birlikte yaptığımız bir konser için yazmıştık. Hatta aynı konser için o da, “Çok Aşığın Var Diyorlar” adlı şarkımıza Yunanca söz yazıp, konserde okumuştu. Dua şarkısının orijinalinin de adı Dua. Sözler aynı olmasa da sevgi dolu, kişilikli ve onurlu insanlara yakışan dileklerle dolu bir şarkı. Üstelik bizim geleneğimizde, teması Allah sevgisi olan dini musikinin birçoğu gibi segâh makamında. Bu gelenekten gelmeyen bir Yunanlının böyle hissetmesi bizi derinden etkilemişti ve etkiliyor. Alttan alta, salt bir şarkı olmanın ötesinde binlerce başka şey de söylüyor.
Kendisine şarkının son halini ilettik. Beğeni ve övgü dolu bir cevap aldık. Alexiou’ya çok değer veriyoruz, ona büyük bir sevgi ve saygı duyuyoruz.

■Dua şarkısında “Bir ümit her sabah yeniden doğan” geçen söz İncesaz’ı iyi anlatan sözlerden birisi olabilir mi? Ne olursa olsun, umut...
Malum, hem ülkemizin hem de dünyamızın umuda, barışa çok ihtiyacı var. Bundan bahseden bir şarkıyı, şarkıları, birlikte söylemeye de çok ihtiyacımız var. Kim bilir, belki bu, öyle bir şarkı olur.

"Eğitimcilerden de onay alıyoruz"

■Bir söyleşide, yaptığınız müzik ve etrafında dolaşabileceği türler için “yaptıklarımızla yeterince devrimci olduğumuzu” düşünüyorum demiştiniz. Bunu biraz açabilir miyiz? Müzikte daha önce yapılmayacak neyi yapmış olabilirsiniz?
Doğrusu daha önce yapılmamış bir şey yapıyor olmak gibi bir iddiamız yok. Yaptığımıza denk düşecek avangard müzikal söylemler yüzyıl kadar geriye gidiyor. Biz ecdattan bir şeyler öğrenmeye, onların üretimlerini saygı ve sevgiyle incelemeye, yeniden üretmeye meyilli bir grubuz. Bunu yaparken, onları, eserlerini metalaştırmamaya, yozlaştırmamaya, çarpıtmamaya özen gösteriyoruz. Tabii bunu ne kadar başarabildiğimiz tartışma konusu. Ama bunu yaparken samimi, titiz ve ahlaklı bir tutum sergilemeye çalıştığımız – en azından bizlerce – kesin.
Belki şu konularda bir katkımız bulunmuş olabilir:
Tanbura ve kemençeye popüler müzik içinde hak ettikleri itibarı iade etmek;
Artık pek de kullanılmayan makamlarda eserler üretmek, bunu da öğretici olma kaygısı taşımadan, bütün doğallığımızla yapmak;
En zor ve nadide makamları bile cesaretle armonize etmek, bu konuda sınır tanımamak;
Evrensel ritmleri ve renkleri komplekssizce alıp, bütün eserlerimizde kullanarak içselleştirmeye çalışmak;
Bütün bunları yaparken gelenekselden kopmamaya çalışarak, klasisitler de dahil olmak üzere, konservatuar eğitmenlerinin açık veya dolaylı onaylarını almak.

■Popüler kültürün en büyük sorunlarından birisi de ‘tüketim’. Ancak sizin müziğiniz sanırım grup dağılsa, artık üretmese bile hatırlanacak ve dinlenmeye devam edecek diye düşünüyorum. Bu nasıl mümkün oluyor?
Bizim üretimimiz belki biraz “slow food” hareketine benzetilebilir. Modern dünya hesapsızca, saygısızca, ölçüsüzce tüketmeye programlı. İnsanlar bazı yemekleri, bazı müzikleri sadece kolay ulaştıkları, ucuz olduğu ve doyurduğu/eğlendirdiği, vakit geçirdiği için tüketiyorlar. Bu tarz yemekler, müzikler yine aynı şekilde de üretiliyor. Biz sanki bu paradigmanın karşı teziyiz. Üretimimiz incelikli, özenli, organik, zahmetli, çok katmanlı. Ama her şeyin bir bedeli var. Bu müziği tüketmek de incelik, zaman ve emek istiyor. Tadına varan ve takdir edenler, bir daha, daha kötüsüyle yetinmek istemiyorlar. Bir kesimin ise durup bakmaya, “ince şeyleri görmeye”, ne vakti, ne gönlü, ne de birikimi var.
Dolayısıyla sorunuza geri dönecek olursak, bu üretim – tüketim ilişkisini, tavuk – yumurta misali, çift yönlü düşünmek, konuyu anlamaya yardımcı olabilir.

■Kimileri sizin hak ettiğiniz değeri görmediğiniz fikrinde. Bu fikre katılıyor musunuz?
Tabii ki marifet iltifata tabidir. Yani değerli bir şey ürettiğinizi düşünüyorsanız, iyi kötü bir geri dönüş beklentiniz de olur. Bu para, şöhret veya başka bir şey olabilir. Bizim beklentimiz bunlardan biri değildi. Kulaklara, gönüllere ulaşabilmekti. Bu anlamda biz bu geri dönüşün en vahşisini yaşadık. Şöyle ki Türkiye uzun seneler boyunca hiç geri dönmedi. Yaptığımız albümler, konserlerimiz, başkaca üretimlerimiz ne basında haber oldu, ne de üç beş satır eleştiri yazısı yazıldı. Ne takdir edildi, ne eleştirildi. Çok ağır ve negatif bir eleştiri bile bize çok iyi gelebilirdi. Bunlar olmadı. Sanki hiç yokmuşuz gibiydi. Bu ağır bir deneyim oldu.
Biz ise kaderi bir biçimde, moralimizi bozmadan çalışmaya, konser vermeye, üretmeye devam ettik. Kaderimize razı olduk. Böyle yirmi yıl geçti. Şimdi yavaş yavaş müziğimiz dikkat çekmeye başladı. Meraklıları, takipçileri, benzerleri oluşmaya başladı. Olumlu olduğu kadar, sert ve olumsuz eleştiriler gelmeye başladı. İşte bizim görmek istediğimiz tablo buydu. Meğer ölmemişiz, meğer hepsi bir rüya değilmiş, bunca emek boşa gitmemiş, demeye, ya da böyle hissetmeye başladık. Bu kadarı bizim için yeterli. Daha fazlasını arzulamıyoruz zaten.

■Albüm plak formatında da basılacak mı?
Plak ve hi-fi meraklıları için güzel haberlerimiz var: “9 – Peşindeyim” ilk olmak üzere, bir “Seçmeler”, bir de “2 – Eylül Şarkıları” albümlerini (sonuncusu tıpkıbasım) plak olarak hazırlıyoruz. Bunlar iki ay içinde sırayla sunulacak.

Konser planlamaları yapılıyor

■Bizi bekleyen konserler var mı?
Yeni albümle birlikte, bütün Türkiye’yi kapsayan bir dizi konser verme planları yapıyoruz. Şu sıralalarda bu planlamalar yapılıyor. Koşanadam Organizasyon ile çalışıyoruz. Onlar bu konuda çok başarılılar ve bu senenin sonuna kadar hemen bütün bölgelerde, ve İncesaz’ı görmek isteyen her kentte veya beldede konserler vermeyi ümit ediyoruz.