Derbiyi herkes özetlemişti ama ben dört isimin üzerinden futbolu ve oyunu kurgulamak istiyorum.

Önceliği saha içine vererek, renklerin kirletilmesine sonra bakalım.

İki tane muhafazakâr antrenör kimliğine sahip teknik adamın kurguları sahaya hükmedince, tabii ki kısır döngü içinde bir maç formatı ortaya çıktı. Fenerbahçe’nin sürekli bir buçuk kişilik hücum organizasyonları Beşiktaş’ın en kötü yeri olan defans kurgusu içinde pozisyon bularak maçı lehine çevirdi. Bu sadece skor bakımından Fenerbahçe lehine bir durumdu. Oyun kurgusu olarak maça hâkimiyeti söz konusu değildi. Her zaman bu yapıda bir oyunun sonuç vermesi mümkün değildir. Çünkü oyun anlayışı bu olunca Fenerbahçe istediği transferi yapsın, bu kısır döngü oyun şablonundan kurtulamadığı sürece istenilen, sürdürülebilir başarıyı sağlayamaz. Ki Fenerbahçe’nin de oyuncu kalitesi Beşiktaş’tan aşağı kalır değil.

Yüksek oyuncu kalibresini bu kadar tutucu bir formata sokup, kısıtlamak artık günümüz futbolu için kabul edilemez bir anlayış. Kaybetme korkusu üzerine teknik şablon oluşturmak futbolun doğrularıyla çelişiyor. Tabii ki hiçbir prensibi olmayan Konya’da bu şablon tutar. Ama burası Fenerbahçe…

Ve maç sonunda Kocaman’ın hakemler hakkında yaptığı yorum? Sanki suçluluk duygusu altında yapılmış bir itiraftı.

Maçın skorunu belirleyen antrenör Güneş oldu. Deplasmandaki derbi maçında bu kadar deneyimli bir hocanın stres yönetim zafiyeti yaşaması, takımının maçı kaybetmesine neden oldu. Maç öncesi, devre arası da dahil sanırım buna, kulübedeki tutumu ve davranış göstergeleri son derece agresif, oyunu ve oyuncunun kontrolünü kaybeden kimliğe sahipti.

Saha dışında uygulamaya çalıştığı ‘olgun’ format ile saha kenarındaki agresif tutum birbirine uymuyor. Haliyle, ikisinden biri gerçeği yansıtmıyor. Sanırım masa başındaki tutum buna daha yakın. Konuşmalardaki içerik ve devamlılıktaki kopmalar bunu belli ediyor.

Kriz yönetmedeki yetersizliği, kendisinin de krizin parçası olup, ortamı kaotik hale getirip kendisine ve takıma zarar vermesine neden oluyor. Orta alandaki mücadelede ve maça hiçbir etkisi olmayan bir faule bu kadar büyük tepki gösterip, hakaret etmesinin nedeni budur.

Oyuna dönersek.

Taktiksel olarak üçüncü bölgede oyun kurgusunu başarıyla oynayacak dört-beş oyuncuya sahip olan bir takımın, defans kurgusunu hâlâ buna adapte edememesi uzun vadedeki maçlarda sıkıntılı süreçleri yaşatacak bir sorun olarak gözüküyor.

Üçüncü bölge set oyunları, Beşiktaş için hem daha ekonomik hem de skor avantajını yakalamak için de daha doğru bir kurgudur.

Porto ve Leipzig maçlarında arkaya yaslanıp oynamak Güneş’in elindeki taktiksel bir koz değil, aksine oyuncuların orta alandaki ve defans ortasındaki kaygıları refleks olarak kendilerini geriye çekmelerine neden oluyor. Şu an için ve bazı yüksek kalibreli maçlar için başarılı gözükebilir. Ama uç oyuncuların bu maç trafiğinde her maç 50-70 metre arasında gidip gelmesi sezon için çok rahat bir süreç olmayacağa benzer. Beşiktaş için önemli bir sorun olarak gözüken bu durumu, Güneş’in dikkate alacağını sanmıyorum. Çünkü böyle bir taktiksel tasarrufu yok. Bu kurgu için en önemli beklenti bir stoper ile bir sağ bekin ve ön liberonun bu kurguya uygun olarak transfer edilmesidir. Çünkü defansın ve iki ön liberonun bu oyun şablonuna uygun taktiksel donanımlara sahip olması kaçınılmazdır.

Gelelim renklerin kirlenmesine!

Saha dışındaki kirliliğe en önemli örnek Mahmut Uslu’dan geldi. Caner’in özel hayatıyla ilgili konuşma cesareti, hem etik, hem ahlaki, hem de insani değildi. Caner’in donanım sorunları onun davranış tutarsızlığına neden oluyor ve doğru değildir. Ama kalkıp bunu herkes için en masum ve dokunulmaz konulara adapte ederek açıklamak ve hakaret etmek kabul edilebilir bir şey değil.

Bir insan olarak nasıl buralara gelinir ve nasıl böyle konuşulur anlamak mümkün değil. Caner bir şekilde Fenerbahçe’ye hizmet etmiş bir futbolcudur. Bunun karşılığı bu olmamalı. Aksine saha içinde teşekkür edebilecek bir ortamın yaratılması sağlanmalıdır. Mahmut Uslu’nun yapması gereken bu olmalıydı. Çünkü Caner’e bir büyük olarak yön verecekse böyle vermeliydi. Şayet Mahmut Uslu böyle bir donanıma sahipse?

Diğer bir konu ise Fikret Orman’ın Beşiktaş’ın en iyi Müslüman takım olduğu yönünde yaptığı açıklamadır.

Anlaşılır gibi değil!

Spor dil, din, ırk ayrımı yapılmaksızın mücadele edilen ve saygı kurallarının geçerli olduğu bir alandır.

Kime ne için, nasıl mesaj veriyor anlamak mümkün değil ve bu mesajdan beklentisini de çok merak ediyorum.

Hani, Leipzig maçında 11 oyuncunun sekizi Hıristiyan, üçü Müslüman’dı. Şimdi buradan nasıl bir anlam çıkartabiliriz ki?

Evrensel bir oyun olan futbolda böyle bir bakış açısı son derece sakat, ayrımcı ve anlamsızdır. Bir Hıristiyan ortaladı diğer bir Hıristiyan gol attı. Bir Müslüman ortaladı, diğer bir Hıristiyan gol attı şimdi ne yapacağız? Böyle sakat bir bakış açısı olabilir mi?

Futbolu bu kadar araçsallaştırıp, kişisel beklentiler üzerine popülizm yapmak kimseye çıkar sağlamaz. Kısa vadede sağlanan çıkarların bir öneminin olması mümkün değildir. Sadece insanlar hakkında birtakım yargıların oluşmasını sağlar.

İşte Mahmut Uslu’nun Fikret Orman hakkındaki söylemi ve gelen tepkiler… Hepsi derinlemesine tartışıldığında kim bilir neler ortaya çıkar.

Futbolu daha ne kadar kirleteceksiniz bakalım.