AKP’nin web sitesinde reklam filmleri dizim dizim dizilmişler ya…

AKP’nin web sitesinde reklam filmleri dizim dizim dizilmişler ya…

En çok “Eskiden hasta olmaya korkardım” başlıklısını sevdim.

Başrolde Nimet Sadi isimli ev hanımı oynuyor.

Nimet Hanım aslında hastalanmaktan değil, hastane sıralarında perişan olmaktan korkarmış.

SSK’sı ayrı, Bağ-Kur’u ayrı, devlet hastaneleri ayrıymış… (Bağ-Kur ne zaman hastane kurmuştu onu bir türlü çıkaramadım ya olsun.)

Hastaneler çile doluymuş, çile.

Bütün bunlar tabii ki eski günlerdeymiş.

***

“Ama artık öyle mi”ymiş?..

Bu soruyu sorarken yüzündeki ifade derdine derman arayan bir hastadan çok rakibine lâf çakan siyasetçi gülüşü olmuş ama neyse, devam edelim…

Sonraki sahnede “İstediğim hastaneye gidiyorum.” Diyerek hastane kapısından içeri girerken görüyoruz başrol oyuncumuzu.

Resepsiyonda görevliler tarafından karşılanıp hostes refakatinde dolaşmasından Nimet Hanım’ın istediği hastanenin özel hastane olduğu anlaşılıyor.

Sonra, “Sıra beklemeden muayene oluyorum.” diye devam ediyor hastamız.

Doktorun kolundaki saat 13.20’yi gösterdiğine ve koridorda bir hemşirenin dışında iki kişi daha var olduğuna...

Her ikisinin de hasta olduğunu varsaysak toplam üç hasta edeceğine göre sıra beklemesi mümkün değil, zaten.

Yalnız öğleyin saatlerinde bile böyle sinek avlayan bir özel hastane nasıl ayakta duruyor... Onu anlatmamış çokbilmiş Nimet Hanım.

***

Önce kulak muayenesi yapılıyor… Sonra tansiyonu ölçülürken görüyoruz Nimet Hanım’ı.

Orada küçük bir sıkıntı var yalnız.

Tansiyon ölçen doktor stetoskopun ucunu manşonun altına sokmuş ki... Tansiyonun öyle ölçülmeyeceği daha tıp fakültesinin ilk sınıflarında öğretilir.

Bu ayrıntıyı yazmaktaki muradım…

Siz siz olun AKP’ye kanmayın, tansiyonunuz fırlar yoksa demek için değil...

AKP’lilere kıyak olsun diye.

O kadar para verip film çektiriyorlar, işten anlayan birisini bulsunlar bari.

***

Sonra da eczaneye gidip ilaçlarını alıyor Nimet Hanım.

Bu arada o hasta haliyle neşeli bir şekilde biteviye konuşmaya da devam ediyor.

Hepsi iyi güzel de…

Şu…

“Üstelik aile hekimim bile var artık.” cümlesini duyunca yıkıldım.

Şimdi yani…

Temel sağlık hizmetlerinde sorumluluk paylaşımı ve bireye “tek pencere” sistemi ile yaklaşım, başarıyı arttıracak önemli faktörlerden değil miydi?

Bu sayede doktor ve aile üyeleri daha yakın ve kişisel ilişkiler kurmayacak ve sağlık eğitiminde, hastalıkların önlenmesinde ve sağlığın düzeltilmesinde önemli rol oynamayacak mıydı?

Bireylerin sağlık kayıtları birinci basamak hekimlerince tutulmayacak; böylece kontrol, takip ve risk analizlerinin yapılabilmesinde önemli ilerlemeler sağlanmayacak mıydı?

Sunuşunu Başbakan olan Recep’in, önsözünü Bakan olan Recep’in yazdığı “Sağlıkta Dönüşüm” kitabında böyle anlatılmıyor muydu aile hekimliği?

Binlerce sağlık ocağı bunun niçin kapatılmamış mıydı?

Şimdi kalkıp aile hekimliğini “üstelik … bile var artık” derekesine indirmek kitaba uyar mıydı?.. (Yoksa bir çeşit kitapsızlık mıydı?)

***

Dahası…

Vatandaş Nimet Hanım istediği hastaneye gidip sıra beklemeden muayene olabiliyorsa yirmi üç bin aile hekimine ne gerek vardı… İsraf haram değil miydi, dinimizde?

Yoksa Sağlık Bakanlığı’nın aile hekimliğiyle ilgili bütün iddiaları iflas mı etmişti?

Ya da…

Söylemeye dilim varmıyor ama…

Aile hekimliği, Sağlık “Reformu”nun bonusu, masadan kalkarken bırakılan bahşiş parası mıydı?