Usulca akan bir yol hikâyesi

Celal Arıbal

Ödüllü yazar Kemal Varol imzalı “Âşıklar Bayramı”nın ödüllü yönetmen Özcan Alper tarafından çekilen sinema uyarlamasının Netflix’te yayına girmesiyle aynı dönemde Varol’un son romanı “Babamın Bağlaması” da Everest Yayınları etiketiyle raflardaki yerini aldı. Okuru “Âşıklar Bayramı”nın bıraktığı noktada karşılayan “Babamın Bağlaması”, Varol’un ilk devam kitabı denebilir. Kendi deyimiyle, “Âşıklar Bayramı’nın ikinci perdesi”. Aslında bütün kitapları bir arada ele alındığında birbirine teğet geçen anlatılardan oluşan, kimi karakterlerin zaman zaman başka karakterlerin hikâyelerine konuk olduğu bir Varol Evreni’nden söz edilebilir lakin bu iki kitap gibi zaman ve yol akışı açısından “devam” denebilecek bir hikâyeyle ilk kez karşılaşıyor okur bu evrende.

Yirmi beş yıl sonra bir gece yarısı gelip kapısını çalmasıyla oğlunun zaten eksik ve karmaşık olan dünyasını bir kez daha altüst eden Heves Ali, bu kez yokluğuyla, bir yerlerde var olan bir yoklukla değil de büsbütün, dönüşsüz bir yoklukla bir hesaplaşmaya sürüklüyor oğlu Yusuf’u.

“Babamın Bağlaması” da tıpkı ilk kitabı gibi bir yolculuk hikâyesi aslında. İçsel bir yolculukla fiziksel bir yolculuğun bir arada sürdüğü, okura tüm virajları, kasis ve çukurları, mola yerlerinin soğuğunu ve kontrol noktalarının tedirginliğini hissettiren; bu süreçte ana karakterle birlikte okurun da kendini kimi zaman kendi gerçekliğine kimi zaman da zihninde kurduğu farazi durumlara dair sorgularken bulduğu bir roman.

“Babam ilk kez ölüyordu ve ben eski bir oğul acemisiydim,” diyen Yusuf’un, yıllarca gidişiyle bir türlü hesaplaşamadığı babasının yokluğunda savrulduğu duygular usulca ama iç yaka yaka akıp geçiyor romanın içinden. Neye üzüldüğünü, hangi acıyı sırtlandığını, o acının ne kadarının kendine ait olduğunu bir türlü çözemiyor Yusuf. “Yirmi beş yıldır görmediğim bir babanın yasını mı tutuyordum, artık hayatımda doyasıya kavga edecek birinin kalmamasına mı üzülüyordum, ondan kurtulduğuma, o hasta hâliyle başıma kalmadığına mı seviniyordum, yoksa kiminle olursam olayım, yanımda yöremde kim olursa olsun bir türlü içimden söküp atamadığım yalnızlık hissiyle mi baş etmeye çalışıyordum, doğrusu pek ayırdında değildim,” diye ifade ediyor Yusuf içinde savrulduğu duygu karmaşasını.

Yusuf’un yolu belki virajlı, çukurlarla ve kasislerle dolu ancak Kemal Varol’un anlatısı su gibi akıyor. Kısa, sade ama basite kaçmayan cümleler, edebiyat parçalamaya yeltenmeden karakterin duygu durumunu okura başarıyla aktarıyor. Pürüzsüz bir akıcılıkla akan hikâyenin, Yusuf’un yolundaki tüm sarsıntıları okura tam mânâsıyla geçirmeyi başarması da ayrıca etkileyici bir yönü kitabın.

Kimi okurlar da Heves Ali’nin adını ilk kez duyduğumuz “Ucunda Ölüm Var”ı da dahil ederek “Babamın Bağlaması”nı bir üçlemenin son kitabı olarak kabul ediyor. “Ucunda Ölüm Var”, diğer kitapların hepsinden ayrı okunabilirken diğer iki kitabın yayımlanma sırasıyla okunması daha anlaşılır kılacaktır.