Edebiyatın insan yaşamı üzerinde belirleyici etkisi olduğu bir dönem vardı. Şimdi artık başka şeyler belirleyici, sosyal medya gibi. Kendi adıma öğrenciyken yaşadığım yoksulluktan utanmazdım, tam tersine o yoksulluğu estetik ve etik bir güce dönüştürürdüm Fransız ve Rus romanlarının etkisiyle. Şimdiyse gözlemlediğim ya da okuduğum kadarıyla, özellikle Instagram vb. sosyal medyanın etkisiyle yoksulluk bir utanca dönüştü sanki, politik bir uyanışa ya da öfkeye dönüşeceği yerde. Sosyal medyada altın varaklı mobilyalarla döşeli evlerinde lüks yaşantılarını gururla sosyal medyada gösterenlerin hali, bende onlar adına da utanma duygusunu ortaya çıkarıyor ister istemez. Eskiden utanılacak şeyler gurur duyulan bir güce, gurur duyulacak ‘bir hırka, bir lokma’ yaşam tarzının da utanılacak bir şeye dönüşüyor olması, toplumsal çözülmenin ahlakla ilişkisini gözler önüne seriyor.

Adam Phillips’in son kitaplarından ‘Attention Seeking’de yazdığı gibi, utanma, insanı kendisine yabancılaştırarak utandığı kişileri onaylaması anlamına gelir. Yani yoksulluğundan utanan biri, bu davranışıyla zenginleri ve zenginliği onaylamış olur. Sosyal medyanın haset etme ve haset ettirme döngüsüyle insanlardaki psikolojik tahribatı, artık daha fazla araştırma konusu, ama bunun suçlusu elbette sosyal medya değil, bu dijital platformu şekillendiren ya da haseti serbest bırakıp ondan beslenen tüketim toplumu gerçeği…

Bir de ‘utanmazlık’ durumu var, gittikçe yaygınlaşan. Yine Adam Phillips’e dönecek olursak, onun utanmazlıkla ilgili görüşü şöyle: “Kim olduğunu bilmeyen veya olmak istediği kişi hakkında hiçbir fikri olmayan biri, utançtan yoksun kalır.” Kim olduğumuzu ya da olmak istediğimiz ego idealini, toplumsal simgelere göre belirleriz; edebiyat da kim olduğumuzu anlamanın en önemli keşif araçlarından biridir ve günümüzde toplumsal olarak bu iki önemli kaynaktan da uzaklaştığımız bir gerçek. Bauman’n ‘akışkan toplum’ tespitleri de bu açıdan oldukça önemli. Suçluluk duygusunun kaynağı süper ego iken, utancın kaynağı ego-idealidir. Ego ideali olmayan biri, kimseyi kendisine rol model alamayacak kadar hayal kırıklığına uğramış, uzun vadeli planlar yapamayan, kendisini tanıma konusunda isteksiz, dürtüsel ve boşluk duygusuyla başı dertte olan biridir. Ama aynı zamanda ego-ideali fazlasıyla güçlü olan biri de zorba birine dönüşebilir, hedefleri konusunda başkalarına ve kendisine karşı acımasız… Suçluluk duygusuınun ya da utancın fazlalılığı, egoyla uyumlu olmayan süper ego ve ego idealinin bir sonucudur nihayetinde.

***

Utançla ilgili Kierkegaard‘ın yazdıklarına bakarak, aslında utanç ve hasetin insan bağlantısızlığından kaynaklandığı söylenebilir. Toplumsal ilişkiler ve simgeler ne kadar çözülürse, utanç ve haset de o kadar artar. Benjamin Kilborne, ‘Haset ve Utanç’ kitabında, günümüzün belki de en yaygın ve sonuçları en yıkıcı meselelerinden birisi olan ‘yas tutamama’nın altını çizmişti. “Kederlenmek ve yas tutmak, zehirli utanç döngülerini çalışabilmek için kaçınılmazdır” diye yazmıştı. Eğer çalışılamazsa, Hitler gibi örnekler üzerinden toplumsal açıdan sınırsız bir yıkımla sonuçlanabilecek öfkenin açığa çıkabileceği uyarısında bulunmuştu. Öfke, umutsuzluk, görünüm kaygısı ve utançla birlikte sadomazoşist döngüleri şiddetlendirebiliyordu. Duygularla temasın azalması ve dış gerçekliğe ve görünüme bağımlılığn etkilerini şöyle yazmıştı: “Dış gerçeklik (görünüm) olarak tercüme edilen şey, kolayca içsel duyguları baskılayıcı bir savunma olarak kullanılır hale gelebilir. İçsel duygular ne kadar bastırılırsa bireyler duygularına o kadar şüpheyle bakarlar ve görünüme bağımlılıkları ne kadar fazlaysa görünümle gerçekliği birbirine karıştırma eğilimleri de o kadar fazla olur. Kültürel olarak, iç dünyalarımızla irtibatımızın kaybı gizlenmiş ve yanlış anlaşılmıştır; kişisel gelişim, özgürlük ya da bağımsızlık olarak doğasından uzaklaştırılmış, akılcılaştırılmıştır; ‘yabancılaşma’, ‘ben-nesli’ ya da ‘narsisizm kültürü’ olarak mahkûm edilmiştir.”

Utanç ve suçluluk, yerinde ve yeterinceyse, kişileri ve kişilerarası ilişkileri koruyan, insanlar arasındaki bağlantının sürmesini sağlayan etkili bir güce dönüşür, ama hasetle birlikte zehirli bir döngüye dönüşen utanç, yaşanan hayal kırıklıklarıyla beslenerek toplumu tahrip etmeye devam ediyor.