Canlı yayın bitti, televizyonun karşısından kalktım ve işyerinde komşum olan NTVSpor ekibinden çok sevdiğim iki arkadaşımın yanına gittim. Beni görür görmez ¨İzledin mi genel kurulu?¨ diye sordular. ¨Bilmiyorum, galiba izledim¨ dedim.

Bu kez ben sordum: ¨Ne oldu yani şimdi?¨  Cevap gelmedi. Ben dahil hiç kimse ne olduğunu anlamamıştı. Güldük halimize. Ağlanacak halimize.

Genel Kurul’u büyük bir utanç içinde izledim. Hayır hayır, mecazi bir utançtan bahsetmiyorum, bildiğiniz utanç. Hani televizyonda birisi çok saçma bir şey yapınca veya kendisini küçük duruma düşürünce hissettiğimiz türden bir utanç. O koca adamlar konuştukça bazı sahnelerde kalkıp odadan çıktım. İzleyemedim. O kadar utandım.

Sakın sınıfsal bir şey söylüyorum sanmayın. Bilakis, o kulüplerin kapısında bekleyen güvenlikçiler toplansa gayet medeni bir kurul izlerdik. Babalar gibi de karar alnırdı. Burada durum farklı... İllegali her şeyden önce zihinlerinde legalize etmiş adamların genel kurulu bu. Bir kulübe hizmet ettiğini unutmayı bırakın, bütün dünyanın kendine hizmet ettiğini sananların genel kurulu.

Eski Genelkurmay Başkanı Işık Koşaner’in bir ses kaydı çıkmıştı ortalığa, hatırlar mısınız? Koşaner orada ¨TSK olarak kanun ve yönetmeliklerin dışına çıktık. Çıkmayı bırakın sınırların dışını yol yaptık¨ diyordu. İşte bu Genel Kurul da her türden kanunu, kuralı, yönetmeliği çiğneyip geçen, üstelik sınırların ötesini kendisine yol yapanların genel kuruluydu.

Altay Başkanı o tarihi cümleyi kurarken gösterilen tepki tek başına bu adamların gerçeklerden ne kadar ürktüğünü anlamaya yetiyor zaten. Genel Kurul’u hangi sözlerle delirtmişti Altay Başkanı? ¨Bu arada dört büyükleri tebrik etmek lazım. Aralarından birine bir şey olma ihtimali olduğu anda diğer kulüplerimizin yöneticilik konusunda hiçbir işlevlerinin olmadığı ortaya çıkmıştır.¨

Yalan mı?

Oysa Sheraton ahalisi çıldırdı bu sözler üzerine.

Divan Başkanı’nın görevi nedir? Konuşanların demokratik bir ortamda, müdahale olmadan rahat konuşmasını sağlamak değil mi? Hayır, bu genel kurulda Divan Başkanı bizzat konuşanın sesini kısmaya, susturmaya çalıştı. Sansürlemeye çalıştı.

Sadece sansürle de kalmadı. ¨Yeter sabrını taşırma insanın¨ dedi Altay Başkanı Ömer Hızlıok’a. Sabrı taşınca ne olacaktı acaba? Ne yapacaktı?

¨Yeter kes artık¨ diye defalarca yineledikten sonra sesi yine duyuldu: ¨Kapatamıyoruz ki mikrofonu!¨

Evet, o mikrofonu kapatabilseniz ne kadar iyi olacaktı değil mi?

Farkındayız, gerçeğin suratınıza söylenmesine alışık değilsiniz. Farkındayız, gerçekler sizde alerji yapıyor. Devreye ¨kes artık¨lar, ¨sabrımızı taşırma¨lar giriyor.

Ne yazık ki, nihayetinde Altay Başkanı’na özür dilettiler. Oysa özür dilemesini gerektiren hiçbir şey söylememişti. Basit bir gerçeği, basit cümlelerle ifade etti.

Evet sevgili futbol izleyicisi... ¨Şikeye ceza verilmesin¨ adlı müsamereyi izledin Perşembe günü.  İçler acısı bir trajedi izledin.

¨Şike yapanlara bir şey olmasın¨ diyenlerin, normal şartlar altında, şikeyi yapanlar olmasını beklersin değil mi? Değil işte. Burada şikeyi masum hale getirmek isteyenler, ¨şikeyi yapan küme düşerse biz aç kalırız¨ diyenlerdi.

Şike yapmakla suçlananların, ¨şike yapanlara bir şey olmasın¨ diyenlere karşı ¨şike yapanlar cezalandırılsın¨ diyenlerle birlikte hareket ettiği trajikomik bir piyes izledin.

Aradan gerçekler uç verdikçe perde indirdiler sahneye.

Bilmem fark ettin mi?

Sonuçta bir yol bulunacak, bir formül yaratılacak, bu çarkın kendi istedikleri gibi dönmesi sağlanacak.

Yani onların diliyle söylersek sevgili arkadaşım, MARKA DEĞERİ KORUNACAK!

Hangi marka değeri mi?

Onu da yine Altay Başkanı Hızlıok yanıtlasın:

¨Peki neymiş marka değerimiz? Üç milyon vatandaşımızın yaşadığı Avrupa ülkelerinde lisanslı Türk futbolcu sayımız, ülkemizin üzerinde. Maçlarımızın televizyondan seyredildiği ülke sayısı yok gibi. Müsabakaları seyreden ortalama seyirci sayısı Batı Avrupa ülkelerinin beşte biri kadar. Uluslararası ciddi organizasyonlara katılmamız tamamen tesadüflere bağlı. İki hakemimiz dışında yıllardır uluslararası alanda başarılı üçüncü bir hakem çıkaramadık. Birçok kulübümüz, altyapısında beslenme-sağlık-saha gibi en basit gereksinimleri bile karşılayamamaktadır. Amatör müsabakalarda saha içinde kalp krizi geçiren oyunculara müdahale edecek sağlık hizmeti dahi verilememektedir. Ama buna rağmen herkesin dilinde bir marka değeri lafı!¨

. . .