İlerde tarih bugünleri yazarken mutlaka şu noktanın altını çizecektir. Güçlendirilmiş yetkileriyle bütün yönetimi eline alan fedakâr bir lider vardı. Onun çevresinde halkalanan medyada ise onun değerini asla doğru tespit edip, zamanında bunu okurlarına aktaramayan asalak bir gazeteciler sürüsü geziniyordu.

Asalaktılar diye yazacak tarih, çünkü aldıkları servet değerinde maaşlarını katiyen hak etmiyorlardı. Sadece “Başkan dedi ki” diye yazıp geçiyorlardı.

Oysa liderin demedikleri de vardı. Eğer yandaş gazeteci “sahici bir yalaka” unvanı hak etmek istiyorsa öncelikle ülke çevresinde olup biteni görüp lider üzerinden yorumlayarak kimsenin tahmin edemediği sonuçları sütunlarında dile getirebilmeliydi.

Mesela o yıllarda Akdeniz’in tarihinde görülmemiş bir “fırtına kasırgası” meydana gelmişti. İtalya’da oluşup, Yunanistan üzerinden Türkiye’ye doğru bir yol haritası izleyecekti.

Bu fırtınanın sahiden bir doğa olayı olmayıp, Batılı güçler tarafından Türkiye’mizi mahf-ı perişan etmek için meydana getirilmiş olabileceği konusunda bilimsel tezlerden kutsal ayetlere kadar bir dolu dayanak bulunabilirdi. Bulamadılar. Akıllarına bile getirmediler. Tembel yandaşlar yan gelip yattılar.

Ege sahillerinde büyük tahribatlar yapacağı ilan edilen kötülük fırtınası son anda rota değiştirdi!..

Trakya’yı dağıtacak falan denildi. O da olmadı. Yandaşlığı yan gelip yatmak sanan, sadece banka hesaplarını dolar, avro cinsinden kabartmakla meşgul olanlar fırtınanın neden rota değiştirdiğini bir türlü göremediler.

Halbuki bunun bir ilahi yanı bulunduğunu yazabilirlerdi. Zaman zaman durup dururken lidere yağ çekip göze girmek için sağlam bir temele oturmayan “ona dokunmak sevaptır” türünden atmasyon iltifatlarla yüceltiyoruz diye batıranlardan farklı olabilirlerdi.

Her konuda yaptıkları gibi eskiye bakmaları yeterli olacaktı.


Eski devlette bu işler nasıl oluyordu? Devletin Babıali’deki gölgesi mertebesine oturmuş gazetenin genel yayın yönetmeni, eski liderle yıkama-yağlama söyleşileri yaparken ondan siyasi nutuklar alıp, vizyon fikirleri verirdi.
Mesela bir söyleşide liderin ağzından çıkmamış cümleyi manşete çekebilmek için ona şöyle sormuştu:
-Yani efendim bir anlamda ÇAĞ ATLADIK diyebilir miyiz?

Uyanık lider bu cümlenin içine balıklama dalarak yıllarca kulaç atabilmişti:

-Ülkemize çağ atlattık!

O zamanların beğenilmeyen yalakalarında bir “kalite” vardı. Lideri yönlendiriyorlar, onun gittiği yönde patronlarına yatırım haritaları çıkartıyorlar, o haritalar üzerinden bankalar borsalar patlatıyorlardı.

Şimdikilerin en üst düzeyi bile ancak “efendim, ne yiyorsunuz?” gibi akıl-akıl gel kalemime takıl, türünden cesaret bakımından zavallı, istikbal açısından vizyonsuz, gazetecilik yönünden de renksiz sorularla yetiniyorlar.
Dünya çapında bir güce sahip lider bu soru karşısında “Ülkeyi” diyecek hali yok ya!..

Yeme içme konusuna gelmişken bu yeni kuşak yandaşların lidere verdiği zararın haddi hesabı olmadığını da belirtmek gerekiyor. Geçtiğimiz haftalarda bu tayfayı büyük bir yemekte toplayan lider “buyurun yiyin yiyebildiniz kadar” dedi.
Tayfa içinden biri “Ejderha Suyu” içtik diye yazdı.

Millet içmeye su bulamazken sen ejderhayı bul, sonra onun da suyunu çıkart bir güzel iç! Milletimiz demokrasinin suyunun çıkartılmasına bir şey demeyebilir. Ama ejderha öyle mi?

Ejderhanın suyu üzerinden aktarıldı, münafıklar tarafından millete bu görkemli yemek. Hatta “itibarından ejderhalar eskittim”diye yazmayı düşünenler bile olmuştur, ülkenin kalkınmışlığına gölge düşürmek isteyen malum çevre içinden…

Liderin eteklerine tutunmayı gazetecilik diye pazarlayan gerçekte ise kendilerinden başka hiç kimseye zerre kadar faydaları olmayan bu yeteneksizler sürüsünü tarih ilerde layık olduğu yere bir güzel koyacaktır.

İlerde ibretle okunacak bir tarih oluşuyor. Başlığı da şöyle atılacaktır:

-Utanma tedavülden kalktığında..!