Biliyor musunuz, dün (Cuma) Canip Yıldırım’ın cenaze töreni vardı. Canip Yıldırım, 90’ını aşmış bir bilge; ruhen asilissimo, yüreken pekissimo, fiziken zarifissimo, zihnen berrakissimo (İtalyanca’da ‘issimo’ son-eki, ‘en üstünün de daha üstü anlamını verir) bir âdem-i Amed: Güle güle uyu, Canip Abi.

Tahir Elçi’nin katli, faili kolektif bir cinayettir ve de bu kolektif failin içinde en başta onu gözaltına aldırtanlar, CNNTürk’e RTÜK cezası verdirten teröristler vardır. Evet, bu elemanlar sadece cani değil, aynı zamanda teröristtirler de: İnsanların ruhuna dehşet salarak onları meflûç hâle getirmeye yönelik olarak şiddet uygulayanlara ve/veya şiddet uygulama tehdidinde bulunanlara terörist denir.

Aslında terörist kelimesini kullanmak bizatihi teröre (objektif veya sübjektif olarak) maşalık etmektir.

80’li yılların ortasına kadar, gerek gündelik dilde, gerekse hukuk terminolojisinde ‘terör’ değil, tedhiş ve tedhişçilik geçerdi, olayın ‘dehşet salmak’la doğrudan ve zorunlu olarak ilişkili olduğunu belirtecek şekilde. Ancak daha sonra ‘terör’ der hâle geldiler, insanları teröristlikle yaftalayıp, alakalı alakasız her türlü eylemi, hatta eylemi de değil, her türlü davranışı terör kategorisine dahil edip ‘terör örgütü’ ile ilişkilendirmek üzere; ‘parasız eğitim’ pankartı açmaktan yeşilli sarılı kırmızılı kravat takmaya kadar.

Türkçe okuduklarını anlamayan beyinsizler veya anlamamış gibi yapan hain caniler nasıl ki Hrant’ın katline zemin hazırladılar, terör nedir, ne değildir, terör örgütü diye bir örgüt türü var mı, olabilir mi tartışmasını bile teröristçe önlemenin peşindeki teröristler de Tahir Elçi cinayetini hazırladılar. Önce şunu söyleyelim bu kudurmuş haddini bilmez maşacıklara: “Sen bana kendi ülkemde, kendi dilimde fikir üretip serdetmeyi nasıl yasaklaaybilirsin; sen kimsin ve kim olursan ol, arkanı kime dayarsan daya, seni benim yurdumu işgal etmiş pislik çekirge konumundan kim çıkartıp, beni de seni itlaf etme (uzman veteriner gözetiminde, AB kriterlerine uygun bir biçimde) hakkımdan kim yoksun kılabilir?

Çoğunuz biliyorsunuzdur, -30’lu yılların ikinci yarısında Stalin en az beş yüz bin insanı yargılatıp ‘dış mihraklarla ilişki içinde devlet düşmanı TERÖRİST’ler olarak idam ettirdi; ama bu dönem, hem de en başta Sovyetler Birliği olmak üzere dünya tarihinde ‘Büyük Terör’ olarak adlandırıldı; Tayyip Erdoğan ve hempalarının yürürlüğe koyduğu günümüz terörizmi de tarihe Erdoğan terörü olarak yazılacaktır. Bu arada şunu da hatırlatalım: Biz, insanları soylarına göre değerlendirecek ırkçılardan değiliz; ama Erdoğan’ın da Stalin’le aynı soydan gelip, yine Stalin gibi din adamı (papaz/imam) olmak üzere yetiştirildiği de dikkati çeken bir paralellik ki, salt üç yıl içinde ülkesinin nüfusunun neredeyse dörtte birini, bizim Erdoğan’ın yaptığı gibi ‘monşer’ diye aşağıladığı ‘gözlüklü’ okumuş yazmışlardan başlamak üzere yok eden Kamboçya canavarı Pol Pot’un da Budist rahibi olmak üzere eğitim görmüş olduğunu unutmayalım.

Bir de, ne türlü eğitim almış olursa olsun ‘bozkır kavruğu’ olmanın ötesine geçmesi ontolojik olarak imkânsız olan bir âdemimiz var ki, o da Meclis’te güvenoyu aldıktan sonra yaptığı teşekkür konuşmasında “Allah bizi utandırmasın” dedi. Oysa bu konuda endişelenmesine hiç gerek yok: Pamukova’dan Roboski’ye, Reyhanlı’dan 5 Haziran Diyarbakır’a, Suruç’tan Ankara Garı’na, Dilek Aydın’dan Tahir Elçi’ye ve de bilumum abluka katliam ve cinayetlerine, kendisi ve reisi hâlâ utanmış/utanıyor değillerse, kendilerini utandırmaya Allah’ın bile gücü yetmiyor/yetmez demektir.