Dünya güzel zamanlar yörüngesine girdiğinden beri eski püskü değerler hayatımızdan çıkıyor. Daha doğrusu sökülüp atılıyor.
İş yapabilen müteşebbis ruha ket vuran eski değerlerin günümüzde işlevi olmadığı iyice anlaşıldı. Para ile ayıp arasına çekilen duvarlar yıkılıp gitti.

Gelişim çizgisini yakalayan toplumlar için ‘özgürlükler dönemi’ başlayalı çok oldu.Özgürlük denilince öyle yanlış anlaşılmasın. Laf salatası özgürlüğü değil anlatılmak istenen şey… Demokrasiymiş, insan haklarıymış, hukukun üstünlüğüymüş gibi kalkınmanın önüne duvarlar örmek, arkasına hendekler kazmak hiç değil.

Bunlar ve benzeri şeyler artık geçmişte kalmış topluma faydası da dokunmayan kavramlar. Yaşları 70-80’lere gelenler lise çağlarından beri “Demokrasi istiyoruz” diye bağırmaktan sesleri kısıldı, canları çıktı.

Demokrasi geldi mi?
Gelmedi.
O zaman bırakın işlerini yoluna koyanlar istedikleri gibi yürütsünler -pardon- yürüsünler.

Tanrı bazılarına “Yürü ya kulum” der, onlar da yürürken ve yürütürken kendilerine bakıp “Maşallah güzel yürütüyorsunuz” diyenlere kısa, kesin bir yanıt verirler:
Yürü anca gidersin!

Önlerine açılan avantaj bulvarlarından coşkuyla koşanlar, kenarda kalıp acıyan gözlerle onlara bakanlara ‘uyuz’ olurlar:

-Hâlâ orada durmuş bize ahlak, namus, ayıp, günah, utanma duygusu gibi hiçbir işe yaramayan şeyleri hatırlatıyorlar.
İşleri güçleri eleştirmek olan ‘engelleyiciler’ geçmişte kalan birer iç burukluğu olduklarını bilir. Ama yine de bildiklerinden şaşmazlar.

Dünya artık başka bir yörüngede dönüyor. Eskiden ‘rüşvet’ denilen şeyin aslında ‘teşvik’ olduğu anlaşıldı. Avantanın da ‘kâr payı’ şekline büründüğüne kimse itiraz edemiyor. Yapılan büyük ihalelerden kesilen paranın ‘temiz komisyon’ şeklinde kayıtlara girmediği, herkesin bilip görmezden geldiği, gelişme otoyolu alkışlarla karşılanıyor.

Eskiden gizli saklı yapılan her şey şimdi açık seçik gözler önünde sergileniyor. Ayıp, günah, tüyü bitmemiş yetim hakkı gibi tedavülden kalkmış kelimelerle karşı çıkmalar da olamıyor.

Demokrasi konusunda ısrarcı olan ülkeler hep kaybetti. O ülkelerin liderleri makamlarıyla evleri arasındaki mesafeyi bisikletle gidip geliyor. İtibarları yerlerde sürünüyor.

Olur olmaz sudan sebeplerle yapılan genel grevlere polisler bile katılıyor. Haftalık çalışma süreleri 40 saatin altına indiriliyor.
Gelişme yolunda yerli ve milli çizgi tutturan ülkelerde ise hemen hemen hiç sorun yaşanmıyor. Ülke muhteşem bir lider çıkartarak herkesi onun arkasında saf tutuyor. Medyası da ona göre düzenleniyor.

Hatalar olmuyor mu?
Oluyor elbette.

Mesela dinci yazarlar bile dayanamayıp “İnsanlar bize bakıp dinden soğuyor” diye yazabiliyorlar.

Diğerleriyse “Gözlerimi kaparım vazifemi yaparım” şiarıyla yollarına devam ediyorlar. Hiçbirinde “Yolun sonuna gelince ne olur?” kaygısı bulunmuyor. Çünkü gayet iyi biliyorlar:

-Utanmazlık duvarları yıkıldı!