Ekonomik krizin politika ile ilişkisini kurmak gelişmelerin seyri açısından yararlıdır. Yalçın Küçük devalüasyonların hükümet krizlerine, hükümetlerin düşmesine denk düştüğünü verilerle kanıtlardı. Siyasi alt üst oluşlarla ekonomik durum arasında paralellikleri saptamak şimdi zorlaştı. Çünkü manipüle hesaplama yöntemleri, medya yalanları gerçeği gizleyebiliyor. Yine de kriz - politika ilişkisinde iç içelik olduğu varsayılabilir.

***

Aslında kriz, hayatımıza birebir yansıdığı için de gizlenebilir bir şey değildir. Gelişmiş kapitalist ülkeler de, gelişmekte olanlar da uzun süren, sonuçlarının ağır olacağı anlaşılan bir krizin içindeler. Krizi, politikada, ekonomide kesin egemenlik kuran neoliberal tezlerin iflası, büyük bunalımı olarak tanımlamak da mümkün.

***
Kimi siyaset bilimciler, ekonomistler, durumun yoksul kesimleri muhafazakâr politikalara ittiğini, bu kesimlerin otoriter faşist yönetimlere kitle desteği sağladığını Macaristan, Brezilya gibi örnekleri anarak gösteriyorlar. “Yerlilerin”, hızlanan göç nedeniyle sayıları artan “yabancılara” tepkilerinin ırkçı bir karakter kazanmasında bu türden politikaların payının olduğu ortada.

***

Krizler, yönetenleri yönetemez hale getirebilir; siyasetçiler, göç olgusunu, şeriatçı terörün yarattığı korku iklimini, yönetmede araç olarak kullanmayı severler. Ama sosyal gelişmeler tek yönlü hareket etmezler. Bu türden politikaların, nereye yöneleceği belli olmayan sosyal çalkantılara dönüşebilme olasılığı da onları korkutur. Bu nedenle de gizli açık baskıyı artırmayı denerler.

***
Göç olgusu emperyalist politikaların sonucudur. Ama krizin nedeni değildir. Asıl gerçek devreleri uzayan, burjuvaziyi zorlayan krizin kendisidir. Irkçılığın, yabancı düşmanlığının teşvik edilmesi, egemenlere kitleleri daha kolay yönetmekte pek çok açıdan riskli imkânlar sunabilir, ama krizleri sona erdirmez.

Krizin nedeni, nedenleri başkadır.

***

Marksçı ekonomistler, krizin temelinde 60-70’lerde açıkça görülmüş olan kar oranlarının düşme eğiliminin bulunduğunu görmek istemeyen burjuva ekonomistlerine, somut durumu yansıtan hesaplamalarla yanıt verdiler. Dönem dönem, örneğin petrol fiyatları ya da mortgage ya da finans sisteminin çökmesi gibi farklı sonuçların bu temel üzerinde krizi derinleştirdiği anlaşıldı.

***
Tehlike, çaresizliğin tehlikeli politikalara yol açması, bölgesel sıcak savaşların genişlemesi, nihayet büyük bir savaşı tetikleyebilme olasılığıdır. Kapitalistler politikalarını, planlamak, denetim altına almak isterler; bunun için çok sayıda kuruma kuruluşa uzmana da sahiptirler. Yine de politikaları sonuçta kar dürtüsünün kaçınılmaz tahriki ile şekilleniyor. O koşullarda krizden kurtuluşun gizli reçeteleri olarak içeride baskıcı otoriter politikalar, dışarıda ise savaş olasılıkları gündeme gelebiliyor.

***
Ufukta çıkış görünmüyor; çare baskıda zorbalıkta, yasakta aranıyorsa, halk sınıfları da krizden devrimci, demokratik, kitlesel çıkışın kapısını çalabilirler. Ama sosyal bilimlerde kesinlik yok, “şöyleyse böyle olur” türünden rahatlatıcı klişeler geçersiz. “Dolar yediyi geçsin kimse dayanamaz” türünden analizlerden kaçınmakta da yarar var.

***
Kapitalizm krizlerinden er ya da geç çıkmayı başarır, halk sınıfları için öncelikli olan krizin yükünü sırtlamayı reddetmektir. Nihai olarak krizlerden kurtulmak ise ancak kapitalizmden kurtulmakla mümkündür.

Ütopya, gerçekleşebilir durumların adıdır. Peki, garantisi var mı?

İşe girişmeden sonucun ne olacağını bilemezsiniz ki...