Radikal ütopyalar çatışması” diye tanımladı, ülkesinde yaşanan işgali ve savaşı Ukraynalı sanatçı, yazar Kateryna Mishchenko. Yaşadığı Kiev’den çıkıp şimdi(lik) “güvende” diye tanımladığı Lviv’e gelmiş birkaç gün önce.

Ukrayna bağımsızlığını kazandığında 7 yaşındaymış, Maidan’da Batı yanlısı gösteriler başladığında 30’unda. Rusya’da akrabaları var. Sovyetler döneminde geçen çocukluktan gelen bir “bagaj”ın, Batı’da geçirdiği günlerin ve geleceğe dair belirsizliklerin içinde yoğrulmuş bir kadın.

Ukrayna şimdi yaşadıklarını yaşamaya başlamadan yıllar önce, dünyanın değişik yörelerindeki insanların kendileri için bir “ada” yaratma arayışının günümüz siyasetinde nasıl sıklıkla karşımıza çıktığını, Avrupa kıyılarına yönelen insan akışlarını, gerçek ve hayali milliyetçiliklerin yükselişini, yeni ortaya çıkan “sınırları”, “ada” figürünün ütopik potansiyelini ve “ikinci şans” vaadini, o vaadin nasıl sert politik duvarlara çarparak gölgelendiğini dert edip sorgulamış biri…

Geçen gün, dünyanın farklı ülkelerinden gazeteciler, Ukrayna’dan Kateryna ve Rusya’dan gazeteci romancı Sergey Lebedev’in konuşmacı olduğu çevrimiçi bir toplantı yaptık. Onlara sorular sorduk.

Lebedev, radikal bir Putin karşıtı. Sovyet döneminin suçlarıyla yüzleşmediklerini, Afganistan’da yaptıklarını sorgulamadıklarını ve şimdi Ukrayna’yı işgal eden Putin’in bir “kriminal” olduğunu söylüyor.

Son zamanlarda konuştuğum bazı Rus gazetecilerin, despotik liderlerin halklarına reva gördükleri çok şeyin yanına bir de utancı eklediklerini görüyorum!

Öte yandan, barış diyen hiç kimse bunun nasıl olabileceği konusunda net bir şey söyleyemiyor. Rusya ve Ukrayna dışişleri bakanlarının Antalya’daki buluşmalarından da somut hiçbir şey çıkmadı. Bildik pozisyonlar tekrarlanıyor, “savaş yalanları” yayılıyor; Ukrayna, karşısındaki orantısız güç ve Batı tarafından yalnız bırakılmışlık hissi içinde direnmeye çalışırken adım adım da geriliyor.

Neredeyse tümünü ezberlediğim argümanlar içerisinde Kateryna Mishchenko’nun yaşananlara dair saptaması hem ilginç geldi, hem de nasıl bir çözümsüzlükle karşı karşıya olunduğunu gösterdi:

Ukrayna’da iki radikal ütopyanın gerilimi, çatışması yaşanıyor. Tümüyle farklı iki ütopyanın çatışması. Ukrayna’nın ütopyası, AB üyesi olmak. Başvurduk. Ve şimdi bu savaş var. Diğer ütopya Ukrayna sorununu onu Rusya’nın bir parçası yaparak çözmek. Bu süreçte AB ütopyası da darbe yedi. Tam da şu anda, Ukrayna var olmakla yok olmak arasındayken bürokratik işlemlerden, üyelik sürecinden, formalitelerden, Ukrayna’yı hazırlamaktan söz ediyorlar. Geride Ukrayna kalacak mı belli değilken, bunlardan söz ediyorlar. Bizi istemedikleri duygusu yayılıyor. Bu koşullarda bile AB ülkeleri kendi ekonomik çıkarlarını düşünüyorlar. Şimdi AB’ye alsalar Ukrayna’nın hayaletini alacaklar. Ukrayna’dan geriye ne kalacak ki?

Radikal ütopya” derken “radikal”i uzlaşmaz, bir araya gelemez anlamında kullanıyor.

Aslında, somut durumlara, olaylara, çatışmalara bakarken hep bir “ütopya”nın, bir gelecek tasavvurunun ışığında bakıyoruz. Ona bağlı olarak tavır alıyor, onun etkisinde anlamlandırıyoruz yaşananları.

Tankımız, topumuz, tüfeğimiz yok ve yaşanan bir çatışmada ancak sözümüzle var olabiliyoruz. Savaşa hayır derken, hemen şimdi ateşkes, hemen şimdi barış isterken, bizim ütopyamız da inanların kardeşçe bir arada yaşadığı bir dünya. Cennetin cehennemin, sınırların olmadığı; ölmenin ve öldürmenin gerekmediği, dayanışan ve paylaşan bir dünya hayal ediyoruz. O şarkıdaki gibi! Yaşasın ütopyamız!