Bazen böyle oluyor; insanlar değişmiyor, dünya değişmiyor, her şey ve herkes dönüp dolaşıp, kendi ve başkaları etrafında daireler çize çize yine aynı yere dönüyor...

Bazen böyle oluyor; insanlar değişmiyor, dünya değişmiyor, her şey ve herkes dönüp dolaşıp, kendi ve başkaları etrafında daireler çize çize yine aynı yere dönüyor.
O hep arkasında bir şeyler unutuyor. Nefes nefese vardığı yerlerden yine aynı aceleyle kalkıp gidiyor. Son anda yakaladığı otobüslerin, vapurların en kötü ve rahatsız yerleri ona, arkasında bıraktıklarını toparlamak hep başkalarına düşüyor. Mesafeleri yanlış hesapladığından ya da trafiği hiç göz önünde bulundurmadığından randevularına ya bir saat erken ya da bir saat gecikmeli gidiyor. Beş yıl görmediği bir kadının sekiz yıl önce yaptırıp memnun kalmadığı dişlerini hatırlıyor, adını bir türlü anımsayamıyor. Tatile çıkarken yanına ağrı kesici almayı ihmal etmiyor, biletini almayı unutuyor. Ayrıntıları ihmal etmeyip, en önemli olmasa da en gerekli şeyleri atlıyor. Fırsatını bulur bulmaz bilmediği yollara giriyor. Fırsatını bulur bulmaz girdiği yollar, her gün geçtiği yollar gibi, onu sana getiriyor. Sabah oluyor, akşam oluyor, gece oluyor, o, uyumuyor, gözlerini dinlendiriyor.
İşe gitmek için uyandığı günün tatil günü olduğunu hatırlamak gibi sana gelmek. Seninle olmak ise pazarların sıkıcı olmayan yüzü; pazartesisiz bir hafta; bir cuma akşamı; ertesi gün doya doya uyuyabileceğini bildiği bir zaman dilimi; önceden planlanmadan yaşanan saat ve günler gibi özgür. Alarmsız uyandığı sabahlar kadar huzurlu birinci çoğul şahsa göre çektiği fiiller. Yağmur yağsa azıcık ıslanıyor, rüzgâr esse üşümüyor, Güneş desen yakmıyor. Dünya bile ondan yana. Hoyrat olmadığından beri kendine, hayat da bir şeyler katmak istedi belki sevgisine.  İste biraz da bu yüzden ne varsa yine bıraktı arkasında. Toplamadan, toparlanmadan, bir kadın çantası gibi karışmışken kafası kapını çaldı.
O hep bir şeyler unutuyor arkasında. Geçtiği yerlerden de bir şeyler alıyor yanına. Her şey birbirine karışıyor. İçinde bulamadığı huzuru başka insanlarda, şehirlerde, kitaplarda arıyor. Kendine bir hayat boyu katlanmak zorunda olduğunu bildiğinden ve bu kaçınılmaz gerçekten hoşlanmadığından, ona hiç de düşündüğü kadar fena biri olmadığını hissettirdiğin için belki biraz da, yolu hep sana düşüyor. Güneş batıyor, ay beliriyor, televizyon kanalları kimsenin izlemeyeceğini düşündüğü programları yayınlıyor, o uyumuyor, gözlerini dinlendiriyor.
O hep bir şeyler unutur arkasında. Sen bu yüzden hiç arkasında kalma. Genç bir insanın heyecanı ve yaşama sevincini gençken bile hissetmemiş bir adamın hızlandırıyor kalp atışlarını seni bulma töreni. İşte bu yüzden, yanındayken şimdi, geçmesin diye zaman uyumuyor, gözlerini dinlendiriyor.