Zafer Aydın ‘İşçilerin Haziranı’nda 15-16 Haziran’ın, uzak geçmişteki bir olay değil, öğrenilip anlaşılması ve dersler çıkarılması gereken, hâlâ canlı ve küllerinden doğmayı bekleyen yakın tarihin ta kendisi olduğunu hatırlatıyor

Uzak geçmiş değil, yakın tarih

TOLGA ARAS

Vasıf Öngörenin kaleme aldığı ve 1977’den itibaren sahnelenen, 1988’de Başar Sabuncu’nun senaristliğini ve yönetmenliğini üstlenerek beyaz perdeye aktardığı Zengin Mutfağı’nı izleyenler hatırlayacaktır; bir patronun konağının mutfağında 15-16 Haziran yankılanırken karakterlerden birinin “İstanbul ayaklandı bugün repliği, eylemlerin özeti gibidir.

Dönemin iktidarı ve devlet görevlileri tarafından ‘anarşi’ ve ‘terör’ diye nitelenen bu eylemler, ‘İşçilerin Haziranı’nın yazarı Zafer Aydın’ın deyişiyle “işçi sınıfına güç verip ruh katmış ve onun gürbüzleşmesini sağlamıştı. Dile kolay elli yıl geçmiş; 12 Mart arifesinde, fabrikaları ve meydanları hareketlendiren 15-16 Haziran; Türkiye siyasetinde, sosyal hayatında ve örgütlü eylem tarihindeki önemini koruyor.

Aydın, 15-16 Haziran’la ilgili daha evvel yapılmış çalışmalarda peşin hükümlerin, efsanelerin, önyargıların ve bilgi yanlışlarının fazlalığından dert yanarak o döneme ilişkin bir yayının, ciddiyetle kaleme alınması gerektiğinden bahsediyor. ‘İşçilerin Haziranı’nı hazırlarken bu nedenle olgulara, birincil kaynaklara, bilgiye ve tanıklara başvuruyor.

İşçiler aleyhine hazırlanan sendika seçme hakkıyla ilgili yasanın meclisten ve senatodan geçmesiyle büyüyen tepki sokağa taşmadan önce ve eylemler sonrasında yaşananları tüm ayrıntılarıyla anlatan Aydın ve dönemin tanıkları, bir sözlü tarih çalışmasına imza atarken geleceğe hacimli bir belge bırakıyor.

15-16 HAZİRAN ÖNCESİuzak-gecmis-degil-yakin-tarih-743125-1.

Hak arama bilincinin doruğa ulaştığı 15-16 Haziran eylemlerini, işçilerin anlatması için bir kapı aralayan Aydın, 1960’ların ikinci yarısından 1970’lere ve sonrasına (aynı zamanda toplumsal muhalefetin boy atışına) ilişkin önemli bir kaynak meydana getirmiş.

Darbelerle, muhtıralarla ve halkına yabancılaşan devletin şiddete başvurmasıyla şekillenen bu dönem, beri yanda sendikal örgütlenmeyle ve hak arayışıyla da tarih sayfalarında yerini aldı. 15-16 Haziran’ın simgeselliği biraz da buradan geliyor: Olan bitene güçlü bir tepki, binlerce insanın katıldığı ve hemen herkesin ayağa kalktığı kitlesel bir eylem…

1961 Anayasası’nın Türkiye’ye ‘bol gelip gelmediği’ne dair tartışma henüz başlamamışken TİP’in parlamentoya girdiği, işçi örgütlenmelerinin grev hakkını sonuna kadar kullandığı, üniversitelerin özgür ve özerk alanlar hâline geldiği 1960’lar, Aydın’ın ifadesiyle “işçi ve öğrencilerin düşünsel dönüşümünü etkilemişti.”

Yoksulluğun nedenlerinin sorgulandığı, politik manevraların ifşa edildiği ve TİP’in TBMM’de işçi haklarını savunulduğu bu dönemin, 15-16 Haziran bilincini doğurduğu unutulmamalı; hem Aydın hem de o yılların tanıklarının birleştiği noktaların başında bu geliyor.

31 Aralık 1961’deki Saraçhane Mitingi’ni izleyen eylem ve işgaller ise ‘İşçilerin Haziranı’nda anlatıldığı gibi 15-16 Haziran’a giden yolun kilometre taşlarını oluşturuyor: Derby (1968), Kavel (1968), Demir Döküm (1969) ve Sungurlar (1970)...

İşçi, köylü ve öğrenci-öğretmen birlikteliğine katılan Kürt hareketinin 1960lardan, 15-16 Haziran 1970e uzanan yolda sınıf bilinci ve hak arayışı eylemleriyle iktidar üzerinde, politik ve örgütlü bir baskı yarattığını da aktarıyor dönemin tanıkları. Toprak işgalleri, köy isyanları ve kırsaldaki yürüyüşler de cabası.

‘Devr-i Süleyman’da, işçi ve emek karşıtı hareketlerin sesini yükseltmesi, sol muhalefetin temsil gücünün iktidar eliyle azaltılmak istenmesi ise 15-16 Haziran’ı hazırlayan diğer koşullar olarak öne çıkıyor.

İşvereni koruyan yasa teklifleri ve ‘Anarşiye Paydos Kanunu’ diye nitelenen işgalleri engelleme tasarıları ise 1970 öncesi işçi-emek örgütlenmelerinin önüne set çekme amacı taşıyor ve bunlar da 15-16 Haziran’ı hazırlayan olaylar listesine ekleniyor.

11 Haziran 1970’te Meclis’te görüşülmeye başlanan ve ‘sendika bolluğunu ortadan kaldırma’ hedefiyle hazırlanan yasa tasarılarının kabulü ise DİSK öncülüğündeki eylemlerin fitilini ateşliyor.

Aydın’ın görüş aldığı dönemin tanıkları, 15-16 Haziran öncesi sokakta, Meclis’te, sendikalarda, sol muhalefette ve siyasi partiler içindeki tartışmaların yanı sıra o günlerde yapılan resmî açıklamalarda fazla yer almayan ayrıntıları aktarıyor.

PATRONLARA KARŞI BİRLEŞEN İŞÇİ VE EMEKÇİLER

15-16 Haziran eylemleri bir direnişti, başkaldırıydı, sokağa taşan bir hak arama mücadelesiydi ve hepsinin ötesinde, işçi ve emekçilerin yazdığı gerçek bir tarihti. Bu tarihin tanıklarının anlatımıyla ete kemiğe bürünen İşçilerin Haziranı’nı önemli bir belge hâline getiren nedenlerinin başında, işçi haklarını tırpanlamaya çalışan iktidarla emekçilerin karşı karşıya gelişinin birinci ağızdan anlatımını içermesi. Kitabın bir başka önemli özelliği, o günlerin ardından Türkiye’de işçi-emekçi örgütlenmesi ve hak arama mücadelesinin nasıl şekillendiğine dair ipuçları vermesi.

Bunların yanında, 15-16 Haziran’da yaşadıklarını paylaşan herkes, aynı günleri farklı güzergâhlardan bakarak aktarıyor: İstanbul’un dört bir yanını saran eylemlerin ayrıntılarını (örneğin hangi işçi grubunun eyleme nerelerden katıldığını, polisle yaşanan çatışmaları, otobüslerini bırakıp kaçan Amerikalıları…) anlatıyor.

İşverenlerin anayasa ihlali dediği 15-16 Haziran sonrası İstanbul’da ve Kocaeli’de ilan edilen sıkıyönetim, işten çıkarma dalgası ve açılan davalar, Türkiye’deki hak arama mücadelesi ve işçi-emekçi örgütlenmesine karşı sergilenen klasik bir tavır. Kitapta bunlar da önemli bir yer tutuyor.

‘İşçilerin Haziranı’; Aydın’ın “işçi sınıfı mücadelesinin köşe taşı, sendikal vesayete karşı sendika özgürlüğü savunusu ve DİSK’in sahada kalmasını sağlayan eylem” dediği 15-16 Haziran’ın, uzak geçmişteki bir olay değil, öğrenilip anlaşılması ve dersler çıkarılması gereken, hâlâ canlı ve küllerinden doğmayı bekleyen yakın tarihin ta kendisi olduğunu hatırlatıyor.