Öğrenciler arasında, eğitime erişim açısından, hâlihazırda var olan eşitsizliği büyüten önemli bir sorun bulunmaktadır. Canlı dersler ve iletişim ortamları için kullanılan teknoloji ve internet olanaklarına ülkemizdeki öğrencilerin önemli bir kısmı sahip değildir. Sınırlı sayıda öğrenciyle yapılan canlı ders ve internet üzerinden eğitim, eğitimin kapsayıcı ve eşit olma ilkesiyle çelişmektedir. Eğitim Sen’in, Bakanlığın Fatih Projesi’den kalan tabletleri ihtiyacı olan öğrencilere dağıtması talebi ise duymazlıktan gelinmiştir.

Uzak olan eğitim mi? Uzaktan eğitime erişim mi?

Aslıhan Hancı

COVID-19 adlı virüsün dünya çapına ve yaşamın her alanına yayılan etkileriyle yaşamaya çalıştığımız şu günlerde, çalışma zorunluluğuyla evden çıkanlar dışında, evde kalanlar için verimli ve nitelikli vakit geçirme ve en azından çeşitli psikolojik sorunlara kapılmadan bu süreci atlatma adına öneriler sunuluyor. Zamanı doğru ve verimli kullanmak kolay değil. Yetişkinler için kolay olamayan böyle bir şeyi çocuk ya da gençlerin daha fazla göstermelerini bekliyoruz. Onların bugünleri değerlendirmelerini, iyi geçirmelerini istiyoruz. Normal olmayan bir dönemde olağanüstü bir çaba bekliyoruz belki de. Okulların kapalı olması nedeniyle gelişimleri ve eğitimleri açısından kayıp yaşadıklarını düşünüyoruz. Öncelikle sağlıkla ve çok yönlü gelişimlerinde eksilerek değil çoğalarak, kendilerini geliştirerek çıkabilmeleri bu süreçten. Ancak, onlar için bazı handikaplar bulunmakta. Bunlardan ilk akla gelenler; ilkokul çağındaki çocukların, henüz kendisini organize edemeyen, zaman kavramı tam oluşmamış yaşlarda olmaları ve ortaokulun bir kısmı ile lise dönemindeki gençlerin ise ergenlik hezeyanlarıyla boğuştukları bir dönemde olmalarıdır. Bir yandan böyle bir dönemi yaşarken birdenbire kendini eve kapatılmış, en çok ihtiyaç duyduğu akran ilgisi, sevgisi ve etkileşiminden mahrum kalmış ve kendisini, altından kalkması gereken pek çok dersin, öğrenme sorumluluğunun ortasında bulan çocuklar ve gençler için normal olmadığı gibi kolay da olmayan zamanlar. Anne babalar da kendi cephelerinden ortak oluyorlar bu sıkıntılı döneme.

Zor olduğu kadar, olumlu ve olumsuz anlamda farklı deneyimlere de kapı aralayabilecek bir dönem bu elbette. Olumlu ve farklı deneyimlerin yaşanabilmesi, okul ve öğretmenlerin boşluğunun, evdeki yetişkinlerce ya da erişilen olanaklarca ne kadar doldurulabildiğine bağlı olarak değişecektir. Burada, çocuğun ve gencin şimdiye kadar edindiği birikimle, kendi zamanını verimli ve nitelikli biçimde geçirme becerileri de etkili olacaktır kuşkusuz. Bu yönde irade gösterip, kendini planlayabilenler daha şanslı olacaktır. Şimdiye kadar öğretmeninin önerilerini, uyarılarını dikkate aldığını gösterme, arkadaşıyla yaptığını paylaşma ve belki biraz da rekabet duygusuyla yarışmaya girme, başardığını hissetme ve takdir edilme duygularıyla yapılan eylem ve etkinlikler, evde tek başına yapılan, yapılmak zorunda olunan işlere dönüştüler. Okulda, çevresinde her an doğal olarak bulduğu, içsel güdüleri tetikleyen dışsal güdüleyicilerin (öğretmenleri ve arkadaşları) yoksunluğu, kendilerini disipline etmelerini de zorlaştırmaktadır.

GEREKSİNİM VE EKSİKLİK NEREDE?

Gerekliliğine inanılmayan, ödev olarak görülen işler, değil çocuklara biz yetişkinlere dahi -içerik ve amaçtan bağımsız olarak- sıkıcı gelmektedir. Kişisel merakla, yapma ve başarma isteğiyle girişilen işler, ne kadar zorlayıcı olsa da, sonunda gelişim gösterilen bir süreç haline gelir. Çocuklar ve gençler, bu durumu daha çok hissetmekte, duygularını daha yoğun ve değişken yaşamaktalar. Dolayısıyla ilgiye, yüz yüze etkileşime, dokunmaya, içsel motivasyonlarını güçlendirecek iletişim ve etkilere daha çok ihtiyaç duymaktalar. Dolayısıyla, gelinen süreçte, çocuklar ve ebeveynler açısından daha çok eksikliği hissedilen, onlara aktarılamayan, bu süre içinde öğrenmeleri gereken eğitimsel içerik midir? Yoksa öğretmenleri ve arkadaşlarıyla kurdukları etkileşimin sağladığı öğrenme ortamı mıdır? Tekrar düşünmeye ihtiyaç var. Yeterli olanaklara sahip her aile ve çocuk, öğrenmesi gereken eğitimsel bilgi materyaline öyle ya da böyle ulaşabilir. Televizyon, internet, kaynak kitapların her biri bunun için araç olabilir. Ancak, bu koşullarda oluşturulamayacak olan, okulda içinde bulunulan etkileşim ve motivasyon ortamıdır. Bu nedenle, söz konusu öğrenme ortamının evde oluşturulması zordur. Hiçbir iletişim, yüz yüze iletişimin ve etkileşimin yerini tutamaz. Bundan dolayıdır ki, yazışma, mesajla ödevlendirme, ekran dersleri yeterli olmamakta, bir parça da olsa yüz yüze etkileşim yaratabilmek adına canlı ders yapma yolları aranmaktadır.

Öğrenciler arasında, eğitime erişim açısından, hâlihazırda var olan eşitsizliği büyüten önemli bir sorun bulunmaktadır. Canlı dersler ve iletişim ortamları için kullanılan teknoloji ve internet olanaklarına ülkemizdeki öğrencilerin önemli bir kısmı sahip değildir. Sınırlı sayıda öğrenciyle yapılan canlı ders ve internet üzerinden eğitim, eğitimin kapsayıcı ve eşit olma ilkesiyle çelişmektedir. Bu durumun farkında olan Milli Eğitim Bakanlığı da zaten uzaktan eğitimi, büyük oranda televizyon kanalları üzerinden planlamakta ve sürdürmektedir. Eğitim Sen’in, Bakanlığın Fatih Projesi’den kalan tabletleri ihtiyacı olan öğrencilere dağıtması talebi ise duymazlıktan gelinmiştir. Veli ya da öğrenci cihazlarına, önce ayda 3 GB daha sonra 8 GB olarak tanınan internet hakkı ise sadece EBA (MEB’nın Eğitim Bilişim Ağı) kullanımı ile sınırlandırılmıştır. Oysa EBA dışında internet ortamında öğrencilerin zevkle, öğrenerek kullanabilecekleri pek çok eğitim sitesi, öğretim materyali bulunmaktadır. Bugünler için izlemeye, gezmeye açılan müzeler, filmler, tiyatrolar, konserler de dersler kadar geliştirici olacaktır öğrenciler için. Okul varken gidemediği, ulaşamadığı dünyalara katılmak, deneyimleri yaşamak yeni ufuklar açabilecektir zihinlerinde. Elbette doğru rehberlik ve yönlendirmelerle, teknoloji bağımlılığına savrulmadan kullanılacak olan teknoloji, bundan sonraki okul yaşantısında da çok şeyi değiştirebilecektir, hem eğitimciler hem de öğrenciler için. Ancak, bütün bunların olabilmesi için, gerekli olanaklar tüm yurttaki öğrencilere ve öğretmenlere eşit biçimde sağlanmalıdır. Herkese sınırsız internet hakkı ve interneti kullanma aracı -bilgisayar veya tablet- bu dönemde verilmelidir. Daha önce, örgün eğitime erişimde yaşanan bölgeler, iller, ilçeler arası eşitsizlikler sorunu bugün evler arası eşitsizliğe indirgenmiştir. Bu nedenle, “herkes için eşit uzaktan eğitim olanağı” talebi, “herkes için eşit, parasız, kamusal eğitim” talebi kadar önem taşımaktadır bugünlerde. Bu dönemde, özel okulların öğrencilerine sağladıkları ve öğrencilerinin de sahip oldukları olanaklar nedeniyle erişebildikleri eğitim ortamları, canlı dersler, okul devam ediyormuşçasına sürmektedir. Bu nedenle, bu süreçten çıkıldığında, özel okullar ile devlet okulları arasındaki başarı farkı misliyle artacak, makas daha da açılacaktır.

uzak-olan-egitim-mi-uzaktan-egitime-erisim-mi-729486-1.
Eşitsizliklerin giderilmesi; Bakanlığın öğretmenlerden, eğitim sendikalarından, öğrencilerden ve velilerden gelen talepler doğrultusunda bu gruplarla işbirliğine gitmesine, görüşme zeminleri yaratmasına, gerekli eksikleri tespit ederek ihtiyaçları karşılamasına ve birlikte yola devam etmesine bağlıdır. Ancak bu yolla alınacak önlemler ve sunulacak olanaklar, ihtiyaca yanıt verir düzeye gelebilecektir. Şimdiye kadar sunulan olanaklar ve gösterilen çaba, olması gerekenin çok altında kalmaktadır.

EŞİTSİZLİK NEREYE KADAR?

Bakanlığın sunduğu olanağa, öğretmeninin gösterdiği çabaya ama en çok da ailesinin sosyo-ekonomik ve kültürel koşullarına bağlı olarak bu süreci geçiren devlet okulu öğrencileri ise hem özel okul öğrencileriyle aralarında doğan eşitsizlik hem de kendi aralarındaki, ailelerinden getirdikleri farklılıklar nedeniyle büyük bir eşitsizlik ortamıyla karşı karşıya olacaklardır. Ailelerinin, evlerinin, çevrelerinin farklılıklarını da sırtlanarak yollarına devam edecek olan bu öğrenciler için önümüzdeki yıllar, eşitsizliğin daha da artacağı bir dönem olacaktır. Bu süreç, ne yazık ki, eğitimde bireyselleşmeyi daha çok hissedeceğimiz bir dönem olacaktır. Herkesin kendi olanakları, yetenekleri ve çabasıyla gelişimini sağlayabileceği bir dönem olarak, anayasal ve evrensel düzeyde temel bir insan hakkı olan eğitim hakkının büyük darbe alacağı bir dönem olacaktır. Korona öncesi zaten var olan okullar arası farkların yerini, aileler ve evler arası farklar alacaktır. Eşitsizlik koşulları hiç değilse okul saatleri içinde, belli bir düzeyde ya da görünürde hafifletilebiliyordu. En azından okula gelerek eğitime erişim haklarını kullanabiliyorlardı.

Şimdi ise uzaktan eğitime erişemeyen milyonlarca çocuk, kendi kaderine terkedilmiş durumda günlerini geçirmektedir. Son haftalarda MEB’in EBA üzerinden yaygınlaştırmaya çalıştığı canlı ders uygulamaları ise bağlantı ve katılımda yaşanan sorunlara rağmen devam etmektedir. Sonuç olarak; uzaktan eğitim ve canlı derslerle yürütülmeye çalışılan on-line eğitim uygulamaları, yoksul öğrenciler ve onların öğretmenlerine uzak kalmaktadır. Canlı derslere katılım oranları, çok yoksul olmayan, orta halli bölgelerde dahi üçte iki oranına ancak ulaşabilmektedir. Yurt çapında öğretmenlerin her türden fedakârca çalışma ve çabalarına rağmen durum budur. Öğretmenler, öğrencilerine yürek, akıl ve çaba olarak uzak değildirler, yakın olmak için de her türlü yolu denemekte ve uygulamaktadırlar. Ancak, uzaktan eğitimi yakın kılacak donanım ve destekten yoksundurlar.

Kendi gelişimleri için yeterli donanım ve desteği bulamayan öğrencileri, nitelikli eğitime ulaşma yolunun rekabet ortamında, kişisel beceri, yetenek ve çalışma kapasitelerinin dışında ve ötesinde daha çok engelle karşılaştıkları, yarışta geriye düşmelerine neden olan yaşam koşullarının etkisini bertaraf edemeyecekleri bir süreç beklemektedir. Eğer, dezavantajlı öğrenci grupları ve eğitim bölgeleri için destekleyici önlemler alınmaz, ek çalışmalar yapılmazsa bu dönem, üst sosyo ekonomik grup çocukları için bulunmaz bir fırsat, yeterli olanaklara sahip olmayan çocuklar için ise önlerinde beliren bütün umutların kaybolduğu bir yenilgi dönemi olacaktır. Eğitim sistemimizin çok alışkın olduğu, sık yapılan sistem veya sınav değişimleri dönemlerine denk gelen nesillerin şanslı veya şanssız olabilmesi gibi yine herkesi kendi şansına veya şanssızlığına bırakan bir dönem olarak eğitim tarihine geçecektir bu dönem. Çocukların gelecek umutlarını heba ve eğitim haklarını da gasp etmemek için bir an önce, yeterli ekonomik ve kültürel olanaklara sahip olmayan öğrencilere ulaşılabilmeli, onlara pozitif ayrımcılık uygulanarak gerçek anlamda eğitime erişim hakkı sağlanarak, eşitlik yolunda adım atılabilmelidir.


NE YAPMALI?

Eşitsizliklerin giderilmesi; Bakanlığın, öğretmenlerden, eğitim sendikalarından, öğrencilerden ve velilerden gelen talepler doğrultusunda bu gruplarla işbirliğine gitmesine, görüşme zeminleri yaratmasına, gerekli eksikleri tespit ederek ihtiyaçları karşılamasına ve birlikte yola devam etmesine bağlıdır. Ancak bu yolla alınacak önlemler ve sunulacak olanaklar, ihtiyaca yanıt verir düzeye gelebilecektir. Şimdiye kadar sunulan olanaklar ve gösterilen çaba, olması gerekenin çok altında kalmaktadır. Bakan'ın yapmakla ve sunmakla çok övündüğü dijital eğitim içerikleri, öğretim materyalleri, soru havuzları v.b.’lerinin onları kullanabilen öğrenciler olmadıkça bir işe yaramayacağı açıktır. Bu sürecin sonrasında, eksikleri kapatmak adına planlanan telafi eğitimi sürecinin tüm sorumluluğu ve yükü de yine öğretmenlerin omuzlarında olacaktır. Şimdiden, aldıkları maaşı hak etmeleri için evden her saat esnek çalışmaya zorlanan, EBA kullanımları sorgulanarak ek-ders ücretlerinin kesilmesiyle tehdit edilir duruma gelen öğretmenler, öğrencileri için hiç bir koşulda sorumluluktan kaçınmazlar. Ancak, kendileri dışında gelişen olayların, giderilemeyen eksikliklerin, yaşanan eşitsizliklerin ve haksızlıkların ceremesini çekmek de onlar için kabul edilemez olacaktır. Yine de, kendilerinden kaynaklanmayan sorunların sorumluluğunu kabul etmeden, mücadele ederek olumsuzlukları olumluluğa çevirmeye çalışmak, öğrencilerimiz için öncelikli sorumluluğumuz olacaktır elbette. Sağlıklı günlerde, öğrencilerin okul ve öğretmenlerine bir an önce kavuşması dileğiyle…