Attila Aşut

yazievi@yahoo.com

BirGün okurlarının bilgi düzeyi ve dil duyarlılığı kimi yazarların çok ilerisinde! Her hafta onlardan gelen mektuplarla zenginleştiğimi düşünüyorum. Değerli katkılarından dolayı Türkçe sevdalısı okurlarımıza teşekkür ediyorum.

Kanada’da yayımlanan “Bizim Anadolu” gazetesinin (http://www.bizimanadolu.com) Genel Yayın Yönetmeni Sayın Ömer F. Özen bu hafta bana söz bırakmadı! Yine de mektubunu köşemize sığdırabilmek için biraz kısaltmak zorunda kaldım.

“Sayın Attila Aşut iyi günler,

Bir rastlantı sonucu BirGün gazetesindeki yazılarınıza ulaştım. Çok duyarlı olduğum dil konusundaki yazılarınız ilgimi çekti. 25 yılı aşkın bir süreden beri Kuzey Amerika’da (öncesinde Türkiye’de olduğu gibi) bu konuda kendimce savaşımımı sürdürüyorum. (…)

Bu yıl 28. yaşına giren Bizim Anadolu gazetesinde Türkçeye gösterdiğimiz duyarlılık, 1960’larda Kanada’ya yerleşen toplumda önceleri biraz yadırganmıştı. Örneğin 1990’ların başında 12-13 yaşındaki bir çocuğun yaşıtıyla konuşurken ‘Cemiyete gidiyorum’ demesi kulağımı tırmalıyordu. Bu çocuklar Türkçeyi evde, 1960’larda buraya yerleşen ebeveynlerinden öğrenmişti. Oysa otuz yılda Türkçe oldukça yol almış, çoğu eski sözcük kullanımdan düşmüştü. ‘Cemiyet’e artık ‘dernek’ deniyordu. Gazetemiz sayesinde toplumun dilini biraz da olsa günümüz Türkçesine yaklaştırabildik.

Ancak bugünkü iletişim çağında daha başka sorunlarla boğuşuyoruz. ‘Yazımın virgülüne dokunulmayacak’ diyen köşeyazarları çalakalem yazdıkları ve yazdıklarını denetlemedikleri için inanılmaz yanlışlara düşerken, özellikle sanal yayınlarda büyük bir karmaşa yaşanıyor. Alınacak bir ‘tık’ uğruna Türkçede kullanım yanlışları yaygınlaşıyor. Kimi okurlarınızın sözünü ettiği gibi, uyarılar da genelde kulak arkası ediliyor.

Farsça ve Arapça sözcükleri dilimizden atalım derken, Batı dillerinden, özellikle de Amerikan İngilizcesinden sorumsuzca alınan sözcükler dilimizi kısırlaştırıyor. Konuyu dağıtmadan, bir yazınızda sözünü ettiğiniz ‘jandarma’ sözcüğüne gelmek istiyorum.

Yakın geçmişte bir Fransızca öğretmeni dostumla söyleşirken ‘gendarmerie’ sözcüğünün kökeniyle ilgili soru sordum. Kanada’da federal hükümete bağlı bir güvenlik birimi vardır ve kısaca adı RCMP’dir. Bunun açılımı ‘Royal Canadian Mounted Police’ (Kanada Krallık Atlı Polisi) demektir. Kanada’nın simgesel de olsa İngiltere’ye bağlı olduğunu biliyorsunuz. Bu birimin adı Fransızca ‘Gendarmerie Royal’dır, yani ‘Krallık Jandarması’. Fransızcasında ‘Atlı Polis’ deyimini kullanmamışlar. Öğretmen dostuma ‘gendarme’ sözcüğünü sorduğumda, ‘Sözcüğü ayrıştırmaya bak’ diye uyarıda bulundu.

Evet, sözcük birleşik bir sözcüktü; ‘gens’ ve ‘d’armes’ sözcüklerinden oluşuyordu. ‘Silahlı kişiler’ ya da ‘silahlı adamlar’ demek. Fransızca kökenbilim sözlüğüne baktığımda sözcüğün XV. yüzyılda kullanılmaya başladığını gördüm. O çağlarda bölgesel güvenliği sağlamak için bazı birimler kurulmuş ve bunlara da ‘silahlı adamlar’ denmiş.

Neyse, Türkçedeki ‘jandarma’ sözcüğüne gelirsek, evet sözcük Fransızcadan alınmış, ancak Türkçenin kendine özgü matematiksel bir ses dizimi vardır ki, biz ayrımına varmadan kendini dayatır. ‘Jandarm’ sözcüğünü Türkçe, kendiliğinden ‘jandarma’ya çevirmiştir, çünkü heceyi tamamlaması gerekiyor. ‘Stop’ sözcüğüne bir ‘i’ ekleyip ‘istop’ dediği gibi. Bildiğiniz gibi araba ‘istop’ eder. ‘France’ (Frans) sözcüğüne ‘a’ ekleyip ‘Fransa’ yaptığı gibi. Sanskritçede, sözkonusu bitkinin adından gelen ve tüm dillere geçen ‘çay’ sözcüğü vardır örneğin. Farslar bu bitkiyi içmek için hazırladıkları kaba ‘çaydan’ der. Sözcüğün sonundaki ‘-dan’ eki, kabı belirtir. Ancak Farslarla uzun bir geçmişi olan Türklerin anlağında (zihninde) bir yerlere gönderme yapmadığı ve seslendirme tamamlanmadığı için Türkçe ona fazladan bir ‘-lık’ eki katmış ve sözcük ‘çaydanlık’ olmuştur...

Dil bir okyanus, biz içinde daha çok yitmeden burada bir ‘dur’ diyeyim ve esenlikler dileyeyim. Sizi ilgiyle okuyacağım…”

Türkçenin sesi uzaklardan bile çok güzel geliyor bana!