Koronavirüs vaka sayıları bir süredir artıyor ve son bir haftalarda ürkütücü bir tırmanma görüldü. Bu yazının yazıldığı saatlerde acaba yeni önlemler gelecek mi diye gözünü kabine toplantısına dikmiş olanların merakları giderilmiş olsa gerek. Çözüm üretilemeyen koşullarda merakların giderilmesi neye yarayacaksa artık…

Bu yazının konusu pandemi döneminin uzaktan eğitimi! Eğitim dediğimiz şey yalnızca öğrencileri ya da hocaları ilgilendirmiyor, evde bunlardan biri varsa hane halkının tümünü, ülke nüfusunun büyük çoğunluğunu ilgilendiriyor.

Bu noktada, içimi ısıtan bir çalışmadan söz etmek istiyorum. Birkaç ay önce ODTÜ’de yapılmış olsa da, çalışmanın hâlâ devam eden bir yönü var ve öğrencilerin hazırladığı bu uzaktan eğitim raporu, yöneticiler için de bir tür “uzaktan eğitim.” Onlar için de dersler içeriyor.

Bir grup ODTÜ öğrencisi üniversitelerinde uzaktan eğitim konusunda yaşanan sorunları saptamak ve çözüm önerileri geliştirmek için anket hazırlamışlar. 4 bin 500 kişiden gelen yanıtları raporlaştırıp üniversitenin her kademesine ulaştırmışlar. Rektörlükten gerekli ilgiyi görmeseler de hocalarından son derece yapıcı geri bildirimler almışlar.

Bir zamanlar aynı sıraları paylaştığım öğrenci arkadaşlarımın sorumluluk duygularından ve herkese örnek olması gereken yaklaşımlarından gurur duydum: Bu işi, eğitim-öğretim meselesiyle sınırlı görmeyip, “toplumsal hayatta yaşanan en büyük problemlerden birisinin çeşitli ‘tarafların’ karşı tarafın bakış açısına uzak kalması, onların problemlerini ve problemlerinin sebeplerini anlayamaması, yeterli seviyede empati kuramaması”na karşı bir girişim olarak düşünmüşler. Sadece bir şey istememiş, hocalarını da anlayabilmek ve empati kurabilmek kaygısıyla davranmışlar. İlla düşüncelerimizi kabul edin dememiş, bilin ve dikkate alın demişler.

Yöneticilere ders dediğim de bu!

Anketten çıkan sonuçlar; sağlık, internet erişimi, maddi sorunlar, uzaktan eğitimin kalitesi, sınavlar, kopya gibi başlıklar altında değerlendirilmiş.

Öğrencilerin yüzde 13’ü Covid-19 geçirmiş, yüzde 27’sinin yaşadığı hanede Covid-19 geçirmiş bireyler varmış ve yüzde 32’si ise Covid-19 temaslısı olmaları sebebiyle 14 günlük karantinaya girmiş. Her 3 öğrenciden biri salgından direkt olarak etkilenmiş. Kuşkusuz bu okul performansını da etkileyen ciddi bir travma.

Öğrencilerin yüzde 65’i internet erişimi yüzünden sınavlar esnasında problem yaşadıklarını ortaya koyarken derslere katılımda sıkıntı yaşayanlarda bu oran neredeyse yüzde 75’e kadar yükseliyor. Teknolojik sıkıntıların bir kısmı altyapı ile ilgili olsa da bir kısmı da maddi olanaksızlıklarla ilgili. Öğrencilerin yüzde 51’i salgın döneminde maddi sıkıntılar yaşandığını söylemiş.

Öğrencilerin yalnızca yüzde 1’den daha az bir kısmı uzaktan eğitimi “çok iyi”, yüzde 7 kadarı da “iyi” olarak nitelemiş. Kötü ve çok kötü olduğunu düşünen öğrenciler yüzde 62’lik dilimi oluşturuyor. Ve öğrencilerin yüzde 79’u uzaktan eğitimde ders yüklerinin daha da arttığını söylüyor.

Durumun hocalar için de aynı olduğunu kendimden ve çevremden biliyorum.

Bu gençler öyle güzel gençler, öyle güzel öğrenciler ki, raporu öğrenciler olarak hazırladıkları için sübjektif olabilecekleri konusunda uyarmışlar, kopya sorununa çözümler önermişler ve kopya çekmeyenlerin uğradığı adaletsizliği dert edinmişler.

ODTÜlü ya da Boğaziçili… Hedef tahtasına oturtup her adımlarına kuşkuyla yaklaştığımız bu gençler kendilerini kurtarmaya değil, sistemi iyileştirmeye kafa yoruyorlar.

Aslında, “küçük” sözü dinlemeyi bir öğrenebilseler, yöneticiler kendilerini de kurtarabilecekler!