Her şeyi normalmiş gibi düşünüp davranıyor ve bu normali anormalleştiren unsurlara itiraz edip fikir geliştiriyoruz. Ama değil, bugünkü bilme ve eyleme (kültür ve yaşam) alışkanlıklarımız yarın işe yaramayacak, dünün bilgisi ile bugünün güçlükleriyle baş edemediğimiz gibi…

Düşüncelerimizi eylemlerimizi ve bilme biçimimizi belirlemedeki etkisi göz önüne alındığında, eğitimi yeniden tasarlama zamanının gelip geçtiğini söyleyebiliriz. Örgün ya da yaygın, resmi ya da gayri resmi öğrenmelerimizin tümünü gözden geçirmek durumundayız. Mesele eğitim uzaktan mı yoksa yakından mı olsun, hangi ders ne kadar okutulsun, kim hangi okula gitsin, eğitim paralı mı parasız mı olsun meselesinden çok daha derin…

750 milyonu şiddetli olmakla birlikte 2 milyar insan gıda güvensizliği ile karşı karşıya. Dünya nüfusunun yüzde 8,9’u aç (yaklaşık 690 milyon insan) ve yılda 10 milyon insan açlar topluluğuna ekleniyor. 80 milyonu geçen mülteci ve sığınmacı sayısındaki artış durdurulamıyor. Kişisel, ulusal ve uluslararası sorunların çözümünde akli yöntemler kullanılamıyor, savaş diyaloga tercih ediliyor. Tamamı insani olan bu felaketler eğitimin yaygınlaştığı, öğrendiğimiz bilgilerin çoğaldığı ve çeşitlendiği oranda artış gösteriyor. Ve eğitim, bu insani dramların hiçbirisinin çözümüne katkıda bulunamıyor. Mevcut eğitim anlayışı insanlığın mutluluğuna değil, sadece birkaç kişinin daha çok zengin olmasına hizmet ediyor o kadar!

Neden böyle oluyor? Çünkü resmi eğitim, gayri resmi öğrenmelerimizin önünü tıkadı: Birbirimizden, doğadan, kendi deneyimlerimizden kendimiz için kullanabileceğimiz bilgi ve beceriler çıkarmamız engellendi. Modern insan, konserve yapmanın doğal yollarını, birinin çekip internete yüklediği videodaki köylü kadından öğreniyor. Örgün eğitim (Resmi eğitim), dünyanın her yerinde bireye, bir avuç tüccarın ihtiyaç duyduğu işgücü bilgi ve becerilerini kazandırıyor; birey başkasının arzu, istek ve arayışına uygun hale getiriliyor. Örgün eğitimin, bireyin kendisi için de kullanabileceği ve herhangi bir hesaba dayanmadan öğrettiği tek beceri okuma-yazma ve hesap yapmadır. Bunlar öğrenenin de gelişimine ve kendini geliştirmesine yarayan becerilerdir. Gerisi boş. Son yirmi yılda dersler her gün biraz daha fenleştirilip dinleştirildi. Hayat bilgisi, beden eğitimi, müzik, resim, felsefe gibi kişisel gelişim derslerinin süresinden alıp fen ve din derslerine eklemek, öğreneni kendine gerekli becerilerden uzak tutmanın yolu olarak görüldü.

İnsanlar neden aç, ülkesini neden terk ederler, ömrünün yarısını okulda geçiren insan konuşma yerine sorunun çözümünü neden savaşta arar? Çünkü dünya nüfusunun yüzde 65'i tarımla iştigal ettiği, çalışan nüfusun yarısından fazlası tarımsal üretim faaliyetinde bulunduğu halde resmi eğitimin kazandırmaya çalıştığı bilgi ve becerinin yüzde yüzü sanayi ve ticaretle ilgilidir. Resmi eğitim tarım, inşaat, hayvancılık, orman, lojistik gibi toplum için yaşamsal öneme sahip üretim ve hizmet alanlarının daha az hatta eğitim gerektirmediği yargısına dayanır.

Bir virüs geldi ve örgün eğitimin bunca yıldır öğrettiği bilgi ve becerilerin işe yaramadığını herkese gösterdi. İnsanın, kendi yarattığı krizler karşısında çaresiz bir şekilde bocaladığına tanık oluyoruz. İklim değişikliğinden kaynaklanan felaketleri de insani krizlerden saydığımızda dünyayı daha derin insani krizlerin beklediğini görmezden gelemeyiz. Öyleyse insanın hangi becerilere sahip olması gerektiği ve hangi bilgilere ihtiyaç duyacağı konusu bugünlere bakarak gözden geçirilmelidir. Bu, mutlaka birlikte yaşama, doğayla uyum, insanın kendisi ve başkası için kullanabileceği yeteneklerini ortaya çıkarma yönünde olmalı. Açıkçası (her ne kadar tartışmaya dahil olsam da) eğitimin pandemi koşullarında telafi edilemez şekilde sekteye uğradığını düşünmüyorum. Aksine resmi eğitimin uygulama krizinin gayri resmi öğrenme yollarını keşfetmemize bile vesile olabileceğini düşünüyorum. Tarih, bireyin ve toplumun karşı karşıya kaldığı herhangi bir krizin çözümünde kullanılamayan öğretilerin eksikliğini hissetmeyecektir.