Futboldan hiç anlamam. En son ne zaman bir maçı statta seyrettim hatırlamıyorum bile. Futbolla ilgili son okuduğum haber, bazı kulüplerin borcunun Ziraat Bankası aracılığıyla gariban vatandaşa yükleneceği haberiydi. Dünya yansa tuttuğu takımdan başka şey konuşmayanlardan hiç haz etmem. Çarşı’ya sempatim 2013’ten kalma. İktidarın gücüyle puan sıralamasında zorla yükseltilen, yapay taraftarlı takımların küme düşmesine sevinirim. Tribündeki […]

Futboldan hiç anlamam. En son ne zaman bir maçı statta seyrettim hatırlamıyorum bile. Futbolla ilgili son okuduğum haber, bazı kulüplerin borcunun Ziraat Bankası aracılığıyla gariban vatandaşa yükleneceği haberiydi. Dünya yansa tuttuğu takımdan başka şey konuşmayanlardan hiç haz etmem. Çarşı’ya sempatim 2013’ten kalma. İktidarın gücüyle puan sıralamasında zorla yükseltilen, yapay taraftarlı takımların küme düşmesine sevinirim.

Tribündeki cinsiyetçi küfürler beni rahatsız eder. Herhangi bir takıma yazılmış ve dilime dolanan son marş, Tarkan’ın 17 yıl önce milli takım için yazdığı ‘Bir oluruz yolunda’ marşıydı. Ekran başında izlediğim son maç da o yıl Dünya Kupası Yarı Finali’nde Brezilya’yla oynadığımız maç olabilir, emin değilim. Şişirilmiş egolu teknik direktörleri de kulüp başkanlarını da sevmem. Her otorite figürünün karşısında iki büklüm eğilen, üç kağıtçı, çıkarcı futbolcuyu sevmem. İsyankarları, boyun eğmeyenleri, yıldızı otoriteyle bir türlü barışmayanları beğenirim.

Çocukken ‘’Rıdvan artık sakatlanmasın’’ diye dua ettiğimi hatırlıyorum. Büyüyünce başka dualar da ettim, onları sizle paylaşamam. Şimdi kimileri hemen ‘Silivri soğuktur şimdi’ esprisini yazının tam da burasına yorum diye iliştirdi değil mi? Olur olmaz her lafa karşılık yazılan ya da dudak kenarında müstehzi bir gülüş eşliğinde patlatılan ‘Silivri soğuktur şimdi’ esprisine gıcığım. Bu laf, bence artık espri olma özelliğini çoktan yitirmiş, sinikliğin, vurdumduymazlığın, ne kokar ne bulaşır olma durumunun, tavşana kaç tazıya tut demenin, kasaba kurnazlığının diğer adıdır. Kendi kanaatim benden kaçar gider, bana yar olmaz. Kanaat önderi değilim ama durup durup Cumhuriyeti ve kazanımlarını kötüleyen karanlıklar gibi bugüne çıkan yola taş döşemiş olanlardan da değilim. Ben, basit bir spiker eskisiyim. O halde durun maç anlatan spikerler gibi söyleyeyim: Maçın normal süresi sona erdi sayın seyirciler. Bu ülkenin aydınlık yarınlarına, demokrasisine, laikliğe, adalet arayışına uzun uzun düdük çaldı hakem 16 Nisan 2017 referandumunda.

Devlet düzeninde keyfiliğe, kural kaide tanımamaya, tek kişinin tek karar mercii haline getirilmesine o gün kocaman bir hayır demiş olan bizler kaybettirildik hem oyuncu hem düdüğü çalan olmaya çoktan ısınmış, sahanın tek hakimi olan oyuncunun kararıyla. O günden beri yaptığımız şey, ‘bitti’ denilen maç için ısrarla uzatma dakikaları oynanıyormuş gibi yapmak aslında.

Anayasanın aslında artık anayasa olmadığını yüzümüze karşı söylediler daha geçenlerde. ‘Seçim siyasi bir faaliyet değildir’ diyerek mevcut anayasanın 94. Maddesine uymak zorunda olmadığını haykırırken bunu yaptı mesela Meclis Başkanı ve Akp’nin İstanbul adayı Binali Yıldırım. Bu süreçte aynı takımda olduğumuzu düşündüğümüz muhalefet figürlerinin, aslında en baştan beri hakem oyuncunun takımında olduğunu anlamak artık şaşırtmıyor bile. Kimimiz hatta bir çokları, ‘maç bittiyse biz de eve dönelim artık, tribünde beklemenin bir anlamı kalmadı’ dedi, stadı terk etti; kimimiz öylece orta sahada durup stadın ışıklarının yeniden yanmasını bekliyor. Işığı yakacak olan bizler, topu da bulur getirir yeniden başlama noktasına koyarız herhalde. Emin olamıyorum ama ben de öylece bekliyorum.

Atatürk Stadı’nda orta sahada hiçbir şey yapmadan öylece beklemek bile hızla tehlikenin kendisi haline gelmişken bekliyoruz işte. Bari boş durmayalım da bir marş söyleyelim. Tamam tamam Tarkan’ın o eski şarkısı da olur. Şöyle başlıyor:

Unutmadık kurduğumuz o düşleri

Bilirsin zır deliyiz biz !

Öyle sakin durduğumuza bakma

Habersizce kopan fırtınalara benzeriz !