NASA ile SpaceX arasında yapılan bir anlaşma sayesinde kurumlar birbiriyle veri paylaşımına başlayacak ve bu sayede uzaydaki cisimlerin hareketi çok daha bütüncül bir şekilde koordine edilebilecek. İlginç bir şekilde, anlaşma şartlarından birisi, araçların çarpışma rotasında olduğunun tespit edilmesi halinde SpaceX’in NASA’ya yol vermesi gerektiği yönünde.

Uzay teknolojisi tam gaz sürüyor!

Şu anda insanların Dünya’nın sınırlarını aşmasına yönelik araştırmalar o kadar hızlı gelişiyor ki, takip etmek neredeyse imkânsız. Uzay teknolojileri sahasında yapılan atılımlara şöyle bir bakacak olduğumuzda, taşların tıkır tıkır yerine oturmaya başladığını görüyoruz.

Örneğin bu hafta NASA, insanlığın ürettiği en güçlü roket olan SLS (“Space Launch System” yani “Uzay Fırlatma Sistemi”) isimli roketinin RS-25 isimli motorlarını 8 dakika 19 saniye boyunca ateşleyerek, roketin yeryüzünden uzaya kadar çıkması için gerekecek süre zarfı boyunca sorunsuz bir şekilde çalışabileceğini göstermiş oldu. Bu, yerde yapılan bir testti; yani bir roket fırlatılmadı. Ancak 98 metrelik roketin 64 metresini oluşturan 1. aşamanın başarıyla ateşlenebilmesi, Mars görevlerinin önünü çok daha fazla açacağına inanılan insanlı Ay görevlerinin yeniden başlayabilmesi için büyük bir dönüm noktası oldu. Sadece 7 saniye içerisinde 725 bin kilogram-kuvvetten fazla kuvvet üretimine erişebilen bu devasa roket, 2,6 milyon litreden fazla yakıt kullanıyor. Görebileceğiniz gibi bir roketin en büyük problemi, atmosferin sürtünme kuvvetini etkili bir şekilde yenmeyi başarıp, uzaya göndermek istediğimiz cisimleri (ki bunlar arasında insanlar da olabilir), yaklaşık 7-8 dakikalık bir süre içerisinde yerden 100 kilometreden itibaren başladığı kabul edilen uzaya ulaştırabilmektir. Aslında burada kütleçekimi halen çok yüksektir; ancak atmosfer artık önemsenmeyecek kadar incelir ve bu sayede hareket etmek çok daha kolay olur.

Hava sürtünmesi

Dolayısıyla çoğu durumda roket teknolojisindeki asıl sorun kütleçekimi değildir; sürtünmedir. Şöyle düşünün: Uluslararası Uzay İstasyonu’ndaki kütleçekimi, bizim yeryüzünde deneyimlediğimizin sadece yüzde 90’ı kadardır. Yani şu anda yeryüzünde 100 kilogram çeken biri, yerden 408 kilometre yükseğe, yani Uluslararası Uzay İstasyonu kadar uzağa gidecek olsa, kendisini hâlen 90 kilogram olarak deneyimlerdi (elbette kütlesi değişmezdi; ancak ağırlığı yüzde 10 oranında azalırdı; “kilogram” aslında kütle birimidir ama günlük yaşamda -hatalı bir şekilde- ağırlık için de kullanmaktayız). Yani görebileceğiniz gibi uzaya çıkmanın asıl problemi hava sürtünmesidir ve roketler, bunu yenebilmek için vardır. Tabii daha düşük bir kütleçekimi, işleri biraz daha kolaylaştırır; bu nedenle Ay yüzeyinden havalanmak ekstra kolaydır. Ama Ay’da da asıl kolaylığı sağlayan 6’da 1 oranındaki kütleçekim kuvvetinden ziyade, pratik olarak sıfır olan hava sürtünmesidir. Yani Ay’ın da Dünya kadar kalın bir atmosferi olsaydı, Ay’dan havalanmak da neredeyse hiç kolay olmazdı.

Her neyse, uzaydan gelişmelerle devam edelim: Uluslararası Uzay İstasyonu’ndan bahsettik. Önümüzdeki ay istasyona yeni bir görev (NASA astronotu Mark Vande Hei ile 2 Rus kozmonotu Oleg Novitsky ve Pyotr Dubrov) gönderilecek; bu nedenle şu anda istasyonun Dünya’ya dönük yüzüne (Rassvet modülüne/limanına) bağlı olan Soyuz aracının yerinin değiştirilmesi gerekiyordu. Şu anda istasyonda görev alan 3 astronot (NASA astronotu Kate Rubins ile 2 Rus kozmonotu Sergey Ryzhikov ve Sergey Kud-Sverchkov), Soyuz aracına bindi, istasyondan ayrıldı ve 30 dakikalık bir görev sonunda, Soyuz aracını istasyonun uzaya bakan tarafına (Poisk limanına) götürdüler. Düşünsenize, şu anda işi uzayda saniyede 7.66 kilometre hızla (evet, saniyede!) yer değiştiren bir araca bağlı olan modüllerin ve araçların yerini değiştirmek olan insanlar var! Üstelik bu insanların işyeri, insanlar tarafından bugüne kadar inşa edilmiş en büyük makinayı işletmek…

Uzayda trafik

Bu hafta ayrıca NASA’nın Mars Perseverance aracının tekerleklerinin ve süspansiyonlarının hareketinin sesini de duyduk (NASA, 16 dakikalık bir ham ses kaydı paylaştı). Mars’tan gelen sesleri dinleyebilmek gerçekten inanılmaz! Ayrıca daha önceden bu köşede söz ettiğim Ingenuity helikopterinin de canlı fotoğraflarını gördük; her şey sorunsuz işliyor gibi gözüküyor. Hatırlarsanız bu, en önemli basamaklardan biriydi. Helikopterin uçuşunu (en azından denemesini) görebileceğiz gibi duruyor; gelişmelerden sizleri haberdar edeceğim.

Tabii uzayda hareketlilik arttıkça, eskiden daha küçük olan problemler de büyümeye başladı. SpaceX durmaksızın uzaya yeni uydular gönderiyor; bunların sayıları on binlerle ifade edilecek sayıda! Bu, hem uzay çöplerinin sayısını arttırıyor, hem de yörüngeyi işgal ediyor. Dünya’nın yörüngesi küçük bir alan değil (hatta alan bile değil, 3 boyutlu bir hacimden söz ediyoruz), hele ki ürettiğimiz araçların boyutları, Dünya’nın yörünge hacmi yanında bir hiç… Ama yine de bir kısmının içinde insanlar bulunan ve yeryüzündeki insanlar için risk oluşturabilecek bu cihazların çok iyi koordine edilmesi gerekiyor. Özel sektörün de işin içine girmesiyle, bu koordinasyon bir kademe daha karmaşıklaştı. Şimdi, NASA ile SpaceX arasında yapılan bir anlaşma sayesinde, iki kurum birbiriyle veri paylaşımına başlayacak ve bu sayede uzaydaki cisimlerin hareketi çok daha bütüncül bir şekilde koordine edilebilecek. İlginç bir şekilde, anlaşma şartlarından birisi, araçların çarpışma rotasında olduğunun tespit edilmesi halinde SpaceX’in NASA’ya yol vermesi gerektiği yönünde. Yani uzayda trafik kuralları şekillenmeye başladı diyebiliriz.

Uzay Çağı neleri getirecek bilinmez; ancak insanlığın kitabında yepyeni bir sayfanın gözümüzün önünde açıldığını söylemek abartılı olmaz. Daha fazla ülke uzay yarışına dahil oldukça, insanlığın geleceği de şekillenecek.

Ne dersiniz?

Biz bu yeni sayfanın neresinde olacağız?