Uzayda bulunamamış hayatlar

Dr. Mustafa Gündoğan

Evrende yalnız mıyız, yoksa uzaklarda bir yerlerde hayat var mı? Çoğumuzun kafasını kurcalayan bu sorunun en güzel cevabı muhtemelen Arthur C. Clarke’ın “İki ihtimal var: Evrende ya tamamen yalnızız, ya da değiliz. İkisi de eşit derecede dehşete düşürücü” cümleleri. Bu cevabın kuvveti ise aslında sorunun ne kadar korkunç bir soru olduğunu gösteriyor olmasından kaynaklı gibi gelir bana hep.

Uzayda yaşam konusu elbette sadece böyle büyük sözlerin, hayatın anlamı ve evrendeki yerimizi sorgulatacak düşünce deneyleri ile sınırlı değil. Dünyanın dört bir yanında çok farklı disiplinlerden araştırmacılar uzun süredir yabancı bir hayatın izlerini aramakta, yabancı dünyalarda ne tip hayatlar olabileceği üzerine deneyler yapmakta. Mars üzerinde robotlar gezmekte, Jüpiter’in uydularına seferler planlanmakta. Bu eforlar ise bazen ilginç işaretler, ipuçları bulmuş olsa bile henüz kesin olarak menşei Dünya dışı olan bir hayatın izine rastlanmış değil. Bu yazıda ise son on yılda basında kendine büyük yer bulmuş, bir anlığına bile olsa “yoksa?!” dedirten fakat sonradan yanlışlanan iki iddiadan bahsetmek istiyorum.

Venüs’te olası bakteriler?

Geçtiğimiz eylül ayında bir grup astronom Venüs’ün atmosferinde organik bir molekül olan fosfinin işaretlerine rastladıklarını açıkladılar. Büyük bir bilimsel ağ tarafından yapılan çalışma temkinli bir dille (yaşam bulduk diye iddia etmiyoruz, diye sık sık üstüne bastılar) birçok paralel basın toplantısı ile duyuruldu (bulgunun raporlandığı makale ise ancak bu toplantılardan sonra erişime açıldı). Peki, bu neden önemliydi? Fosfin gezegenimizde anaerobik ekosistemlerde yani oksijenin bulunmadığı ortamlarda yaşayan bakteri sistemlerinde bulunmakta. Sülfürik asit bulutları ile dolu atmosferi, yüzeyinde Dünya’nın 90 katı atmosfer basıncı ve yaklaşık 500 °C sıcaklığı ile bildiğimiz anlamda yaşama pek elverişli görünmeyen Venüs’te bu molekülün bulunması evrende en beklenmedik yerlerde bile yaşam olabileceğine dair bir delil olabilirdi. Fakat yayınlanan makaleye yakından bakan diğer araştırma grupları data analizinde bazı problemler fark etti. Bunlara göre fosfin molekülü sinyali olarak yorumlanan sinyal aslında istatistiksel olarak anlamlı değildi fakat dataya uydurmak için kullanılan 12. derece polinom fonksiyonu yapay olarak, tam da beklenen yerde bir sinyal varmış gibi göstermişti. Bu uyarılardan sonra kendi datalarını tekrar analiz eden grup sonuçların yayınlandığı Nature Astronomy dergisini hatalı data analizi için yakın zamanda uyarmışlar ve makalenin en tepesine bir uyarı koymuşlar. Editöryel sürecin devam ettiği bu makale yakın zamanda geri çekilirse pek sürpriz olmayacak gibi.

Arsenikli DNA?

2010 yılının Aralık ayında NASA çok büyük bir medya kampanyası ile çok büyük bir keşif duyuracaklarını açıklamış, günlerce sürecek büyük bir spekülasyona izin vermişlerdi (bulguların raporlandığı makalenin yayınlanması yine basın toplantısı sonrasına bırakılmıştı). En sonunda volkanik bir gölden alınan bakteri örneklerinin DNA’sında fosfor atomları yerine arsenik atomları bulduklarını iddia etmişler; bunun ise fosfor içermeyen başka gezegenlerde arsenikli bir hayatın meydana gelebileceği yolunda kuvvetli bir işaret olabileceğini söylemişlerdi. Bu iddiadan hemen sonra yine bazı araştırmacılar çalışmada bir takım problemler fark etmiş, kontrol deneylerinin düzgün yapılmadığına dikkat çekmişti. Bunun da ötesine giden birkaç laboratuvar ise aynı deneyleri daha kuvvetli kontrol deneyleri ile tekrarlamış ve DNA’da arsenik işaretine rastlamamışlardı. Bu ise büyük ihtimalle ilk iddiadaki arseniğin aslında kontaminasyon olduğu anlamına geliyordu. Bu sırada arsenikli yaşam iddiasını ortaya atan bilimci önce dünya çapında ünlü olmuş, TIME dergisi listelerine girmiş fakat çalışmalardaki sorunların fark edilmesinden sonra aynı şekilde hızlı bir şekilde bu şöhret basamaklarından da düşmüştü. Bu yazı için baktığımda ise Facebook üzerinden Covid-19 aşılarını anlatan videolar yaptığını gördüm. Bu skandalın sorumluluğu araştırmacıya atılmış ve kariyeri zarar görmüş olsa da, böylesine önemli bir bulgunun üstünkörü deneyler sonucu iddia edilmesi, tüm Dünya’nın ayağa kaldırılması, makaleye basın toplantısına kadar ambargo koyulması ise sadece araştırmacının değil, kurumsal olarak NASA’nın da sorumsuzca davrandığının da işaretiydi aslında.

Bu tip yanlış analizler ve insan hataları bilimsel pratiğin bir parçası aslında. Daha büyük problem ise komünitenin iddia edilen sonuçları test etmekten de öte, teknik makalesini bile okumaya zamanı olmadan sonuçların Dünya’ya duyurulup, inanılmaz bir atmosfer oluşturulup yanlış beklentiler yaratılması gibi. Bir teselli ise 1996’da Bill Clinton’ın canlı yayında “Mars’ta yaşam bulmuş olabiliriz” diye tüm Dünya’yı ayağa kaldırmasından çok dikkatli bir dille yapılmış fosfin basın toplantılarına kadar çok şey öğrenilmiş olması. Mars’taki roverlar, tasarlanan güçlü teleskoplar, dış gezegen çalışmalarındaki atılımlarla birlikte bu konudaki gelecekteki basın toplantılarının birinde gerçekten “uzayda bizim dışımızda yaşam bulduk!” denecek umarım.