Uzaydan gelen

Yani olacak iş mi? Onca klon var, dron var, robot var, sen beni yolla şu dandik gezegene? Hah, siz mi geldiniz? Kendimi tanıtmadım, özür dilerim hemen dertlerimden bahsetmeye başladım… Bu gereksiz detaycılığım yaktı beni zaten.

Ben, nasıl desem? Sizin en temiz anlayacağınız şekliyle “uzaylı”yım. “Yani dünya dışında zeki hayat var mı?” diye bana sorabilirsiniz. Ben de büyük ihtimalle “Nereye gittiğinize göre” diye bir cevap veririm… Çünkü beni buraya getiren aklımı karışlayayım!

Sizin UFO dediğiniz aletler var ya, hani videoları filan oluyor. Böyle ışıklar saçan, anında çok hızlı ya da çok ani manevralar yapabilen şeyler. Hah, şimdi onların bir kısmı zaten sizin kendi yalanlarınız, e diğer gördükleriniz ya da görüntüledikleriniz de aslında evrende ve diğer boyutlarda bulunan medeniyetlerin, organizmaların ya da halkların araçları. Ama genelde hiçbirinde canlı olmaz. Niye olsun ki, adam onca yolu gitsin diye içine bir de can mı koysun? Ah benim taş kafam!

Şimdi “canlı” dediğim şey de sizin kafanızdaki bir kavram gibi değil, onu size uzun uzun anlatmayayım ama mevzunun mantığını anlatayım biraz. Şey gibi düşünün, aynı ‘drone’ gibi ya da sizin diğer insanları öldürmek için kullandığınız insansız hava araçları gibi. İnsansız ama, içinde haliyle bir iki kişi mürettebat oluyor. Koskoca gemiyi gelişmiş hesap makinelerine bırakamazdık sonuçta. Neyse, sizin deyiminizle biz “uzaylılar”, o UFO’ların içine sentetik klonlar ya da ihtiyaca göre üretilmiş mürettebatlar koyuyoruz. Ha diyeceksiniz ki “Bilader sen mal mısın, nasıl buralara kadar geldin?”… Evet, ben malım. Tam bir organik malım. Düşünsenize evimde oturup keyif yapacağıma şimdi burada bir gecekonduda her gece “Belediye gelir mi?” tedirginliğiyle yaşıyorum. Bir de sizin gezegende geceler bizimkinden 20 kat hızlı. Haliyle ben bir gece gecireğim diye hesap yapıyorum ama 20 gece birden geçiyor… Bizim oralarda zaman, mekan kavramları da sizinkilerden farklı, şimdi uzun uzun anlatıp kafanızı karıştırmayayım. Ama şunu diyeyim, sizin gezegeninizde 1 yaşayacaksam 20 yaşıyorum ve hiç de hoşuma gitmiyor.

Neyse, gelelim neden galaksiler arası araştırma aracının idaresini bir klona, robota vermediler de ihale bana patladı? Tamamen benim salaklığımdan. Şöyle anlatayım, şimdi bizim ırkta, gezegenimiz ve çevremizdeki yaşanan gezegenlerde yaşam o kadar ileri ki, neredeyse doğal afetler dışında hiçbir derdimiz yok. Zaten onları da çözdük ama bazen ufak tefek kazalar çıkabiliyor. Durum böyle olunca hiçbir şeye ihtiyacımız kalmadı bizim de. Zamanla sizin “Bağımlılık” dediğiniz tüm şeylerden kurtulduk. Ev, araba, cep telefonu, sigara, içki, seks, para, huzur, huzursuzluk, aklınıza ne geliyorsa. Artık hiçbir şeye ihtiyacımız yoktu. Hiçbir hevesimiz yoktu. Tek amacımız erişebildiğimiz kadar fazla yere erişip, oradaki yaşayanları da bu evrenle bir bütün olduğun bilinç haline sokmaktı. E böyle bir bilince gelince de nasıl diyeyim, bir tuhaf kafalara giriyorsun.

Böyle bir varlık hali içinde bile bir şekilde sıkılmak mümkünmüş. Ben onu anladım. Keşke anlamasaydım…

Geldiğim gezegendekiler, benim sıkıldığımı görünce çok şaşırdılar. Oralarda kimseler daha önceleri sıkılmıyormuş. Beni incele, incele, sonunda çıkan sonuç şu oldu “Senin dikkatin diğerlerinden daha fazla”… “Ya hani hiçbir şeye ihtiyacımız yoktu?” dedim, “Olsun dikkat iyidir, hem burada sıkılıyorsun, tam senlik bi şey var” dediler ve olanlar oldu. Bana “Galakside yaşam arama” işinin bi kısmını bana kilitledir. Neymiş, klonlar bendeki dikkate sahip değilmiş. Sıkılmamın sebebi de her şeye dikkat etmemmiş. Her şeyi kafada görüp aklına çiziyorsun sonra da o çizgiler içinde yaşıyorsun. “Sıkılman çok normal, her şeye alışıyorsun, sonra da sıkılıyorsun. Sana sürekli yeni yerler, yeni şeyler görmek iyi gelir” diye bir de kandırdılar…

“Al bi de buna sıkıl” diyor komşum. Belediyeden yıkım emri de geldi.

Zaten burada da haberler hep berbat arkadaş!