Ulrike Meinhof tarihin gördüğü en militan ve entelektüel kadın Marksistlerinden biriydi. Onun militanlığı öfkesinin beslediği bir alanı ifade ediyor.

Üzgün olmaktansa öfkeli olmayı yeğlerim

Serhat Halis

1968 yılının 2 Nisan günü saatler gece yarısını gösterdiğinde Frankfurt’ta bulunan iki büyük alışveriş merkezinde patlamalar yaşandı. Bu patlamalar; daha sonra adı RAF olarak bilinecek Marksist örgütün karizmatik önderi Andreas Baader ve arkadaşları tarafından gerçekleştirilmişti. Bu eyleme ilham kaynağı olan şey ise başka bir Marksist hücre olan “2 Haziran Hareketi”nin yayımladığı bir bildiriydi.


Bildiride; “Yakında bir yerler yanar, bir yerlerde bir kışla havaya uçar, bir stadyumda tribün çökerse lütfen şaşırmayın. Tıpkı Amerikalılar sınır hattını aştığında, Hanoi şehir merkezi bombalandığında, deniz piyadeleri Çin’e girdiğinde şaşırmadığınız gibi” denerek, ABD’nin Vietnam’daki emperyalist işgaline değinilip, bu savaşın batı metropollerine taşınacağına vurgu yapılmaktaydı.1

Baader ve arkadaşlarının Frankfurt’taki alışveriş merkezlerine düzenlediği bu saldırılar; daha sonra çok sayıda bombalama, çatışma ve banka soygununa dönüşecek olan eylem ve mücadele sürecinin başlangıç noktasını oluşturur.

O yıllarda başka bir Marksist dergi çevresinde bulunan Ulrike Meinhof, bu eylemi kısmen eleştirdiği yazısını; “bir alışveriş merkezini ateşe vermek, yine de alışveriş merkezini işletmekten daha iyidir” diyerek bitirecekti.2 İşte bu yazı, Andreas Baader ve Ulrike Meinhof’un tanışmalarına neden olacak ve tarihin seyri 1970’ler Almanya’sı için değişecektir.

Ulrike Meinhof

Ulrike Meinhof, 1934 yılında Almanya’nın Oldenburg kentinde dünyaya gelir. Ekonomik olarak iyi bir ailede yetişen Ulrike, ailesinin de katkılarıyla sıkı bir eğitim alır. Birden fazla üniversitede, birden fazla bölüm okuyacaktır. Üniversitede aldığı felsefe eğitiminden sonra sırasıyla; pedagoji, sosyoloji ve Alman dili ve edebiyatı gibi bölümlerde okur.

1959 yılında üniversite öğrencisiyken, Konkert dergisinde çalışmaya ve aynı dergide yazılar yazmaya başlar. 1960’lı yıllarda yazıları sevilerek okunan bir yazardır ve gittikçe geniş kitlelere ulaşır. Döneminin iyi yazarları arasına girmeyi başarmıştır.

1961 yılına geldiğinde, çalıştığı derginin sahibi olan Klaus Rainer Röhl ile evlenen Ulrike, ertesi yıl ikiz çocuk sahibi olacaktır. Bu aşamada üst sınıf bir hayata geçen Meinhof; villada yaşıyor, ülkede tanınan bir yazar olarak günden güne namlanıyor. Döneminin sağlam entelektüeli olarak öne çıkan Meinhof; aynı zamanda radyo programı yapmaya, televizyon oyunları için senaryolar yazmaya başlar. Ancak bu hayatı fazla uzun sürmeyecek ve bir süre sonra kendi isteğiyle sonlanacaktır.

Sokak eğlencesi zamanı geçti

Yazıları gittikçe radikalleşen ve daha devrimci bir ahvale bürünmeye başlayan Meinhof, 11 Nisan 1968’de Marksist öğrenci lideri Rudi Dutschke’nin sağcı bir işçi tarafından silahla vurulmasından sonra, silahlı mücadelenin önemine vurgu yapmaya başlar. Aynı gün yazarı olduğu Konkret dergisinde kaleme aldığı yazı, onun radikal kopuşunun mihenk noktası olarak kabul edilir.

Bu yazı protesto etmenin düzen içiliğine vurgu yaparak; protestoyu değil, direnişi ve şiddeti mücadelenin merkezine almayı savunur. Meinhof burada, “sokak eğlencesi zamanı geçti” diyerek; protestoya ve “aktivizme” karşı net duruşunu ortaya koyar.3

Hatta bir adım daha ileri giderek demokratlara ve legal yollarla sosyalizme ulaşmaya çalışanlara; “son kertede gördük ki, dünya değişmiyor; hatta yıkılıyor” diyerek protestonun ötesinde harekete geçmenin gerektiğini ifade eder.

Hayata açılan o pencere

Baader ve arkadaşlarının Frankfurt’a gerçekleştirdiği bombalama eyleminden sonra kaleme aldığı yazı nedeniyle Andreas Baader ve Gudrun Ensslin’le tanışacak olan Meinhof, adeta düşüncelerinin yaşam bulmuş bir formu ile karşılaşır. Bu süreçte Baader ve arkadaşlarını evinde saklar, onlara yardımı esirgemez. Ancak bu birliktelik fazla uzun sürmez. Baader 4 Nisan 1970’te yakalanacak ve ardından tutuklanacaktır.

Baader’i hapishaneden kurtarmak isteyen arkadaşlarının yaptığı bir planda Meinhof’un da rolü vardır. Plana göre Ulrike Meinhof’la birlikte ortak bir kitap yazmak için Baader ve Meinhof’un bir araya gelmesi gerekmektedir. Bu gerekçeyle Baader’in avukatının yaptığı başvuru kabul edilir ve Almanya Sosyal Sorunlar Merkez Enstitüsü’nde polis gözetiminde bir buluşma gerçekleşir. Buluşma esnasında Baader, Meinhof; Irene Georgens, Ingrid Schubert ve kim olduğu hiçbir zaman bilinemeyen bir kişinin yardımı ile 14 Mayıs 1970 tarihinde, polisler etkisiz hale getirildikten sonra Enstitü’nün camından atlayarak kaçar.
Plana göre Meinhof’un bu kaçıştan haberi olmayacak ve hiçbir ceza almayacaktır. Ancak herkes pencereden atladıktan sonra, Meinhof da açık olan o pencereden atlayarak, bir daha dönüşü olmayan yeni bir hayata adım atar.

Tüm kariyerini, maddi servetini ve hayatını geride bırakarak, o an aldığı kararla, illegal hayata geçmeyi tercih eder Ulrike Meinhof. O açık pencere, Meinhof’un düşüncelerini hayata geçirmek için tek çıkış noktasıdır adeta. Pencerenin ötesinde onu yeni bir hayat beklemektedir.

Meinhof’un pencereden atladığı o an, aynı zamanda RAF’ın kuruluşu olarak da kabul edilmektedir. Kaçıştan sonraki günlerde Baader-Meinhof grubu olarak bilinen bu ekip, Ürdün’de El Fetih kamplarında silahlı eğitim almaya gider. Ancak Ortadoğu’da bulunan ağır feodal ve gerici atmosferin orada bulunan Marksist örgütlere de sirayet ettiğini görünce, buradaki misafirlikleri kısa sürer.

Grup Almanya’ya döndüğünde artık RAF olarak harekete geçer. 29 Eylül 1970’te 10 dakika içinde üç bankayı soyarak tarihe geçeceklerdir. Aynı günlerde Meinhof’un RAF adına yazdığı “silahlı mücadele” başlıklı seri yazılar büyük ilgi çekecektir. Bu andan sonra bir dizi bombalama, banka soygunu ve silahlı çatışmayla RAF Avrupa’da gittikçe ses getiren bir örgüt olmaya başlar.

Meinhof ve arkadaşları sakat kalmış olan Marksist öğrenci lideri Dutschke’yi unutmazlar. 19 Mayıs 1972’de Dutschke’ye saldırının azmettiricisi olarak bilinen Bild gazetesi ve Axel Springer Vergal grubunun Hamburg’taki binasını bombalarlar. Bu eylem Batı Almanya’da büyük yankı yapar.

Protestodan Direnişe

Tarihler 15 Haziran 1972’yi gösterdiğinde, zamanın ceberut aksı dönmeye başlar ve Ulrike Meinhof polis tarafından yakalanır. 4 yıl boyunca tecritteki hücresinde yalnız başına bırakılacaktır. 1976 yılına gelindiğinde bir intihar süsü verilerek Alman devleti tarafından hücresinde öldürülür.

Daha sonra yapılan araştırmalar sonucunda, ölümünün ardından Alman devletinin Meinhof’un beynini çıkararak sakladığı anlaşılacaktır. Toprağa verildiği 15 Mayıs 1976’dan tam 26 yıl sonra, 1976’da kafatasından çıkarılmış olan beyni, 2002 yılında mezarına gömülür.

Akıllarda ise kızlarına yazdığı mektuplarından birinde sarf ettiği o meşhur cümle kalır; “Üzgün olmaktansa öfkeli olmayı yeğlerim”.

Ulrike Meinhof tarihin gördüğü en militan ve entelektüel kadın Marksistlerinden biriydi. Onun militanlığı öfkesinin beslediği bir alanı ifade ediyor. Bu yüzden onun için üzgün olmak pasiflik ve çaresizlik demekken, öfkeli olmak her zaman bağrında bir patlamayı ve hareketi taşır. Onun “protestodan direnişe” dediği şey, sanırım “üzgünlükten öfkeye” geçişin ta kendisiydi.

15 Mayıs, yani bugün, Ulrike Meinhof’un toprağa verildiği gün. Bedeni toprakta olsa da düşünceleri hâlâ yaşıyor. İyi ki vardın Ulrike…

1Ulrike M. Meinhof, Protestodan Direnişe, syf: 8, Sel Yayınları-2012
2Ulrike M. Meinhof, Protestodan Direnişe, syf: 8, Sel Yayınları-2012
3Ulrike M. Meinhof, Protestodan Direnişe, syf: 130, Sel Yayınları-2012