Toplum, hızla, biri biriyle uzlaşmaz bir biçimde ayrıştırılıyor. Bu olgu AKP-MHP iktidarının bilinçli tutumundan kaynaklanıyor. Her gün yeni bir onarılmaz toplumsal yara açan iktidar, toplumu gelecek yıllarda da barış içinde bir arada yaşama olanağından, her gün yeni bir yıkıcı tutum sergileyerek uzaklaştırıyor. Son günlerde yaşanan şu üç büyük olay, toplumu düşmanlaştırarak, olduğu kadarıyla bile iç barışı dinamitlemenin yepyeni örnekleridir.

İZMİR’İN DAĞLARI

İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer, yalnız o güzelim kentin değil, yurdumuzun Kurtuluş Günü olan 9 Eylül akşamı yaptığı konuşmada: “Yüzyıl önce bu toprakları yönetenler gaflet, dalalet ve hatta hıyanet içindeydi” dedi. Kurtuluş Savaşı’nın emperyalistlere karşı verildiği de özenle belirtilen konuşmaya, yıldız sanatçı Tarkan’ın katılması ayrıca anlamlıydı. Sözleri nedeniyle Başkan Soyer’in iktidar tarafından suçlanmasının hiçbir nesnel dayanağı yoktur. Bilindiği gibi o sözlerin kaynağı Mustafa Kemal Atatürk’ün Büyük Nutuk’udur. Osmanlı İmparatorluğu’nun yöneticilerinin Kurtuluş Savaşı boyunca sırasıyla “aymazlık, aracılık ve hainlik” yaptığı anlamına gelen bu kelimeler, tarihin gerçekleridir. Daha fazlasını İlber Ortaylı ve diğer tarafsız tarihçilere bırakarak İzmir olayına bakalım. En küçük bir eleştiriye bile dayanamayan, karşıtlarını sabah akşam hainlikle suçlayan iktidarın Soyer’in söyledikleri karşısında çıldırmasının iki gerçek nedeni var. Birincisi, halktır; iktidarı korkutan Gündoğan’da toplanan Cumhuriyetçi milyonlardır. Buna göre daha ideolojik olan ikinci neden de Kurtuluş ile eşzamanlı olarak egemenliğin kaynağının gökten yere indirilmiş olması; “egemenliğin, kayıtsız ve şartsız milletin” kılınması ve böylelikle, insanımızın, kul olmaktan çıkıp “eşit yurttaş” konumuna yükselmesidir.

TEZCAN OLAYI

Ankara’nın Atatürk Orman Çiftliği (AOÇ) başta olmak üzere Cumhuriyet’in simgesi olan değerlerinin yıllardır yılmaz bir savunucusu var: Mimarlar Odası Ankara Şube Başkanı Tezcan Karakuş Candan. Geçen günlerde Candan, Çankaya Belediyesi’ndeki işinden, üstelik CHP eski milletvekillerinden Sinan Aygün’ün şikâyeti üzerine ve gerçek Cumhuriyetçileri yok etmeyi iş edinen AKP iktidarı eliyle çıkarıldı. Gerektiğinde şimdiki Belediye Başkanı Yavaş’ı da karşısına alarak Başkent’in Cumhuriyet kimliğinin yok edilmesine yiğitçe karşı duran Candan’ın görevden alınması, siyasal İslam–rant sermayesi işbirliğinin ve bu çerçevede yürütülen Cumhuriyet düşmanlığının yeni bir göstergesidir.

BOĞAZİÇİ KATLİAMI

İktidar, iki yıla yakın bir süredir ülkenin en yetkin üniversitelerinden biri olan Boğaziçi Üniversitesi’ni bilinçli ve kasıtlı bir biçimde yok etmeye çalışıyor. Son olarak üniversitenin Ekonomi Bölümü Başkanı E. Ünal Zenginobuz görevinden uzaklaştırıldı; o kadar ki 12 Eylül baskıcı dönemini bile aratacak bir tutumla Zenginobuz, üniversitesine alınmıyor.

Kurumların yıkımı, eğitimin durumu, istatistikler kullanılarak gerçeklerin saklamasıyla birlikte düşünülürse Boğaziçi olayı gerçekte, iktidarın bilim karşıtlığının, daha doğrusu düşmanlığının en önde gelen örneklerinden biridir. Üç örnek, iktidarın toplumu sürüklemekte olduğu çatışmacı ve karanlık ortamın kanıtlarıdır. Yok edilmek istenen, gerçekte, kurtuluş ve kuruluş değerleridir; başkent Ankara’nın kazanmış olduğu Cumhuriyet kimliğinin yok edilmesi sürecinin yeni bir aşamaya taşınmasıdır ve iktidarın bu köşede sıkça vurgulanan bilim düşmanlığıdır.

Altı çizilerek belirtilmelidir ki bu üç olay tekil değildir; birçok cepheli görünen, ancak bir bütün olarak Cumhuriyet değerlerine karşı açılan bir savaşın kısımlarıdır; bunlar ve benzerleri bir bütün olarak görülmelidir.

Başta Altılı Masa olmak üzere iktidara karşı çıkanların yapması gereken ilk iş, açılan ve açılmakta olan bu derin toplumsal yaraların sarılması için somut olarak neler yapılacağına ve toplumsal barışın nasıl gerçekleştirileceğine ayrıntılı bir yaklaşımla açıklık getirmektir.