Geçen haftaki yazımızda, MYO'lar bünyesindeki Şarap Üretim Teknolojisi bölümlerinin kapatılmasını, şarabın ve şarap bağcılığının tarihini ve kültürünü yok etmekle ilgili politik bir karar olduğunu, iktidarın bu nedenle şarap ve şarap bağcılığını istihdam yaratan endüstri kollarından biri olmaktan çıkarıldığını söylemiştik. Bu gün ise tarihi, kültürü, sosyal ve ekonomik boyutu ile tümüyle yok edilen şarapçılığın arkasından ağıt yakalım dedik.

ÜZÜMDEN GELEN KÜLTÜR

Kendine özgü ayrı bir kültür yaratan başka meyve var mıdır bilmiyorum. Meyve olmamakla birlikte belki kahve diyebiliriz. Fakat herkes bilir ki üzüm, yan ürünüyle (şarap) hem kendi kültürünü oluşturmuş hem de başka kültürleri muazzam bir şekilde etkilemiştir. Felsefenin hatta demokrasi fikrinin şarapla birlikte ortaya çıktığını iddia edenler var. Hiç haksız değiller. Şarabın ve şarap bağcılığının anavatanı Anadolu; ne yazık ki Anadolu'nun son sahipleri, yedi yüz yıldır yarattığı bu kültürü ve tarihini yok etmekle meşgul. Şarap ve şarap bağcılığı yirmi yıldır daha ağır bir saldırı altında. Her türlü saldırıya karşı hâlâ direniyorsa, kültürün bir parçası olmasından değil, şarabın kendisinin ayrı ve bu topraklara ait kültür olmasındandır. Tüm kaynaklar şarabın ve şarap kültürünün, MÖ 6000’de Anadolu’da geliştiğini ve dünyaya bu topraklardan yayıldığını söylüyor. Daha sonra Asur, Mezopotamya ve Filistin’e yayılmış. İlk şarap ticaret yolunu kuran, şarabı Türkiye, Suriye, Lübnan ve Filistin’i takip ederek Mısır firavunlarına ulaştıran Fenikeliler olmuş. Arkeolojik kazılarda ortaya çıkan şarap küplerinde bulunan çekirdekler, bu bölgede sofralık ve kurutmalık olmayan chardonnay (sardone), şiraz ve cabernet sauvignon üzümlerinin yetiştirildiği gösteriyor. Bu da üzümün, esasen şarap yapmak için yetiştirilen bir meyve olduğunu gösteriyor. Üzümün yaş meyve ve kurutularak yenmesi; üzümden şıra yapmak, bölgenin Müslümanlar tarafından işgal edilmesinden sonra ortaya çıkmış. Bir Fransız anekdotunda anlatıldığı gibi üzüm yenilen değil içilen meyvedir. Arkadaşlarına Türkiye gezisini anlatan Fransız “Türkler öyle çeşitli, öyle kaliteli ve çok üzüm yetiştiriyor ki anlatamam! Ama adamlar ne yapıyorlar biliyor musunuz, üzümü yiyorlar!” diye anlatır izlenimini.

Şaraplık üzümlerinin Fransa kökenli olduğunu sanırız. Oysa şaraplık üzümlerin çoğu Müslümanlar şaraplık asmaları söküp yerine kurutmalık asma dikince sığınmacı olarak gitmiştir. Fransa’ya. Mordoğan (Karaburun) limanına “Üzüm İskelesi” denir. Mübadele öncesi Rum köylerinin yetiştirdiği (70’li yıllara kadar yeni yerleşimcilerin kullandığı, şu sıralar benim gibi amatörlerin canlandırmaya çalıştığı) bağlarda yetişen cabernet sauvignon cinsi şaraplık üzümlerin Fransa’ya ihraç edildiği liman olduğu için almış bu adı.

ŞARAP BESİNDİR

Vitamin, mineral ve aminoasitler açısından zengin besin kaynağı olan şarap ve şarap sirkesi yemeklere tat verir; şarabın türevi sirke ise ayrıca doğal bir besin koruyucusudur. Yani şarap, sadece keyif veren alkollü içecek değildir. Ocak 2020'de ölen İngiliz filozof Roger Scruton (1) annesinin mürver meyvesini mayalandırarak elde ettiği içeceği anlatırken ortaya çıkan şeyin şarap olduğunu düşünmezsiniz. Kadının yaptığı işlem, meyveyi turşu ve reçel gibi sonradan tüketilir hale getirecek besin yapmaktır. Şarabın besin olmasının ötesinde, antioksidan özelliğine ilişkin çok sayıda araştırmanın mevcut olduğunu söylemekle yetinip, kısaca şarabın düşünce ile ilişkisine değinelim.

ŞARAP DÜŞÜNCENİN BESİNİDİR

"Şarap yemeğin yanına çok iyi giden birşey; ama düşüncenin yanına daha iyi gidiyor.” diyen Roger Scruton, dipnotta adını verdiğim kitabında, şarabın, Antik Yunan filozoflarının düşünce gıdası olduğunu, sohbetini şarap kadehi etrafında sürdüren, sözünü şaraba bandıran toplumların dinginliğinden söz eder. Bir kolunu başına yastık yaparak agoranın bir köşesine uzanıp tartışan filozofların, tartışmalarını felsefi olmaktan çıkaran sataşmalara nezaketi elden bırakmadan "Anlamadım, açıklar mısın?" diye devam etmesini sağlayan önlerindeki şarap kadehiydi.

Düşüncenin (felsefenin) Akdeniz havzasında gelişmesinin, Akdeniz toplumlarının saldıran değil hep saldırılan taraf olmasının şarap kültürüyle ilişkisi olmalı. Şarabı diyalog içeceği olmaktan çıkaran, onu sarhoş olmak için alkol niyetine içilenler olmuş. Oysa şarap içki değildir. Eğer biri şarapla sarhoş olmuşsa Roger Scruton'ın dediği gibi ya onu nasıl içeceğini bilmiyor ya da şaraba dahil edebileceği düşünceye sahip değildir. Çünkü “Şarap, kişiyi sarhoş edip ele geçirmez; onun gizli kalmış yönlerini ortaya çıkarır, özgürleştirir. Kişinin hileye başvurmadan kendini ifade etmesini sağlar.” Bu kadar değil elbette; ayrıca şarabın, üretiminden (bağbozumu) tüketimine (genellikle yalnız içilmez) insanlara kolektif davranmanın hoşluğunu yaşatan sosyal yönü de vardır.

Bana kalırsa iktidarın şarap takıntısı, İslam otoritelerinin şarabı günah saymasından kaynaklanmıyor. Evet, elbette bir etkisi var, ancak günah, esas olarak şarabın kültürüyle (demokrasiyle) mücadelede araç olarak kullanılıyor. Bu konuda oldukça da başarılı oldular. Öyle başarılı oldular ki sahip olduğu üzüm bağı bakımında dördüncü, hasat bakımından dünya üçüncüsü olan şarabın anavatanı bu ülke, 14 yıldır şarap üretim, tüketim ve ihracatında sıralamaya giremiyor.

1 Roger Scruton, İçiyorum Öyleyse Varım, Çeviren Akın Terzi, Aylak Kitap, 2012