Şarabın başkenti Kırklareli’nde bağ bozumu festivalle başladı. Ellerinde makaslarıyla bağlara giren bölge halkı; taşocaklarının, enerji şirketlerinin, definecilerin kuşatması altında üzümleri toplamaya başladı.

Üzümü madene ezdiriyorlar!
Fotoğraflar: BirGün

Gökay BAŞCAN

Kırklareli Belediyesi’nin ve Kırklareli Kent Konseyi’nin düzenlediği 14. Kırklareli Yayla, Bolluk, Bereket, Hasat ve Bağ Bozumu Şenlikleri geride kaldı. Trakya topraklarının bereketi, çeşitliliği ve kendine özgü yapısı bir kez daha anlatıldı; üzüm bahçelerine girenler bağı bozarak hasata başladı. Osmanlı’dan günümüze üzümün, şarabın başkenti olan Kırklareli’nde üzüm pekmezi, hardaliye, şarap yapımı ve sofralık üzüm için eline makası alan bağlara koştu.

Adından belli olduğu üzere festivalde bereket, bolluk ve hasat konuşuldu. Festival kapsamında kent meydanında yöresel lezzetler sergilendi, üzüm yarışmaları yapıldı, Kırklareli Bağcılığı’nın tarihi konuşuldu. Yöresel oyunların izlendiği, şiir dinletilerinin ve çeşitli etkinliklerinin yer aldığı festival keyifli geçti. Festivalde can sıkıcı konuların konuşulduğu tek yer Racia Adar Bilgenoğlu ve Sinan Belginlenoğlu’nun imzasının yer aldığı Ab-ı Hayat Istırancalar Belgesi’nin gösterimi ve ardından Halk TV’den Hazal Ocak ile birlikte katıldığımız panel oldu. Moderetörlüğünü bölgeyi karış karış taşocaklarından, termik santrallardan kısaca doğa düşmanı herkesten savunan Göksal Çidem yaptı. Ülkenin dört bir tarafındaki ekolojik yıkımı ve Istıranca Ormanları’nı konuştuk. Bir söyledik, bin ah işittik.

Festivalde bir tarafta üzüm, şarap, ayçiçeği, pekmez, bulama, tarım, çiftçilik, müzik konuşulurken bir tarafta bunları yok etmeye çalışan taşocakları, termik ve nükleer santral, kaçak definecilik, aşırı odun kesimi konuşuldu.

Her bölgenin kendine has özellikleri, tarihi ve bereketliliği anlatılırken her cümlenin sonuna bu eşsiz coğrafyayı tehdit eden projeler ekleniyor. Özellikle taşocaklarının kuşattığı bölge adeta vahşi madencilik saldırısı altında. Madenciliğin yanı sıra enerji yatırımcılarının gözde bölgesi, definecilerin de hedefinde. Onlarca taşocağının olduğu bölgede su sorunun yaşandığı belirten Göksal Çidem, “Burası çok özel bir ekosistem. Bir sürü endemik bitki türü, anıt ağacı, puhu kuşu yuvası tespit ettik. Buraları yetkililere bildirerek korunma altına alınmasını sağlıyoruz. Bir yandan da bu projelere karşı mücadele ediyoruz. Onlarca projeyi kazandık, sayısını dahi hatırlamıyoruz” diye konuşuyor.

uzumu-madene-ezdiriyorlar-1063621-1.

REHABİLİTE YOK

Kırklareli’nde kurulmaya çalışılan maden ocaklarının yanı sıra yıllar önce kapatılmış bir sürü taşocağı bulunuyor. Terk edilmiş alan gösteriyor ki maden şirketlerinin ‘rehabilite ediyoruz’ söylemi tamamıyla yalan. Ormanın içerisinde bir çöle dönüşen alanlarda ot dahi bitmiyor. Çidem ise “Hiçbir yerin rehabilite edildiği yok. Taşı alan kaçıyor. Tekrar rehabilite etseniz de eski haline dönmez. Siz sadece ağaçları kesmiyorsunuz, ekosistemi yok ediyorsunuz” diyor.

MANDIRA YER DEĞİŞTİRDİ

Yaklaşık 10 yıl önce küçük bir arazi alarak Mahyada Çiftliği’ni kuran 2 ortak koyun peyniri üretiyor. Taşocaklarının tehditiyle yer değiştirmek zorunda kalan ortaklardan biri, “Öncelikle Yenice köyünde yer aldık, sonra hemen dibimize taşocağı yapılacağını duyunca buraya (Evciler) köyüne geldik” diyor. Şuanda mandıranın bulunduğu yerde de DSİ taşocakları için ruhsatı bulunuyor. Bölge halkının direnişiyle taşocakları faaliyete geçememiş.

Bölgede bir diğer sorun ise aşırı odun üretimi. Dövizin yükselmesiyle odun sektörünün gözünü iç pazara dikmesi ormanlardaki tehditi artırdı. Ülkenin dört bir tarafından artan ağaç kesiminden Kırklareli ve Trakya bölgesi de nasibini almış durumda. Köy yollarından geçerken her orman girişinde “Kesim ve üretim olanır” tabelası ve sıra sıra dizilmiş çam ağaçları kütükleri göze çarpıyor. Kent Konseyi Çevre Komisyonları üyeleri tabelaları görünce “Sanki bir şey üretiyormuş gibi ‘üretim alanı’ yazıyorlar. Ürettikleri yok, yağmalıyorlar” ifadelerini kullanıyor.

İstanbul’da yaşayan birçok insanın da hafta sonu ‘nefes’ almaya kaçtığı yer olan Kırklareli’nde birçok kişi küçük bağlar kurmuş durumda. Hafta sonu gelerek üzümleriyle ilgilenen Mimar Sevil Eroğlu ve Makine Mühendisi Sevil Eroğlu bağını bozmamıza izin verdi. Üzümleri tanıtan çift, bölgedeki taşocaklarına tepki gösteriyor: “Hafta sonları geliyoruz, İstanbul’un havası suyu buradan gidiyor. Bunu iyi bilmek gerekiyor. İstanbul’u korumak için Trakya’yı korumak lazım” diyor.

uzumu-madene-ezdiriyorlar-1063623-1.

***

NE ÖLÜYE NE DİRİYE RAHAT VAR

Yaşayanların yaşam alanları tehdit altındayken ölüler de mezarlarında rahat bırakılmıyor. Sabahattin Ali’nin öldürüldüğü yere giderken sağlı sollu kazılan topraklar dikkat çekiyor. Enerji ve maden şirketleri yetmezmiş gibi bölgeyi defineciler de kuşatmış durumda. Eskiden kalma kaya mezarlarını kazan defineciler de şirketler gibi ağacı, hayvanı tehdit ediyor. Yol boyunca bize bölgeyi tehdit eden projeleri ve mücadeleleri anlatan Çidem definecilere ilişkin ise “Kırklareli’nde ne ölüye ne diriye rahat var” diyor.

uzumu-madene-ezdiriyorlar-1063622-1.

***

DÜNDEN BUGÜNE KIRKLARELİ...

Festivali belediyeyle birlikte organize eden Kent Konseyi Başkanı Yasemin Ertaş düzenledikleri festivali ve Kırklareli’ni şöyle anlatıyor: “Trakya’ya adını veren Trak kabilelerinden İskitlere, Perslere, Makedonlara; Romalılar’dan Bizans’a, kadim Osmanlı’dan Cumhuriyet Türkiye’sine uzanan bir zaman dilimine dair pek çok şey görebileceğiniz Kırklareli… Günümüzde tüm dünyada itibar ve ilgi kaynağı üzüm bu coğrafyanın alfabesidir. Tarih boyunca üzümün bereket, inanç ve eğlence ile ilgisi olduğu düşünülmüş; doğanın cömertliği olduğuna inanılmış ve tanrının bir nimeti olarak kabul görmüştür. Yaşadığımız topraklarda bağcılığın tarihi Traklara, Hititlere kadar uzanıyor. Yeryüzünde ilk ‘bağ bozumu’ şenliklerini yapanlar da onlar…