Umarım önceki yazımı HAYIR’lı okudunuz! Şimdi eksik kalanı tamamlayalım.

Bir ülkede tek adama dayalı yasal rejim değişikliği nasıl başlar? Anlamak mı istiyorsunuz?

O zaman o ülkenin eğitim sistemindeki radikal değişimleri izlemeli. Çünkü her rejim değişikliği temeli eğitim yoluyla atılır. AKP tam da bu gerekçe ile “Yeni Türkiye” ve “Yeni Rejim” için toplum yapısına yöneldi. Eğitim politikasının merkezine mezhepçi bir rejimin kurumsallaşmasına sosyolojik zemin yarattı. Eğitim yoluyla emre itaat kulluk ilişkisine dayalı toplum.

Tek adama dayalı mezhepçi ve otoriter rejim inşasının temeli, tümüyle olmasa da bir ölçüde eğitim yoluyla atılmıştır.

Geçmişten günümüze eğitimin dinselleştirilmesine katkı sunanlar bugünkü tablonun sorumlularıdır. Eğitimi dinselleştirmek ve dindar nesil yaratmak, bir yandan bilimsel, demokratik ve laik eğitim sisteminin canına ot tıkarken, diğer yandan otoriter ve tek adamlık rejimlere yol açar. Siyasetin ve cumhuriyetin demokratikleştirilmesi engellenir. Laikliğin kazanılması engellenir.

Tekçi, gerici eğitim ve Türk İslam İdeolojisi bu sürecin harcı olmuştur. Devletin ve siyasal İslamcı cemaatlerin tüm ideolojik ve teolojik aygıtları, tek adamlığa giden yolun ön hazırlığına hizmet etmiştir.

Eğitimin dinselleştirilmesi ve kırılmalar

En önemli kırılma, 1947 sonrası “komünizme karşı manevi direnç” diyerek eğitimin dinselleştirilmesi adımdır. Köy Enstitülerinin kapatıldı, İmam Hatiplerin önü açıldı.

İkinci büyük kırılma anı ise, 12 Eylül Rejimi ve onun “sola karşı din adamı yetiştirmek” için, “zorunlu din derslerini” anayasal güvence altına alan ve eğitim kurumlarının cemaatlere açılmasına zemin saylayan süreçtir. Bu iki kırılma sağın ve siyasal İslamcılığın ideolojik hegemonya kurması için de önemli bir hareket, örgütlenme zemini için alan açmıştır.

Üçüncü büyük kırılma ise, AKP’nin “dindar ve kindar nesil” talebine uygun 4+4+4 gerici eğitim düzenlemesi ve devamında gelen OHAL ve KHK ile eğitimin İslamcılık ekseninde kurumsallaştırılmadır.

Bu son kırılmanın tahribatı büyüktür. Zira bu son kırılma anı dinsel olanı salt bir ideolojik ve dinsel hegemonya kurmanın ötesine taşıyarak kurumsallaştırmış ve yeni rejimin eğitim felsefesini belirleyen ideolojik ve teolojik değerler haline getirilmiştir. Eğitimin dincilik ve gericilik üzerinden gerçekleşen kurumsallaşması, sadece kamu eğitiminde değil, aynı zamanda İslamcı cemaatlerin “sivil” alanında da yaygınlaşmıştır.

AKP iktidarında eğitim sistemi, siyasal İslamcılığın ideolojik olarak üretim alanı haline getirildi. Bu salt bir teoloji üretimi değil, eş zamanlı bu ideolojik toplumu yaratmak anlamına da gelir.

AKP’nin eğitim politikası ve kurumsal bileşenleri arasında özgür insan, özgür akıl, laiklik, demokrasi, çoğulculuk, çocuk ve insan hakları ve hukukun evrensel değer ve ilkeleri yoktur.

AKP’nin “yerli ve milli eğitim” bileşenleri vardır; Diyanet İşleri Başkanlığı, İmamlar, Ulemalar, İslamcı cemaatler, protokoller imzalanan dini kurum ve vakıflar. TÜRGEV, Ensar Vakfı, Furkan Vakfı, Hizmet Vakfı, Hayrat Vakfı, İlim Yayma Cemiyeti ve İHH gibi dini vakıflardır.

Bu İslamcı yapılar ve kadroları, devlet ve özel okullarda faaliyet içindedir. “Değerler eğitimi” adı altında ders ve seminerler veriyorlar.

Başka bileşenleri var; İmam hatip liseleri, İH Ortaokulları, İlahiyat Fakülteleri gibi okulları var.

Alevileri Sünnileştirmeyi hedefleyen zorunlu din dersleri, zorunlu seçmeli Kuran-ı Kerim, Siyer, Temel Dini Bilgiler gibi dersleri var.

Diyanetin kreşlerde verdiği dini eğitimleri ve Kuran kursları var. Medreselere yasal statü isteyen İslamcı yapılar var. Açılmış

Sıbyen mektepleri var.

Tüm kamu kurumlarını dinselleştirmek ve din bürokrasinin inşası girişimleri var.

Eğitim tarikat ve cemaatlere teslim eden girişimler var.

Öğrenciler ve yurtlar devlet gözetimi yerine tarikat ve cemaat gözetimine terk edilmesi var.

Karaman’daki taciz, Aladağ’daki yurt yangınında açığa çıktığı gibi devlete ait “yurtsuzluk” ve “barınaksızlık” politikası ile öğrenciler cemaat ve tarikatların yurtlarına yönlendirme var.

Milli Eğitim politikası ise Maarif Vakfı üzerinde Saray’a bağlanmak var.

MEB’in, ilkokul, ortaokul ve liselere ait taslak öğretim programına bakıldığında, rejim ve zihniyet değişimi var!

Temel olarak yeni eğitim müfredatı ile demokrasi, insan hakları, laiklik, cumhuriyet ve çoğulculuk ilkelerini dışlanması var.

Evrim teorisi yerine, yaratılış, akıl yeri vahiy benimsenmesi var.

Irkçı, mezhepçi, ezberci, dayatmacı, cinsiyetçi, ayrımcı ve tektipçi anlayışı sürdürme kararlılığı var.

#HAYIR

Bugün, referandum ile öngörülen bu rejim değişikliği, kısmen de fiilen uygulanan OHAL ve KHK rejimini meşrulaştırılmaktır.

Dolaysıyla vahiylerin eğitimi yoluyla toplum ümmetleştirilmek suretiyle tek adam rejimine uygun sosyolojik toplum yapısı hedeflenmiştir.

Referandumdaki HAYIR’ımız aynı zamandan tek adam devleti ve rejimi için yeni bir tek tipçi toplum sosyolojisi yaratmaya da HAYIR içermektedir.

#HAYIR, eğitimin dinselleştirilmesine HAYIR derken, laik, demokratik, bilimsel ve çoğulcu eğitim içinde evet anlamına gelecektir.

İşte bu nedenle; 80 milyon insanın, doğuştan kazanılmış eğitim hakkını ve geleceğini tek adamın belirlemesine izin vermemek, gelecek neslin hakkına ipotek koymamak için #HAYIR!!!