Sosyal medyada öldürülen köpeği, ailesini kesip parçalarını balkondan atanları, sokaktan geçen kadını bıçaklayanları gördüğünüzde stres hormonlarınızın artıp kendinizi vahşetin odağında hissetmeniz normal.

Vahşete şahitlik ömrü kısaltıyor
Fotoğraf: AA

21’inci yüzyılın başından beri dünya genelindeki cinayet gibi vahşet oranları azalıyor olsa da sosyal medyanın yükselişiyle birlikte, süregelmekte olan vahşete çok daha sık ve “canlı” olarak maruz kalmaya başladık. Bu da ister istemez algıladığımız vahşet oranlarının yükselmesine neden oluyor – ki insanların psikolojisini ve genel sağlığını etkileyen tek şey maruz kaldıkları şiddet değil; aynı zamanda vahşi bir ortamda yaşadığına inanç da (veya vahşet haberlerine/görüntülerine maruziyet de) sağlığı olumsuz etkileyebiliyor. Dolayısıyla sosyal medyada kafasına kürekle vurularak öldürülen bir köpeği, aile üyelerinin vücut parçalarını kesip balkondan atan insanları, birbirini öldüresiye döven gençleri, sokaktan geçen bir kadını bıçaklayan tipleri gördüğünüzde stres hormonlarınızın artması ve kendinizi o vahşetin odağında hissetmeniz çok normal. Dolayısıyla sosyal medyada vakit geçirdikçe akıl sağlığınızı sorguluyorsanız, yalnız değilsiniz.


14 yıl daha kısa

Ama vahşi bir ülkede yaşamanın sadece akıl sağlığınızı olumsuz etkilediğini düşünüyorsanız, yanılıyorsunuz. Oxford Üniversitesi’nin Leverhulme Demografi Bilimi Merkezi tarafından yayımlanan yeni bir çalışma, vahşi ülkelerde yaşayan, dolayısıyla hayatlarındaki belirsizlik yüksek olan insanların ortalama ömürlerinin, huzurlu ve barışçıl ülkelerde yaşayanların ortalama ömründen 14 yıla kadar daha kısa olabileceğini gösteriyor. Üstelik bu ömür kısalığının sebebi direkt olarak vahşete maruz kalmak da değil. Basitçe, o ülkede yaşıyor olmak yetiyor.

Elbette ülkeler arası beklenen ömür farklarını ölçtüğünüzde, tıbbi kaynaklara erişim ve vahşet oranları gibi faktörler asıl belirleyici faktörler oluyor. Ama tıpkı siz sigara içmiyorsanız bile etrafınızda sigara içenlerin sizin kanser ve ölüm riskinizi artırıyor olması gibi, siz vahşi eğilimleri olan bir birey olmasanız bile, etrafınızdakilerin vahşete eğilimli olması veya ikinci elden vahşete maruz kalma da beklenen ömrünüzü kısaltabiliyor.

İkinci el vahşet

Araştırmacılar olası faktörler arasından, bu “ikinci el vahşetin” ömrü kısaltmasına sebep olan şeyin tam olarak ne olduğunu tespit etmeye çalıştıklarında, “ömür boyu belirsizlik” denen kavramın en etkili gösterge olduğunu keşfettiler. Ömür boyu belirsizlik, bir bireyin ömrü boyunca deneyimlediği “Bir sonra ölecek kişi kim olacak?” belirsizliği olarak düşünülebilir. Vahşetin ayrım yapmaksızın, rastgele ölümlere sebep olduğu coğrafyalarda sıradaki ölümün kime denk geleceğinin yarattığı belirsizlik, insanların ortalama ömründe de kısalmaya neden oluyor gibi gözüküyor.
Bu etkiyi tespit edebilmek için araştırmacılar, 162 farklı ülkenin ölüm verileriyle birlikte, İç Barış Endeksi olarak bilinen bir puanın bu 162 ülke için 2008-2017 yılları arasında nasıl değiştiğine baktılar. Buna göre en vahşi ülkelerin yer aldığı Ortadoğu ve Latin Amerika ülkeleri, aynı zamanda ömür boyu belirsizliğin ve genç yaşta ölümlerin en yüksek olduğu yerlerdi. Buna karşılık Kuzey Avrupa ve Güney Avrupa ülkelerinde durum tam tersiydi. Tabii ki Rusya-Ukrayna savaşının da verileri orta vadede etkilemesi bekleniyor.

Belirsizliğe katkı sağlayan tek faktör vahşet değil. Aynı zamanda kanser gibi ölümcül hastalıklar da insanların hayatlarında dikkate değer bir belirsizlik yaratıyor. Örneğin yüksek gelirli ülkelerde kanser ölümleri daha düşük olduğu için, bu ülkelerdeki belirsizlik de daha düşük ölçülüyor. Öte yandan düşük gelirli ve/veya vahşetin yoğun olduğu ülkelerde, özellikle de bu etkilere ikinci elden maruz kalanlar arası ömür boyu belirsizlik dikkate değer miktarda yüksek.

Vahşet, fakirlik güvensizlik

Vahşet, özellikle de fakirlik ve güvensizlik ile birleştiğinde, genç yaşlardan insanların ömür beklentilerini azaltmaya başlıyor. Örneğin Latin Amerika’da son birkaç on yılda artışa geçen kadın cinayetleri, henüz bu vahşete maruz kalmamış kadınlar ve çocuklar üzerinde ciddi sağlık sorunlarına ve sosyal problemlere neden oluyor. Vahşetin baş kurbanının erkekler olduğu düşünülecek olursa, vahşetin “ölüm-harici etkileri”nden en çok etkilenenlerin erkekler değil de kadınlar olması, hâlihazırda toplum yapısına gömülü halde bulunan cinsiyet eşitsizliklerini göz önüne seriyor. Bu durum, sadece eşitsizliği daha da artırmakla kalmıyor; aynı zamanda ikinci elden vahşete maruz kalan insanların hayatlarındaki belirsizlikler arttıkça, bu toplumlarda§ daha vahşi davranışlar daha sık görülmeye başlıyor.

Özetle, vahşi bir ülkede yaşayanlar, bu durumun bedelini sadece sinir stres gibi psikolojik faktörlerle ödemiyorlar. Doğrudan doğruya ömürleriyle de ödüyorlar.