Cinayetin de cinsiyeti var. Kadınlar kadın oldukları için öldürülüyorlar. Şiddetin de cinsiyeti var. Kadınlar kadın oldukları için şiddete maruz kalıyorlar.

Üstelik cinayete varacak düzeyde kadınların hayatını yıkan genelde en yakınlarındaki erkeklerin şiddeti oluyor. Dünya Sağlık Örgütü’nün süregelen çalışmalarındaki ön bulgulara göre dünya genelindeki kadın cinayetlerinin yüzde 35’i aile-içi şiddet kökenli. Gerçekler toplanan verilerin yansıttığından çok daha ağır muhtemelen, zira sırf kadın olduğu için şiddete maruz kalan, vahşetin en uç noktasında cinayetle hayattan kopartılan kadınların ölümlerinden dahi haberdar olmadığımız çok oluyor. Rakamlar ağır bir tabloya işaret ediyor, rakamların ardındaki gizli gerçekler ondan da ağır.

Türkiye de erkek egemen dünya düzeninin bir parçası. Ve Türkiye’de de kadınlar kadın oldukları için öldürülüyorlar. Türkiye’de de kadınlar kadın oldukları için şiddete maruz kalıyorlar. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu 2019’da bugüne kadar 383 kadının öldürüldüğü gerçeğini gösteriyor.
Kadınlar kadın oldukları için öldürüldüklerini, kadın oldukları için şiddete maruz kaldıklarını biliyorlar, bizzat yaşıyorlar. Şiddetin kaynağının erkek egemen düzen olduğunu, şiddeti ve vahşeti bitirmenin tek yolunun bu düzeni değiştirmek olduğunu da…

Erkek egemen düzende gücü elinde tutan erklerin oyunun kurallarını, hak tarifini, yaşam koşullarını gücü elinde tutan lehine yazdıklarını biliyorlar, yaşıyorlar. Bugünün güçlü olanları, güçlerinin yarın da var olması ve güçsüzlerin güçsüz kalmaya devam etmesi için her şeyi yapıyorlar.

Çünkü biliyorlar ki bugünün erkek egemen düzeninin yok saydığı biz kadınlar, bu düzeni değiştirmek için hayatın her alanında mücadelenin içindeyiz ve bir gün mutlaka bu düzeni değiştireceğiz. Gücü elinde tutan erke her şeyi söyletebilen cüret de, şiddeti hayatın her alanına yaymaktaki pervasızlıkları da, yüzlerine yansıyan hiddetleri de biz kadınların bu mücadelesinin sonucunu bilmelerinden; gücü kaybetme korkularından…

Biz kadınlar şiddetin kaynağının düzen olduğunu, düzenin kurallarının insan eliyle koyulduğunu, dolayısı ile yeni bir iktidar iradesinin koyacağı kurallarla düzenin değişebileceğini çok iyi biliyoruz. Düzeni değiştirmek için hayatın her alanında milyonlarca kadın omuz omuza, sessizce, birbirimizi tanımadan ama birbirimizi bilerek verdiğimiz mücadelenin karşısına çekilen set, düzeni korumak isteyenlerin müdafaa cephesi. O cephe doğası gereği hırçın, düşmanlaştırıcı, ötekileştirici, adaletsiz. Oysa biz kadınlar hak arıyoruz, bizim olanı istiyoruz. İnsanca yaşamak istiyoruz. Kısaca, yaşamak istiyoruz. Eşit olarak, özgür olarak, kadın olarak… Hayata karışmak, parçası olmak, içinde olmak istiyoruz ve bu isteklerimizi gerçekleştirme gücünü kendimizde gördüğümüz için öldürüldüğümüz düzene isyan ediyoruz.

Hayatın her alanına sirayet etmiş bu yıkım ve kriz halinin kaynağı hep aynı: düzen. Düzen, gücü elinde tutanların tercihleriyle şekillenen düzen. Farklı tercihler kullanıldığında değişebilecek olan düzen. Bunun bir düzen mücadelesi olduğunu düzeni elinde tutan erkekler biliyorlar, bunun farkında olan kadınları susturmaya çalışmaları da bundan… Çelişki çok açık.

Kadınlar “şiddeti bitireceğiz” diyor. Şiddete dayalı düzen kadınları “şiddetle” susturuyor. Evinde de, sokakta da, Taksim meydanında da…

Kadınlar “ölmeyelim; ne biz ne çocuklar” diyor. Ötekileştirici düzen hemen yaftalıyor, “bunu diyenler teröristtir” diyor.

Kadınlar “farklıyız ama eşitiz” diyor. Ayrımcı düzen “fıtratınızda eşitlik yok” diyor.

Kadınlar “biz kadınız ve hayatın ortağıyız” diyor. Erkek egemen düzen “aile içindeki rolün kadar varsın” diyor.

Erkek egemen düzenin iktidarı ise bırakın kadının sosyal ve ekonomik hayata eşit yurttaşlar olarak katılmasını, Bakanlığın adında dahi “kadın”a tahammül edemiyor. Çünkü biliyor ki kadının adı olmayan bu düzene isyan eden ve düzeni değiştirecek kadınlar geliyor. Bir gün mutlaka…