Artık suratına kırmızı kart yapıştırılmış hakemlere de sahip olduk. Süper (!) Lig, marka değerini her geçen gün artırmaya devam ediyor.

21 Şubat Pazar günü öğlen saatlerinde Bayer Leverkusen ve Borussia Dortmund karşı karşıya geldi. Maçın 65. dakikasında Borussia Dortmund bir serbest vuruş kazandı. Thomas Tuchel’in takımı atışı çok çabuk kullandı ve 5 saniye sonra sarı-siyahlılar Bay Arena’da, Gabonlu Pierre-Emerick Aubameyang’ın golüyle 1-0 öne geçmişti. Ev sahibinin hocası Roger Schmidt serbest vuruş kararından pek mutlu değildi, uzun süre bu karara itiraz etti ve sonunda FIFA kokartlı hakem Felix Zwayer onu tribünlere gönderdi. Ama olaylar bitmemiş, yeni başlamıştı. Schmidt tribünlere gitmemek için direniyor ve hakem Zwayer’den kendisine bir sebep göstermesini istiyordu. Zwayer de onun ayağına gitmemeye kararlıydı. Sonunda Zwayer, Leverkusen kaptanı Stefan Kiessling’i hocasını tribünlere gitmeye ikna etmek için kenara yolladı. Elçi Kiessling hocasının yanına gitti, ama Schmidt inat ediyordu. Alman futbolcu gerisin geriye hakemin yanına gidip hocasının kararını bildirdi. Zwayer da daha fazla dayanamayıp soyunma odasını işaret etti ve sert adımlarla sahadan çıkıp gitti. Geride Kiessling’in etrafına toplanmış, olayı görgü tanığından dinleyen ve gülmekten kendini alamayan futbolcular kaldı. Aslında duruma bakıldığında Bundesliga’da Şampiyonlar Ligi yarışını etkileyecek ölçekte önemli bir maçta işi hafiften inada bindirerek çığrından çıkaran iki adam vardı ortada. Bu durum 10 dakika sürdü, hakem ve kulüplerin yetkilileri soyunma odası koridorlarında bir araya geldi, ancak bunu sadece birkaç dakika görebildik. Bay Arena koridorlarına giden otomatik kapı kapandı ve Almanlar bu hassas durumun dış dünyaya malzeme olmasına izin vermedi. Takımlar sahaya döndü, Schmidt tribüne gitti ve maç tekrar başlayıp tamamlandı. Dortmund 1-0 kazandı.

Maç bittiğinde, “Bundesliga’da bizim ligi aratmayan görüntüler de görmek varmış” dedim kanalı değiştirirken. Süper Lig’i çok küçümsediğimi anlamak için birkaç saat yeterli oldu.



Pazar günü Arena’da olanlar yine kronik sorunlarımızın fotoğrafıydı adeta. Sistemin çürümüşlüğü, kaostan beslenen futbol yorumcuları, çok büyük laflar ettiğini düşünen yöneticiler ve infaz edilmek için ortaya atılan bir günah keçisi. Doğruya doğru Deniz Ateş Bitnel de günah keçisi olmaya hafiften istekli gibiydi. Tabii Bitnel ne futbol tarihimizdeki en kötü hakem performansını gösterdi ne de olanlar bu sınırlar içerisinde meydana gelen en skandal hadiselerdi. Zira bu derece maçın kontrolünü kaybetmiş hakemlerle ilk kez karşılaşmıyoruz. Zaten üzerine konuşulması gerekenler sonra olanlar.

Aslında bu ülkede son 15 yılda bulundukları mevkilere gelenlerin nasıl geldiklerine, sorumluluk alması gerekenlerin nasıl sorumluluktan kaçtıklarına ve kendilerine hesap sormayı deneyenlerin başına gelenlere bakılarak maç sonrası makam sahiplerinden mantıklı açıklama beklerken çok iyimser olduğumuzu söyleyebilirim. Türkiye’de sadece sporda değil sosyal hayatın her alanında ve politikada kim çarpıklıkların hesabını veriyor ki Kuddusi Müftüoğlu’ndan veya Yıldırım Demirören’den sorumluluk almasını bekledik. 5 yaşında hafız olan İmam Hatipli Kuddusi Müftüoğlu’nun önce AKP’den Alanya Belediye Başkanlığı’na talip olması sonra da, hakemlik kariyeri boyunca kendisini tanımlayacak en iyi kelime vasatken, MHK başkanı seçilmesi aslında sistemin çarklarının nasıl işlediğinin göstergesi. Salih Dursun o kırmızı kartı sisteme mi gösterdi bilemiyorum, ancak bu kokuşmuş yapı çok uzun süre önce kırmızı kartı ve hatta futboldan ömür boyu men cezasını hakediyordu. Olacakları hepimiz biliyoruz. Uzun süre kendisine maç verilmeyecek ve hatta kariyeri bitirilecek ya da bitirilmekten beter edilecek bir hakem, işin ucu kendisine dokunana kadar başka yöne bakan mağdur dışındaki takımların yöneticileri ve hiç dönmeyecek bir devranın içinde sadece kendisine adalet isteyen kitleler. Sahi Çin Süper Ligi’ni mi denesek?