Akademisyen Ceren Damar’ın Çankaya Üniversitesi’nde öğrencisi tarafından katledilmesi birçok tartışmayı da beraberinde getirdi. Ülke genelinde artan şiddetin üniversiteye yansıması, güvenlik sorunları gibi tartışmaların yanı sıra akademisyenlerin var olan problemleri de konuşulmaya başladı. Meral Gezici Yalçın ile birlikte yayımladığı ‘Ne Ders Olsa Veririz’ kitabında akademisyenlerin sorunlarından bahseden Aslı Vatansever ile bu problemleri konuştuk. Bilim sekteye uğruyor […]

Vakıf üniversiteleri akademiyi metalaştırıyor

Akademisyen Ceren Damar’ın Çankaya Üniversitesi’nde öğrencisi tarafından katledilmesi birçok tartışmayı da beraberinde getirdi. Ülke genelinde artan şiddetin üniversiteye yansıması, güvenlik sorunları gibi tartışmaların yanı sıra akademisyenlerin var olan problemleri de konuşulmaya başladı. Meral Gezici Yalçın ile birlikte yayımladığı ‘Ne Ders Olsa Veririz’ kitabında akademisyenlerin sorunlarından bahseden Aslı Vatansever ile bu problemleri konuştuk.

Bilim sekteye uğruyor

Akademisyenlerin sorunlarını sıralayarak söze başlayan Vatansever “Ders yükü, zorunlu mesai uygulaması, süreli sözleşme dolayısıyla iş güvencesizliği gibi sorunlar var elbette ve bunlar akademik emeğin ve bilimsel üretimin doğasına ters, araştırma faaliyetini ve ders kalitesini de büyük ölçüde negatif etkileyen şeyler. Bir de ilk anda göze çarpmayan bir mesele var. Bunu yaşadığımız bu elim olayda yeniden en şiddetli haliyle gördük: Vakıf Üniversitelerinde akademik emeğin metalaşması sorunu. Bu sorun bilimsel üretimi sekteye uğrattığı gibi, akademideki meslek etiğini, meslektaşlar arası dayanışmayı ve hoca-öğrenci arasındaki ilişkiyi de aşındırıyor” dedi.

Vatansever, eğitimin özelleşmesinin akademiye yansımasını ise şöyle değerlendirdi: “Kimilerimiz bununla barışamadığımız için artık o üniversitelerde değiliz; kimileri ise hayatta kalabilmek için ahlaki çizgilerinden ödün vermeyi ve bu karakter aşınmasını reddedenlerin atılmasıyla açılan boşluklarda kendilerine birer yer edinmeyi tercih ediyor. İlk örnekte olan şey mesleki konumunu kaybetmek, ikincisinde ise seni insan yapan özelliklerini ve ruhunu… Her iki durumda da yaşanan elbette müthiş bir trajedi. Türkiye’deki üniversitelerin – hele birer merdivenaltı atölyesi gibi çalışan düşük profilli vakıf üniversitelerinin – amacı da zaten böyle bir katkıyı sağlamak olmadı hiçbir zaman.”

Anti-entelektüalizm

Ticari kaygının akademisyenleri değersizleştirdiğini ifade eden Vatansever şöyle devam etti: “Yönetimin akademisyene karşı bu tavrı, okuldaki temizlik ve güvenlik görevlilerinden öğrenciye kadar herkese de sirayet ediyor elbette. Ancak Türkiye’de akademik emeğin değersizleşmesi üniversite yönetimleriyle başlayan bir şey değil; vakıf üniversitelerinin akademisyenlere kiloyla alınıp satılabilecek birer mal gözüyle bakması aynı zamanda Türkiye toplumunda zaten en azından son 150 yıldır varolan ve son yıllarda iyice görünür hale gelen anti-entelektüalizmle de besleniyor. Aksi takdirde özellikle son 2,5 yıldır üniversitelerde yaşadığımız emek kıyımı bu kadar kolay yapılamazdı.

***

Dayanışma akademileri

Vatansever, akademinin şu an çok kötü bir durumda olduğunu şöyle özetledi: “

“Son 2,5 yıldır yüzlerce imzacı toplu halde çalışma ve vatandaşlık haklarından mahrum bırakılıyor, meslektaşlarımız tepki göstermeyi bırakın, bizim arkamızdan açılan derslerimize giriyorlar. Genç bir araştırma görevlisi arkadaşımız atıldığı için intihar ediyor, fısıltı şeklinde bir taziye yayımlamaktan öteye gidemiyoruz. Ceren katledildi, hâlâ farklı bir şey yaptığımızı da görmüyorum. Kısacası zevahiri kurtarmak adına süslü umut ve dayanışma güzellemeleri yapabilirim, ancak bunlar temenniden öteye gitmez. Şu an Türkiye akademyasında umut verici tek faaliyet, işten atılan Barış imzacılarının sürdürdüğü Dayanışma Akademileri’dir.