İstanbul’un Anadolu Yakası’nda bulunan ve buranın Karacaahmet Mezarlığı’ndan sonraki en büyük yeşil alanı olan Validebağ Korusu, 21 yıldır yapılaşma tehdidiyle mücadele ediyor. Şimdilerde ise bu doğal alan millet bahçesine dönüştürülmek isteniyor. Her seferinden yeni bir planla gelinen korunun şansı ise yüzlerce kişiden oluşan koruyucuları, yani Validebağ Gönüllüleri… İçerisinde; Hababam Sınıfı’nın çekildiği Adile Sultan Kasrı’nın, Abdülaziz […]

Validebağ 21 yıldır direniyor

İstanbul’un Anadolu Yakası’nda bulunan ve buranın Karacaahmet Mezarlığı’ndan sonraki en büyük yeşil alanı olan Validebağ Korusu, 21 yıldır yapılaşma tehdidiyle mücadele ediyor. Şimdilerde ise bu doğal alan millet bahçesine dönüştürülmek isteniyor. Her seferinden yeni bir planla gelinen korunun şansı ise yüzlerce kişiden oluşan koruyucuları, yani Validebağ Gönüllüleri…

İçerisinde; Hababam Sınıfı’nın çekildiği Adile Sultan Kasrı’nın, Abdülaziz Av Köşkü’nün ve Çamlı Köşk’ün de bulunduğu Validebağ Korusu’nun mücadele geçmişini, Arif Belgin ile konuştuk. Belgin, Validebağ Gönüllüleri’nin kuruluş aşamasından şimdiye dek gönüllüler arasında olan biri. Aynı zamanda Validebağ Gönüllüleri Derneği’nin de başkanlığını yapıyor. Yazın ilk günlerinden bir sabah koruda buluşarak yaptığımız röportajda Belgin, 20 yıllık mücadeleyi ve korunun şu anki tehlikesi olan millet bahçesi projesinden bahsetti. Vurguladığı şey ise , “Yeşil, bütün ve doğal bir Validebağ.”

• Bize Validebağ’ı anlatır mısınız?

Burası Üsküdar Altunizade sınırları içerisinde 354 bin 76 metre karelik doğal bir alan. İçinde tarihi eserler de tescillenmiş. Koru 1999’da mücadelemiz sonucunda sit alanı olarak tescillendi. Merkezi konumu, içinde su kaynağı olması manzaralı olması gibi nedenlerle cazip bir yer. Bizler için cazibesi nefes alabileceğimiz, sosyalleşebileceğimiz bir yer olmasından kaynaklı. Bazıları da buraya “Bu kadar merkezi bir yerde bu kadar ağaca ne gerek var. Bu kadar boş alana ne gerek var. Buraya AVM’ler rezidanslar yapsak ne güzel olur. Dünyanın parasını kazanırız” diye bakıyor. İşte bu iki anlayış arasındaki mücadele 20 yılı aşkın süredir sürüyor.

• O mücadele Validebağ Gönüllüleri’ni doğurdu… Bize biraz da kuruluştan bahseder misiniz?

98 yılında bir gazete haberi okudum. Diyor ki “Validebağ Korusu’nun 50 dönümlük alanı Marmara Üniversitesi’ne hastane yapılmak için terk edildi.” Kuruluşumuza sebep olan bu haberin biz yıllar sonra 1984 yılına ait eski bir haber olduğunu öğrendik. 98 yılında bunun tekrar neden gündeme getirdiklerini hâlâ bilmiyorum. Ama bir şekilde 1998’de bunu öğrenen mahalle halkı 1 aya yakın süre toplantı yaptı kendi arasında. Öncelikle Altunizade Mahallesi, sonra Koşuyolu, Acıbadem, Barbaros mahalleleri de dahil oldu. Ben de bu sıralarda katıldım. Ve bu birkaç yüz kişilik toplantılar birkaç ay sürdü. Biz bu arada neler yapabiliriz diye tartıştık. Birbirimizi bile tanımıyorduk beraber karar alma aşamasına gelmemiz zaman aldı. Bu arada burayı sit alanı ilan ettirmek için imza toplamaya başladık. Aşağı yukarı 2 aylık bir süreçte 6 binden fazla imza topladık. Aralık ayında koruma kuruluna başvurduk. Tam bilmediğimiz için belediyeye de başvurmuştuk. Gerçekten hiçbir şey bilmediğimiz öğrenmeye çalıştığımız dönemlerdi.

• Türkiye’de çevre mücadelesi de bugüne nazaran düşüktü…

Evet. Hâlâ yüksek değil ama Gezi sonrası biraz daha hareketlendi. Bölük pörçük de olsa mücadeleler baş gösterdi.

• Sit alanı ilan ettirmeye çalıştığınızdan söz ediyordunuz…

Şubat ayında koruma kurulu çalışmalara başladı. Temmuzda da sit alanı ilan edildi. O 5 aylık sürede de izci evi ve futbol sahası yapıldı. Bunlar sit alanı ilanının öncesinde alelacele, hile diyebileceğimiz şekilde yapılan şeylerdi. Huzurevinde kalan 80 yaşındaki Nimet Teyze o dozerin önüne dikilmişti. o inşaatları böyle haber almıştık. Böyle bir süreç yaşandı. 5-6 kişinin dozer önüne dikilmesiyle de bir sonuç çıkmadı ve saha ile izci evi yapıldı. O zamanlar sosyal medya da yok tabii… İşte Validebağ gönüllüleri böyle ortaya çıktı.

• Peki, sit alanı ilan edildikten sonra gönüllüler bunu nasıl karşıladı. ‘Koruyu kurtardık’ sevinci yaşandı mı?

Biz haliyle çok sevindik. “Koru, koruma altına alındı artık hiçbir şey olmaz” diye düşündük. Ama bu karara rağmen pek çok girişim yapıldı, yapılmaya devam da ediyor. Millet bahçesi de bunlardan biri. Bir ara jeotermal kaynak için sondaj arayacağız dediler, ondan önceki yıllarda elektrik direkleri dikeceğiz dediler, Üsküdar Belediyesi’nin çılgın projesi vardı ki bu şu anki millet bahçesiyle çok benzer… Yani sevindik ama hemen kursağımızda kaldı, niyetler hep aynıydı. Bunlar içerisinde en absürd olan ise jeotermal kaynak arayışıydı. Jeofizik mühendislerine ve jeoloji mühendislerine danıştık, geldiler inceleme yaptılar. Hatta ‘incelemeye bile gerek yok İstanbul’un altında jeotermal kaynak yok’ diyorlardı. Sonra projeyi ele geçirdik burada da çok komik bir şey yazıyordu. Projeye göre suyu bulup yukarı çıkarıp yukarıda ısıtıp etrafa vereceklermiş. Böyle bir saçmalık olabilir mi? Hem de kentsel dönüşüm sırasında inşa edilecek olan binaların ısıtmasında kullanılacakmış bu su. Su dışarıdan ısıtılırsa jeotermal kaynak olmaz ki… Nitekim baskımız sonucunda firma açıklama yaptı, arama yapmayacaklarını söyledi. Proje yapılsaydı 1000 metre kare alan kazılacak ve betonla kapatılacaktı. Koruma kurulu da onay vermişti projeye. İsmiyle çelişen kurul.

• Tekrar gönüllülere dönelim… Korunun “Yeşil-doğal-bütün” kalması gibi bir sloganınız var…

Evet bu çok önemli. 2009 yılında Üsküdar Belediyesi buraya koruma amaçlı nazım imar planı yaptı. Bu planların aslında sit alanı ilanlarının hemen ardından yapılması lazım. Koruma kurullarınca da onaylanıp yürürlüğü girmesi lazım. Bu 2009’a kadar ertelendi. Yani 10 yıl. Derken plana bir baktık korudan asfalt yollar geçiyor. Biz buna hemen dava açtık, plan iptal edildi. Sonra ‘Biz korumak için plan yapıyoruz vay efendim karşı çıktınız’ dendi. Biz de bunun koruma amaçlı değil bozma amaçlı olduğunu söyledik. Eğer dikkat etmezseniz o yol her şeyi değiştirir. Aradan yıllar geçti korunun önüne cami yapıldı. Caminin yolu için asfalt döküldü ve bu asfalt korunun içine kadar 3 metre ilerletildi. Bu da ‘koruma’ nazım planındaki yolla birleşiyordu projeye göre. Yani bütün mantık koruyu bir şekilde doğallığından ayırma, koruyu parçalara ayırma üzerine oldu. Bu sebeple bütün, yeşil ve doğal diyoruz. Yeşil ve doğal 10 ayrı parçayı yan yana getirirseniz koru olmaz.

• Validebağ Gönüllüleri’nin herhangi bir talan planına karşı hemen refleks göstermesini, bu bağlılığı nasıl açıklayabilirsiniz?

Birbirini hiç tanımayan yüzlerce insan bir gazete haberi üzerine yan yana geldi. Perşembe toplantıları yapmaya başladılar. İşte o perşembe toplantıları hala devam ediyor. Biz her perşembe 7 buçukta hâlâ toplanıyoruz.

Burada çocukluğunu geçirmiş, buranın toprağını koklamış kişiler şimdi buraya kendi çocuklarını getiriyor. Bunaltan yaz aylarında burası serinleme noktası oluyor. Burayı kaybetmek istemiyoruz. Ayrıca burada yaşayan hayvanların yaşam hakkına da sahip çıkıyoruz. Bunlar da reflekslerimizin sebebi sanırım.

Geçen sene hastanenin bir başına elektrik direği döşenecekmiş. Görevlilere “Validebağ Gönüllüleri bize saldırı mı” diye sormuşlar. Biz şimdiye kadar kimseye saldırmadık, sadece Validebağ’ı koruduk. İnsanlara da hayvanlara da bitkilere de uygulanan şiddete karşıyız. Neden saldıralım! Bizi kamuoyuna böyle göstermeye çalışıyorlar. Yaşam hakkımıza müdahale edilirse kendimizi koruruz. Cebimize para girmeden çoğu kez paralar harcayarak sadece gelecek nesillere de kalsın diye mücadele ediyoruz.

***

Proje buraya olmaz

• Gelelim millet bahçesi projesine… Ondan sonra ne oldu?

24 Haziran 2018 seçimlerinden 1 ay sonra kadardı. Çevre ve Şehircilik Bakanı’nın İstanbul’a gelip bir toplantı yaptığını öğrendik. Toplantıda Üsküdar Belediye Başkanı da vardı. Haberlerde Validebağ Korusu da dahil 10’un üzerinde alanda millet bahçesi projesi yapılacağını öğrendik. Aradan 1 ay geçtikten sonra beni bir genç kadın aradı ve “Babam sizinle görüşmek istiyor, babamın bir şirketi var ve o şirket Validebağ’daki millet bahçesi projesinin ihalesini kazandı. Validebağ Gönüllüleri ile çatışma olmadan çalışmak istiyorlar” dedi. Bu kişilerle görüştük. Birtakım broşürler getirdiler, renkli kuşe kâğıtlara hazırlanmış. Gösterişli tanıtımlar yaptılar. Her birini inceledik. Korudaki doğal hayatla örtüşmeyen şeylerdi. Bunun uygulama projesi olması ve koruma kuruluna sunulması lazım. Tesadüfen bu kurul toplantısını öğrendik. Validebağ’ın gündem olacağı toplantıydı bu. 5 kişi toplanıp gittik, tabii ki sıcak karşılanmadık. Toplantıya almak da istemediler. Birkaç dakikalığına aldılar. Biz orada, ihale yapılmadığını öğrendik. Aslında ihale yokmuş. O kişi bize hangi yetkiyle gelip biz ihale kazandık dedi bilmiyoruz.

Özetle bu proje buraya olmaz. En basit örnek olarak da aydınlatmaları verebiliriz. Elektrik direklerini dikmek için hem çokça ağaç kesilir, hem beton atılır hem de hayvanlar rahatsız edilir. Toprak örtüsü gider. Bu koruda yaşayan hayvanlar var. Kaplumbağalar var, kuşlar var, sincaplar var, kirpi var, kurbağa var. Burası onların evi. O ışıkta uyuyamayacaklar kaçacaklar. Kaçacaklar. Yatak odanıza florasan soksalar uyuyabilir misiniz? Dünya sadece insanlara ait değil. Leylekler geliyor mesela mart ayında. Bu arada burayı kullanıyorlar. 3. köprü ve havalimanı için ormanlar kesildi. Yaban hayvanları şehirlere otoyollara indi, öldü. Bunların normal şeyler olmadığını anlatmak lazım.