Kapitalizmin anayurdu, dünyanın en zengin ve "mutlu" ülkelerinden Hollanda'da yaşananlar tesadüf değil. Sistemden hoşnut olmayan çoğu işsiz, evsiz-barksız, gelecek kaygısı duyan ve günlük yaşayan on binlerce insan tepkili.

Vandallar, Vikingler geri mi dönüyor, Ey Hollanda?

Nevzat Cingöz*- Zafer Aydoğdu*/Nijmegen

Salgın kısıtlamalarına karşı protestoların patlak verdiği Hollanda ülke tarihinin en büyük olaylarına sahne oldu. Peki neden? Mart ayındaki seçimler de yaklaşırken Liberal-Hristiyan partilerce oluşturulan koalisyon hükümeti sert önlemler almaya gitti. Çünkü koronanın önüne geçilemiyordu, vakalarda artış vardı ve de İngiltere’de olduğu gibi koronanın yeni türevleri de ortaya çıktı. Önlemlerden birisi de saat 21.00’den itibaren sokağa çıkma yasağıydı. Yasak 23 Ocak’tan itibaren yürürlüğe girdi. Girer girmez de çeşitli şehirlerde beklenmedik anda olaylar çıktı. Kim oldukları ve ne oldukları tam olarak belirlenemeyen gruplar ve kişiler sokaklara döküldüler. Çarşılar, dükkânlar ateşe verildi. Polis ve göstericiler arasında geniş çaplı çatışmalar yaşandı. Onlarca insan tutuklandı. Adeta bir iç savaşı andıran görüntüler ekranlara yansıdı. Durumu böyle tanımlayan belediye başkanları oldu. Acaba karanlığa sövmek, söndürür mü aydınlığı? Yadsımak gerçeği, dindirir mi acıyı?

Tüm bunlar neden dünyanın en mutlu ülkelerinden biri olan Hollanda’da cereyan etti? Sokağa dökülen bu insanların gerekçeleri neydi? Neden bu kadar zenginliğe ve varlığa rağmen dükkânlar, mağazalar yağmalandı? Acaba dertleri ve gerekçeleri neydi bu insanların? Çoğu genç olan bu insanlar neden ve hangi gerekçelerle sokaklarda fırtınalar estirdiler? Amaçları neydi ve neyi başarmak istiyorlardı?

YAŞANILANLAR TESADÜF DEĞİL

Başbakan Mark Rutte’den birçok belediye başkanına kadar gösterilen tepkilerde, bu insanlara ver yansın edildi. Birçok ülkeden tanıdığımız tarzda, ‘bunlar çapulcu, vandal, asosyal, kriminal, soytarı, ne üdüğü belli olmayan serseri ve ayak takımı’ gibi sıfatlandırmalar, birbiri ardına ekranlardan sıralandı. Kuşkusuz bunun tersini iddia eden, sorgulayan gazeteci ve araştırmacılar da vardı. Neden ve niçin bu olaylar çıktı, kim bu insanlar ve dertleri ne diye? Neden saldırıyorlardı varlığa, zenginliğe, neydi dertleri? Biraz da 1830’larda ilk iş makinalarına saldıran işçileri andırmıyorlar mıydı?

Aklıselim yazar, araştırmacı ve gazeteciye göre, tüm bu olanlar tesadüf değildi. Toplumsal, iktisadi ve siyasi bir gerekçesi vardı. Artık yeni gelen kuşak ne taht tanıyor ne de taç. Sistemden hoşnut olmayan on binlerce insan, ki bir çoğu işsiz, evsiz barksız, gelecek kaygısı duyan, günü birlik yaşayan insanlar tepkili. Ve bu insanlar sistemi ve bu düzeni tanımıyorlar. Şu ya da bu şekilde solda ve sağda yer alabiliyorlar, ideoloji onlar için bir şey ifade etmiyor. Bir taraftan ırkçılığın başını alıp gittiği, diğer taraftan da son on yılda sosyal devlet adına ne varsa talan edilen ve ortadan kaldırılan haklar ve kazanımların budanması sonunda, kitleler daha da yoksullaştı. İşsiz kaldı. Güvenceleri elinden alınan kitleler, şiddetli gelecek kaygısı duymaya başladılar. Hele de pandemi sürecinde ayyuka çıkmayan birçok işten atılmalar ve iflaslar söz konusu oldu. Korona gizli bir sis gibi, her türlü gerçeğin üstünü örttü. Her zaman olduğu gibi, yoksul yoksul, zengin zengin oldu. Ve bu insanlar koronaya, sokağa çıkma yasağına rağmen tüm caddelerde, sokaklarda öfkelerini dışa vurdular.

Başbakandan tüm bakanlara ve basın yayın organlarına kadar, hepsi tek bir ağızdan bunun bir yağma hareketi olduğunu, terör estirildiğini ve kriminal vakalar olduğu doğrultusunda görüş belirttiler. Acaba durum ifade edildiği gibi miydi? Yoksa bu olayların arkasında daha farklı sosyolojik, psikolojik ve politik nedenler mi var? Malum korona günlerinde tüm dünya benzer olaylara sahne oldu. Önce haklı olarak George Floyd eylemleri gündeme geldi ırkçılığa ve barbarlığa karşı. Daha sonra birçok ülkede biriken öfke patlamaya dönüşmeye başladı. En sonunda Trump’un seçimleri kaybetmesiyle, küresel emperyalizmin başkenti çeşitli işgal eylemlerine tanık oldu. Saray basıldı ve işgal edildi, eli silahlı sıradan insanlar tarafından. Amerika’da türlü türlü insanlar ilk defa televizyon karşısına çıktılar. Birçoğu ne olduğunu ve neden yaptıklarını bilmiyorlardı.

KAPİTALİZMİN ANAYURDU KRİZDE

Önce kapitalizmin mabedinde (ABD), şimdi ise anayurdunda (Hollanda) “Vandallar”, “Vikingler” hortladı. Bu hareket bir vandal hareketi mi yoksa sistemden hoşnutsuzluğun ifadesi miydi? Amerika'da olan olaylar her zaman Hollanda'da daha etkili olur. Bu tesadüf bir olgu değil. 11 Eylül 2001 en çok Hollanda'da etki yarattı. Kulelerden çok Hollanda vuruldu. Eger Amerika’yı Hollandalılar kurdu dersek, yanlış olmaz. New York, Nieuwe Amsterdam'dı. Halen de semtlerinden birisinin ismi Haarlem. Malum Hollandalılar İngilizlere sattılar bu yeni sömürgelerini. Ne de olsa ticari kapitalizmde her şey satılık, her şey ticaret demektir. Bugün geldiğimiz nokta da sistem her taraftan tıkanmış, kendisini yeniden üretememekte. Korana önlemleri baskı ve kısıtlamaları da beraberinde getiriyor. Zenginler zenginliklerini üçe katlarken, yoksullar daha da yoksullaştı. İşsizler ve açlar ordusu arttı. Orta ölçekli şirketler battı. Sokakta evsiz barksız yaşayan nerden baksan 50 bin insan var. Aç sefil. Bu kadar zenginliğe rağmen. Konutlar ateş pahası. El yakıyor. İnsanların evi değil, nerdeyse mezarı oldular. Her gün on binlerce konut satılıyor, çünkü bankalara borçlu olan insanlar artık taksitleri ödeyemez hale geldiler. İşten atılmalar sonucunda ödeyemez duruma geldiler. Konut, iş ve aş her daim önemli bir sorun dur. Kapitalizm her daim gündemde tutar. Bu alanda yapılan çalışmalar, yetersiz. Talebi karşılamıyor. Bu durumda konut fiyatları artıyor. Kamu harcamaları da. Bir bakıma halkın vergileri kuruş kuruş, dirhem dirhem kapitalistlere peşkeş çekiliyor. Diğer taraftan ırkçılık artmış, faşizmin ayak sesleri gün geçtikçe yükseliyor. Wilders ve Baudet gibi siyasetçiler alenen ırkçılığı övüyorlar ve fikir özgürlüğü adı altında yayıyorlar.

vandallar-vikingler-geri-mi-donuyor-ey-hollanda-835176-1.

EŞİTSİZLİK UÇURUMU DERİNLEŞİYOR

Kim ve nasıl ateşlemiş olursa olsun, bu ve buna benzer inisiyatifler ve eylemler, gözüken o ki sürekli düzenden hoşnutsuzluğu dile getirmektedir. Düzenle halk arasındaki uçurum daha da artıyor. Nüfusun yüzde 1’lik orantısı, geri kalan yüzde 99’unun malına mülküne sahip. Bu demektir ki, mülksüzlerin sayısı artmış. Hınç öfke ve karamsarlık, bireyleri içten içe yakmaktadır. Fırsat bulduğu zamanda, bir yanardağ gibi lavı ve külü dışarıya savurur. Malum ya, her salgın sonunda, iktidarlar yeniden kurulurlar, işte tarihte veba sonrası salgınlar ortada. Tüm Avrupa’yı kasıp kavuran pandemi ve akabinde 1848 devrimlerinin gerekçeleri ortada. 1918 – 1920 arasındaki ‘İspanyol gribi’ sonrasında tüm bir Avrupa ve dünya sarsıldı ve etkileri 100 yıl sürecek şekilde yayıldı.

Avrupa ve Amerika artık bildiğimiz Avrupa ve Amerika da değil. Demek ki sistem çapulcu vandal diyerek, kendi köklerini dinamitliyor. Olayların çıkış nedenini araştırmak yerine daha da sert önlem ve söylemlerle tepkiler kışkırtılıyor. O zaman söyle bir soru akla geliyor, seçimlere giderken, bu da neyin nesi? En çok kimin işine yarayacak bu olaylar? Acaba hali hazırdaki neoliberal iktidara mı yoksa silinip düz olan sola mı? E, nede olsa hükümet yapısal ırkçılığın ayyuka çıkması sonunda devrildi. Yabancıların vergi dairesi tarafından haksız yere fişlenmesi skandalı hükümeti götürdü. Fakat faili üstüne alan orta da yok. Biraz da sosyal demokratlar her zaman olduğu gibi geçmişin vebalini taşıyorlar. Acaba neden esen neoliberal rüzgârlara çanak tuttular, kandılar? Acaba tarih tekerrür mü ediyor 1930’lardaki gibi? Neden bunca tecrübeye rağmen kanıyor sendikal hareket, işçi temsilcileri bu tür ayak oyunlarına? Hani demiş ya üstat, “üretim araçlarına sahip olmadığınız sürüce bu Ali Cengiz oyunları sürüp gidecek” diye. Yoksa ölümü görüp hep sıtmaya mı razı oluyorlar ezilenler? Anlaşılan o ki, sağ cenahta türlü türlü oyunlar var, solda türlü türlü dertler. Bakalım bu olaylar nasıl evrimleşecek?


* Doç.Dr., *Tarihçi-Yazar