Dubai usulü gökdelenlerle şehrin tüm dokusunu bozmaya niyetli bir ruh hali vardır. Ormanları yok ederek, tümüyle oksijensizliğe mahkûm edilecek olan şehrin gözyaşları vardır.

Ne var ne yok? Sorusuna genellikle “ne olsun işte!” “iç güveyisinden hallicene!” gibi belirsiz yanıtlar gelir. Belirsizliğin nedeni kafaların son derece karışık olmasından kaynaklanır. Türkiye’de yok(sul)ların olduğu iddia edilir. Ancak ters açıdan bakıldığında, benzerlerine hiçbir kıtada rastlanmayacak ölçüde var(sıl)larımızın olduğu görülür. Satırlara, var olanların yalnızca birkaçı aktarılabilmiştir. Türkiye’nin yalnızca büyük şehirlerden ibaret olduğuna, yaşamsal gereçlere ulaşabilme şartının varsıllık olduğuna inanan bir iktidar modeli vardır. Uygulanan modelin, insan yaşamına dramatik yansımaları vardır. Avrupa Birliği’ne girebilme çabaları sonucunda demokratik kazanımların artacağına inananlara inat, sisteme direnenleri “çete kurmakla” suçlayan, fikir özgürlüğünü engellemek için 301. maddeyi yapılandıran, tamamen Türkiyesel bir demokrasi anlayışı vardır. Sosyal Devlet anlayışından uzaklaşma çabalarıyla eğitim ve sağlığı gelir getirecek mülkiyetler içerisine katma amaçları vardır. Özelleştirme uğruna genelin pazarlandığı, feo-kapitalist bir sistem vardır. Gülünesi bir ağlama durumu vardır.

TÜRKİYE’DE ÇOCUK OLMAK
Eğitimde sözde Avrupa standartları yakalanacak diye her yıl değişen uygulamalarla çocukların beyinlerini pelteleştiren sistemler curcunası vardır. Asıl amaçları “ağacı yaşken eğmek” olanların ırkçı-gerici zihniyeti körpe beyinlere inşa etme çabası vardır. Ekonomik ayrımcılık modellerinin yaşama geçirilerek, büyük şehirlerde yetişen çocukların ilköğretim çağında, ötelenmeyi yaşayarak öğrenmeleri vardır. Eğitim sistemini iyileştirmek(!) adına elektriği olmayan köylere bilgisayar gönderen ironik yaklaşımlar vardır. Tarla işleri, çobanlık, ulaşım zorlukları, ille de yoksulluk nedeniyle okula gidemeyen çocukların yok sayılması vardır. Küçük kız çocuğunu, ev işlerinde rahat kullanabilmek için okul önlüğünün ve kitaplarının annesi tarafından yakılması vardır. Evine aş getirme telaşıyla, anne ve babalarının sisteme olan kızgınlığını, bedenlerinde büyük acılarla hisseden çocuklar vardır. Devlet kurumlarında kimsesiz çocuklara uygulanan şiddet vardır. Sokaklarda tinerle uyuşup, yaşamın şiddetine şiddet katan çocuklar vardır. Arabaların önüne ölümüne atlayarak cam silen, mendil satan, sakat bırakılan, büyükleri tarafından iliğine dek sömürülen çocuklar vardır. Çocuklarına iyi bir gelecek sağlayabilmek için varını yoğunu özel kurslara yatıran aileler vardır. Kazandığı üniversitenin harcını ödeyemeyince, yaşamı harcanan gencecik delikanlılar vardır. “Parasızlığın gözü kör olsun” diye ovunarak ağlayan analar, babalar, kardeşler vardır.

ŞEHRİN GÖZYAŞLARI
İstanbul’un varoşlarında yıkılmaya yüz tutan evlerde, mahalleleri dışında şehri tanımayan insanların yaşadıkları trajediyi yok sayıp, bu şehri 2010 yılında Avrupa’nın Kültür Başkenti yapacağız diyenler vardır. Cami yapma projeleriyle kamulaştırılan yeşil alanların gökdelenlere dönüştürülmesini düşleyen çağ dışı yaklaşımlar vardır. Bilimsel söylemlerle göz boyayıp, yeni rant alanlarının açılmasına yönelik planlar vardır. Kentsel Dönüşüm Projesi adı altında, kentte bir ayrışmanın yaratılması, toplumsal ayrışmanın mekânsal dönüşümüne yönelik çalışmalar vardır. Yasada “tarihi kent merkezleri” diye anılan yerler, aslında “kentsel sit” olarak ilan edilmişken, bunların korunmasına yönelik tek bir satır yer almayan kentsel kıyım projeleri vardır. Her yıl sokakların ihale usulü kazılmalarının yarattığı sancılı geçişler vardır. Çukurlarla boğuşan, bazen içine düşüp sakat kalan, yaşamını yitiren insanların sırtından palazlanan binlerce neo-müminler vardır. Gelişmişliği plazalar ve alışveriş merkezleriyle sınırlı bir bakış açısıyla değerlendiren, şehrin her bir metrekaresini satan, Dubai usulü gökdelenlerle şehrin tüm dokusunu bozmaya niyetli bir ruh hali vardır. Ormanları yok ederek, tümüyle oksijensizliğe mahkûm edilecek olan şehrin gözyaşları vardır

Bakan olarak görev yaptığı partiden ayrılıp, benzer düzlemde bir partiye geçen, ayrıldığı partiyi bozuk düzenin bir parçası olmakla suçlayan, adı geçen düzenin ayrılmaz bir bütünü vardır. Sağa sola vahşice bombalar atıştırıp, ölen masumların kanlarında özgürlük arayan, barış düşmanları vardır. Dünyanın birçok ülkesinde kitlesel ölümlere neden olacağı ileri sürülen “kuş gribi” konusunda, tek bir önlem alınamazken, binlerce kuşun nazi usulü yöntemlerle vahşice katledilmesi vardır. Tüm olumsuzlukları hasıraltı edip, iktidarı göklere çıkaran basın imparatorları vardır. Gelişmeler karşısında tavır koyabilecek, çözüm üretebilecek olan “sol”da ise “ne olsun, bildiğiniz gibi!” bir durum vardır. Sosyalistlerin yaklaşım farklılıkları, sosyal demokratların ise yeni parti arayışları vardır…