İçerik olarak çok önemli, basit, bilinen bir hikâyeyi anlatarak başlamak istiyorum.

“Prusya Kralı Büyük Friedrich, Potsdam Ormanları’nda gezinirken bir değirmenin bulunduğu tepenin yanında durur ve değirmenin satın alınmasını ve yerine muhteşem bir saray yapılmasını ister.

Değirmenin sahibi bulunur ve arazinin değirmenle birlikte satın alınmak istendiği söylenir. Ama değirmenci teklifi kabul etmez.

Değirmenci kralın huzuruna çıkarılır.

Kral, değirmenciye “Arazine saray yaptırmak istiyorum” der ve değerinden kat be kat fazla paralar önerir.

Fakat değirmenci satışa razı olmaz.

Kral sinirlenir ve “Sen benim Prusya Kralı Friedrich olduğumu bilmiyor musun yoksa?” diye sert çıkar.

Değirmenci “Biliyorum. Biliyorum. Senin kral olduğunu biliyorum. Ama ben de bu değirmenin ve arazinin sahibi Sans-Souci’yim” yanıtını verir.

Kral “Madem benim kim olduğumu biliyorsun, o halde zorla alabileceğimi de biliyor olmalısın. Bakalım o zaman ne yapacaksın? Benim binlerce askerim var. Senin kimin var?” der.

Değirmenci tarihe geçecek şu sözü söyler:

“Berlin’de hâkimler var. Ben de onlara güveniyorum.”

Kral bu cevap üzerine şu ünlü sözü söyler:

“Hiçbir güç, hiçbir iktidar, kral dahi olsa adaletten üstün değildir.”

Kral İkinci Friedrich bu yel değirmeninin Prusya Krallığı devam ettikçe korunmasını ister ve onun daha altında olan tepeye sarayını diker ve adını da ‘Sans-Souci Sarayı’ koyar.”

Bu hikâyeyi masada önümüze koyup buradan futbola ve VAR’a geçelim.

Futbol, bizim için spor kültürü ve kuralları içinde bir spor branşından ibaret oyun değildir. Araçsallaştırılarak farklı bir amaca hizmet eden aracı kurgu haline getirilmiştir. İster istemez, hakemlik müessesesi de bu kurgunun içinde var olarak, senkronize bir şekilde futbolun araç halinde kullanılmasına yardımcı olmaktadır. Başka bir hamlesi olamaz.
Türkiye’de hakemlik müessesesi manipülasyon kurgusu üzerine yapılanmak zorunda kalmıştır. Bu yeni bir organizma değildir. Bunun gerçek anlamda bir tarihsel süreci ve uygulaması vardır.

Gönül isterdi ki, sahada haksız duruma düşen takım ve kişiler “Riva’da hakemler VAR” diyebilecek güvende kendilerini hissedebilsinler.

Günlük yaşam içerisindeki gelişmelerin ve toplumsal davranış kodlarındaki değişimlerin her kuruma etkisi oluyor. Futbol kurumsal olarak (kurumsal olmayan futbol) bunun dışında kalması mümkün değildir.

Federasyon başkanlık seçimi, kulüp başkanlık seçimleri, MHK, Milli Takım teknik direktörü ve en alt yaş gruplarındaki antrenörlere kadar, her birim bu değişim neticesinde ve bu değişime hizmet edecek anlayışla kadrolaşıyor. Burada herhangi bir liyakat aramanın anlamı ve önemi yoktur.

Artık böyle bir düzen içeresinde, küresel bir oyun olan futbol adına bir gelişimden veya başarıdan söz etmek anlamsız olur.

Kurgudaki para o kadar büyük ki, hak etmeyen oldukça fazla kişi bu gelir kurgusu içerisinde verdiklerinin karşılığının çok üzerinde maddi kazançlar elde ediyor.

Paranın girdisi ve çıktısı hiçbir zaman sorgulanmayan bu ortamda, herkes bu sürecin içine girip nemalanmak istiyor. Herhangi bir futbol kaygısından bahsetmenin anlamı bile olmuyor.

Hakemlik kurumu da böyle bir yapı içerisinde ‘var olmanın dayanılmaz hafifliği’ni yaşıyor. Bu kadar manipüle edilmiş bir oyun üzerinde, sahanın içinde veya VAR’ın başındaki hakemlerin hangi kaygıyla maçı yöneteceklerini tahmin etmek çok zor olmasa gerek. Sıkıntıları büyük.

Maçı yönetmekle idare etmek farklı şeylerdir!

Kuruluş olarak VAR bir hukuk sistemidir. Sahadaki adaleti sağlamak üzerine kurgulanmıştır. Sahada adalet sağlandığı zaman oyunun kalitesi de artar. Sporcunun eşit şartlarda oynadığını hissetmesi rekabet gücünü artırır. Kaygı, artık sadece futbol üzerine olur. Dünya Kupası’nda olduğu gibi…

Bizim açımızdan ise, ülkedeki hukuk yapısı içerik olarak ne ise futbol da bundan nasibini alır. Başka bir anlam yüklemenin de manası olamaz.

Kişileri de suçlamak haksızlık olur. Sadece konforunu koruma üzerine yaşam beklentisi olan ülke insanlarından başka bir kaygı taşımaları beklenemez, fabrikada, okulda, işyerinde, sahada, salonda... Haliyle, içinde bulundukları koşullara uyum sağlamaktan başka çareleri de olmaz. Bu bir düzen alıştırmasıdır.

Gerçek olan ve bizim için ibretlik olan ise, hâlâ Berlin’de hâkimlerin olması.