Ana akım medya tarafından nedenini bilemediğim bir şekilde sürekli gündemde tutulmaya çalışılan Aleyna Tilki isimli kadının paylaştığı bir tweet geçenlerde önüme düştü. (gördüm kelimesinin yeni hâli.) Tweetinde “Benim varlığım kendi dikkatimi bile dağıtıyor. O yüzden sizleri anlıyorum” diyordu. (Şöhretlerin en çok bu hallerine bayılıyorum. Çünkü Tanrılara kurban edilmeden önce kendisine her türlü sınırsız yiyecek ikram edilen kurbanları hatırlatıyor bana.) Her popüler kültür temsilcisinin attığı tweet’e olduğu gibi bu tweet’in altına da her türden insan her türden şeyi yazmıştı. Dalga geçen, küfreden, aşağılayan, öven vs. Aslına bakılırsa Tilki’nin bu söylediklerinde ciddi bir durumun –bilinçli ya da bilinçsiz- varlığı söz konusuydu.

Artık her şeyde olduğu gibi popüler kültürde de ciddi bir değişim ve dönüşüm var ve Tilki’nin sözleri büyük olasılıkla bilmeden bu dönüşümü güzel bir şekilde özetlemişti. “Şöhretin insanı bozduğu” yönündeki genel geçer söz değil bahsettiğim. Şöhret denilen şeyin insanı olduğundan başka bir hale sokmasının dışında bir şey bu. İnsanın kendisini bile tanıyamayacak derecede değiştiren ve adeta o kültürün esiri haline getiren bir süreç de değil. Başka bir durum söz konusu. “İlkel” kabilelerin (filmlerden hatırlayınız) önce tanrılaştırdıkları sonra da kurban edip öldürdükleri -belki de yedikleri- insanları hatırlayınız. Bu kurban eden kitle geçmişte/ilkel kabilelerde, insanlığın tarihi bir döneminde kalmadı. Bu kitlenin varlığı devam ediyor. (O nedenle ilkel kelimesini tırnak içinde yazdım.) Çünkü insanların tanrılaştırıldığı sonra da kitleye kurban edildiği süreçler farklı şekillerde olsa da hala devam ediyor. Tilki de bu sürecin içerisinde. Artık popüler kültürün içerisinde ve bir şekilde “şöhret.” Bu şöhretin bedeli ise çok basit. Kitle tarafından, kendini yok etme pahasına sevileceksin. Ta ki o kitle seni yiyene/öldürene kadar... Ancak demek istediğim ve Tilki’nin sözlerinden çıkardığım şey bu da değil. Bunların hepsi popüler kültürün zaten yaptığı şeylerdi ve örnekleriyle önümüzde duruyordu.

Belki de bu sözlerin ne anlama geldiğini tartmadan önce şu iki soruya cevap vermek gerekiyor. Hala birilerini özlüyor muyuz? Hala birilerini seviyor muyuz? Kuşkusuz bu iki soruya olumlu cevap verecek (bu yazıyı okuyan) binlerce insan çıkacaktır. Soruyu genişletelim ve özellikle yaşı kemale ermeye başlamış olanlara (orta yaşı geçmişlere) gelsin bu ikinci soru: Eskisi gibi özlüyor muyuz? Eskisi gibi seviyor muyuz? Muhtemelen olumlu cevapların bir çoğu olumsuza dönüştü. “Eski bayramların bile tadının kalmadığı” bir dünyada sevmek, özlemek ve benzeri kelimeleri daha az kullandığımız doğrudur.

Gevşeyen ilişkilerin ve bağların ortasında tehlikenin sadece insanlar arasında zayıflayan bağlardan, azalan saygıdan, karşıdakine ve topluma verilen değerin azalmasından kaynaklandığını düşünüyorduk. Oysa Tilki’nin söylediği cümledeki gerçeklik bütün bunların üzerinde ve daha acı. Tilki’nin cümlesindeki keramet de burada: “Benim varlığım kendi dikkatimi bile dağıtıyor.” Tilki de diğer herkes gibi kendisini temsil etmiyor. O artık kendisinin bile dokunamadığı bir imgeden ibaret. Basit bir imge. Kendisini başkasının gözünden görmek zorunda kalan, kalacak olan bir simülasyon. Artık, tıpkı onun gibi, çoğu kimse de kendisini temsil edemez durumda. Gevşeyen bir ilişkiden, azalan bir sevgiden ve duyulamayan özlemlerden daha tehlikeli olan şey bu. Artık insanın kendisi dışında her şeyi temsil ettiği, kendisine ulaşmasınınsa neredeyse imkansız hale geldiği yeni bir çağ bu. “Aradığınız kişiye şu anda ulaşılamıyor” cümlesindeki kişi her daim kendimiziz. Ulaştığımız ve dokunduğumuz başkaları kadar kendimize dokunamıyoruz. Bu, “şöhret” olanlarda daha çok, daha sık ve daha acımasız bir hızla gerçekleşiyor elbette.

İnsan artık açık bir simülakra’dır. Kendisinden kopuk, kendisini değil ama imgesini temsil eden bir varlıktır. Artık insanın kendisi değil, kendisi adına temsil ettiği imgesi hakikat halini almıştır. Aleyna Tilki’nin sözlerindeki farkındalık budur.

Peki o bu farkındalığın farkında mıdır? Sanmıyorum. Çünkü yaşı zaten bunu anlamak için epey küçük. Acınacak kadar mı küçük? Evet acınacak kadar küçük. Peki ona mı acınacak kadar küçük? Hayır onun yaşı, ona değil, bu topluma acınacak kadar küçük.