Varlık Dergisi Eylül ayında "Benlik Arayışı Olarak Yoga" başlığıyla raflardaki yerini alacak

Varlık Dergisi Eylül sayısı yayımlandı

Varlık Dergisi Eylül 2018 sayısı ile okuruyla buluşuyor. Varlık Eylül dosyası yoganın, yoga pratiğinin, yoga yoluna girişin anlamını; beden ve ruh ikiliği karşısında üstlendiği rolü konu ediniyor. Çağımız hem zihinlerin hem de bedenlerin kapitalist denetim ilişkilerinin odağı olduğu bir çağ. Ruhu besleyecek kültürel ürünler ruhu fakirleştiriyor, yaşam kazanmak için yapılan işler ruhu da bedeni de kötürümleştiriyor. Kentin kentli için yaşanamaz hale geldiği bir çağda, ilişkiler derinlik yoksunluğu çekiyor, günlük yaşamın koşuşturmacası insan yaşamının içine düştüğü boşluğu körüklüyor.

Julia Kristeva Ruhun Yeni Hastalıkları kitabında çağımız insanının temel sorununun bir ruh eksikliği çekmesi olduğunu yazmıştı. Modern insanın psişik aygıtının bozulmasından mustarip olduğuna dikkati çekmişti. Biliyoruz ki çağımızda inanç sistemleri radikalleşerek insana faniyken elde edemediği mutluluğu öte dünyada bulmayı öneriyor. Zihinler katılaşıyor, bedenler dinî savaş aygıtlarına dönüşüyor. İnsan kendi türünden diğerlerinin varlığına tahammül edemez hale geliyor.

Bu saptamaların ışığında Varlık Eylül dosyasının ilk yazısı Yeşim Ceren Çapraz’a ait. “Yogayı Spinoza ile Düşünmek” başlıklı yazı nasıl olup da maddi ve sınırlı bir beden, maddeden bağımsız esnek bir zihin üzerinde etkili olabilir, zihin ve beden uyumunu yoga ile sağlamak mümkün mü gibi sorulara cevap arıyor. Yazıda önce Descartesçı beden ve zihin ayrılığı ele alınıyor, ardından yoga öğretisinin beden kavrayışı Spinoza’nın bedene dair düşüncesiyle birlikte tartışılıyor.

Dosyanın ikinci yazısı birçok Türk filminin ve televizyon dizisinin senaristi ve yoga eğitmeni Gül Dirican’ın. “Zaten Öyledir” başlıklı yazısında Dirican kendisini yoga pratiği ve eğitmenliği açısından anlatıyor. “Sen okyanusta bir damla değil, bir damlaya sığmış okyanussun” deyişine bağlı kalarak, yoganın anlamını öznel bir dille aktarıyor.

Sekiz yıldır yoga eğitmenliği yapan Dilek Rodoplu ile Nilgün Tutal söyleşiyor. Rodoplu yoga pratiği ile tanışmasını, deneyimlerini ve Mayıs ayında Atina’da katıldığı Vipassana inzivasını anlatıyor.

Dosyanın son yazısı Orhan Şener’e ait. “Bir Simülasyon Olarak Instagramda Yoga İmgeleri” başlıklı yazısında Hindistan’dan yola çıkarken uhrevi bir arayışken Kaliforniya’ya geçip oradan dünyaya yayılırken bedensel bir egzersize dönüşen yoga pratiğinin sosyal medya ve Instagram’daki hallerini açımlıyor. Yazıda çağımızın iki önemli düşünürü Jean Baudrillard ile Guy Débord’un gösteri, simulakr ve hiper-gerçeklik nosyonlarıyla medyatik olguya dönüşen yogayla gösteri olgusu tartışılıyor.

varlik-dergisi-eylul-sayisi-yayimlandi-504000-1.

Editörden

"Yoga ile hemen her yerde, özellikle sosyal medyada çok sık karşılaşmaya başladık. Aslında bu Hint öğretisinin doğduğu sınırları aşıp 20 yy. başında taşındığı Batı dünyasında manevi bir arayışa cevap vererek yaygınlaşması 1960’tan sonra Hippi kültürüyle gerçekleşti. Ancak yoganın gerçekten modern insanın ruh ve beden çatışmasına son veren bir inanç sistemi olarak mı, yoksa egzersize indirgenerek mi geniş kitlelerce benimsendiği her zaman tartışılan bir konu.

Yoga ve psikoterapinin neredeyse yan yana uygulanmaya başlandığı, hatta kimilerince bir görüldüğü günümüzde yoga giyim markaları, şirketleşen yoga okulları hakkında ne düşüneceğiz? Dosyamızı yayına hazırlayan Nilgün Tutal ile tüm bu ve benzeri soruları aklımızda tuttuk, ama manevi yönüne ağırlık vererek konuya “Benlik Arayışı Olarak Yoga” başlığıyla bir giriş yapmayı, dergimizin başka bir sayısında perspektifi genişletmeyi uygun gördük. Yine de Varlık olarak eleştirel mesafemizi koruduk.

Dosyamız yazarlarından Gül Dirican gibi yogaya “ikiliğin olmadığı, ‘ben’in, egonun kırıldığı yolun yolcusu olma hali” olarak mı bakacağız? Orhan Şener gibi “yogacı dendiğinde” aklımıza “hayatın anlamını bulmaya çalışan, uhrevî, zayıf bir Hintli değil, şık taytının içinde güzel gözüken ve bundan oldukça memnun”, gösteri toplumunun bir üyesi mi gelecek? Cevabı okurlarımız verecek. Bursa’da Nilüfer Belediyesi kültür sanat-alanında birbirinden değerli işlere imza atıyor.

Belediyenin Kültür ve Sosyal İşler Müdürlüğü, Misi (Gümüştepe) mahallesinde 2017’de Fotoğraf Müzesi ve Sanatevi, 2018’de ise Edebiyat Müzesi’ni hizmete açtı. Göl Yazıevi de unutulmamalı. Bunların yanı sıra kırsal yerleşim alanlarındaki binlerce çocuğa müzik, sinema ve felsefe eğitimini ücretsiz olarak götürüyor, yine ücretsiz olarak ev kadınlarına yöneli seramik, resim, enstrüman atölyeleri açıyor. Kütüphane Müdürlüğü “Nilüfer’de Kadın Hayata Yakın” projesiyle özellikle kırsal alan kadınlarını yazarlarla buluşturuyor. Nilüfer’de beş ayrı kütüphane okurlara hizmet veriyor. Bunlar arasında en dikkat çekici olanlar: Şiir Kütüphanesi ile Çocuk Kütüphanesi. Uluslararası sanatçıların da katıldığı Müzik Festivali, Caz Festivali, Kuzgun Acar Heykel Sempozyumu ve Şiir Festivali Nilüfer’in önde gelen etkinlikleri arasında. Ayrıca belediye her yıl bir yazarı odağına alarak hakkında söyleşiler, okumalar, dinletiler, atölyeler, yarışmalar ve sergiler düzenliyor. Bütün bunları Bursa’nın bir semti yapıyor. Bu büyük çabanın başka belediyelere de örnek olmasını diliyoruz. 2017, Nilüfer’de “Orhan Kemal” yılıydı; 8-9 Aralık günlerinde Nilüfer Belediyesi Kütüphane Müdürlüğü’nün düzenlediği “Sokağın Aynası Orhan Kemal Sempozyumu”ndan Varlık dergisi için belli bir bağlamı gözeterek üç metin seçip yayın programımıza almıştık. Sırası şimdi geldi.

Gürsel Korat, İbrahim Yıldırım ve Ayşe Sarısayın imzalı bu üç denemeyi Eylül sayımızda Edebiyat Gündemi köşemizde “Orhan Kemal’in Yapıtlarında Coğrafya ve Çocuklar” başlığı altında okurlarımızla paylaşıyoruz. Ekim sayımızda buluşmak üzere."

Mehmet Erte