Herhangi bir rejimin inşası sadece siyasal yapının değiştirilmesiyle, toplumsal yapının dönüştürülmesiyle olmaz. Bu inşanın mutlak ama mutlak sacayaklarından bir tanesi de ekonomidir. Ekonominin tek adam diktası tarafından belirlenen siyasal hedefler doğrultusunda dizayn edilmesi gerçekleştirilmeden, siyasal ve toplumsal dönüşümün başarılı olması mümkün değil. Bunun için de sermayenin önce tek elde toplanması ardından da yeni rejimin bekası için, yandaşlara dağıtılması yani pay edilmesi gerekiyor.

Sadece politik olarak değil, ekonomik olarak da gücün hiçbir şekilde denetlenemeyen tek bir merkezde, tek bir adamda toplanarak yoğunlaşmasının can alıcı örnekleri yakın siyasi tarihte mevcut.

Kıta Avrupası’nda iki dünya savaşı arasında işbaşına gelen Mussoli İtalya’da, Hitler de Almanya’da benzer bir model ile kendi faşist yönetimlerini inşa etti.

Tek adam diktasına dayalı faşist rejimlerin ekonomi-politiğinin tamamlanması için Mussolini de Hitler de bir gecede kamu kaynaklarının üzerine çöktü, halkın bütün varlıklarına hunharca el koydu. El konulan varlıklar daha sonra yandaş işbirlikçi tekelci sermayeye peşkeş çekildi. İtalyan faşizmi ve Alman Nazizmi ekonomik temelleriyle incelendiğinde bu durum bariz örnekleriyle karşımıza çıkacaktır.

•••

Faşist diktatörlükle yönetilen İtalya ve Almanya’daki ekonomik-mali uygulamalarla ‘Varlık Fonu’ gaspı arasında büyük benzeriklerler dikkat çekici.

Mussolini, yönetime gelir gelmez tüm devlet varlıklarını yağmaladı. besleme basın da bu uygulamalara alkış tuttu. Otoyollardan sulama ve bataklık kurutma projesine kadar bütün kamu yatırımları büyük sermaye kümelerine peşkeş çekildi. Devlet, bankalar başta olmak üzere büyük sanayi işletmelerinin zararlarına karşı garanti oluşturan sigorta organı haline getirildi. Bir yapılanma ile kazançların büyük özel işletmelere, zararların ise devlete yüklendiği bir düzen oluşturuldu.

Büyük işletmelere akçalı yardım yapmakla görevli devlet örgütleri kuruldu. Halktan alınan vergilerin tümü bir avuç büyük endüstriciye ve bankere dağıtıldı.

•••

Hitler, akıl hocası Mussolini’nin ekonomik politikasının hemen aynısını daha kapsamlı bir biçimde Almanya’da uyguladı. Tekelci sermayeye büyük devlet yatırımlarının ihaleleri verildi. Büyük yol, bina, santral, iletişim vb. yatırımları yapıldı. Buralarda bir yandan işsizlerin düşük ücretle örgütsüz olarak çalışmaları sağlanırken bir başka yandan ayrıcalıklı büyük firmalara kolayca sermaye birikimi sağlayacak yüksek kazançlı iş alanları yaratılmış oldu.

Kruppların, Thyssen’lerin, IG Farbenlerin, Opellerin, Siemenslerin, Allianzların, AEG’lerin açık desteği olmasaydı Hitler diktatörlüğünü sürdüremezdi. Hitler’i iktidara taşıyan Alman sermayesi bütün bu desteklerinin karşılığını kısa sürede alacaktı. Alman sermayesinin en büyükleri 1935-1944 yılları arasında Hitler’e verdikleri destek karşılığında muazzam karlar elde etti. Tekelci sermayeye büyük devlet yatırımlarının ihaleleri verildi. Bu şirketler de Nazi liderlerini açıkça kârlarına ortak ettiler.

•••

İslamcı bir rejim inşasının arifesindeyiz. Yeni rejimin ekonomi-politiği için kamu varlıklarına el konulması gerekiyordu, öyle de yaptılar. Bu gaspı sadece referandum üzerinden okumak bu nedenle eksik kalır. Fatih Yaşlı hoca da yazdı, Varlık Fonu mevzunun “referandumun finansmanı”nı aşan ve doğrudan rejimle ilgili bir ekonomi-politik boyutu var. Varlık Fonu, rejimin ekonomik ayağını teşkil edecek, hedeflerini ve yatırımlarını rejimin iç ve dış politikadaki hedeflerine uygun bir şekilde belirleyecek, kaynak ve rant dağıtımı buradan yapılacak.

Yapılmak istenenler 20’inci yüzyılın ilk yarısında kıta Avrupası’nda hayata geçirilen modellerin ‘ön Asya’ya uyarlanmış versiyonu. Tonaj farklılıkları olsa da. Tepesinde tek adamın bulunduğu fiili parti-devleti rejiminin bekası ve kurumsallaşması için ekonomik gücün de tek adamın denetimine verilmesi kaçınılmazdı.

Evet, yeni ekonomi politikaları rejimin ekonomi-politiğine uygun olacak. Özelleştirmeler ona göre yapılacak, yandaş sermaye grupları buna göre fonlanacak, sermaye muazzam sermaye aktarılacak, onlar da malum vakıflara bağış yapacak, havuz medyasını fonlayacak. Tek adamın kararname çıkardığı, tek adamın bütçe yaptığı, tek adamın hazinenin patronu olduğu bir rejim arzusu. Bu kararname ile Anayasa değişikliğiyle getirilmek istenen “tek adam” yönetimine uygun bir varlık yönetimi kuruluyor.

Mussolini ile Hitler’in ekonomik ve siyasi gücü tek elde toplayarak ülkelerini nasıl da sonu felaketle bitecek bir maceraya sürükledikleri ortada. Umarız tarih tekerrür etmez!