Varlık Fonu: Kimse ne yaptığını öğrenemiyor

Berkant Gültekin berkantgultekin@birgun.net

Varlık Fonu kurulduğu günden bu yana büyük bir soru işareti. Konuyu Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nin eski
dekanı ve iktisatçı Prof. Dr. Yalçın Karatepe ile konuştuk.

Karatepe, siyasi otoritenin hiçbir sınırlama olmadan fonu kullandığını belirtiyor.

■Varlık Fonu’nun oluşturulmasının ardından teorik açıdan fon hakkında bilgi veren video hazırlamıştınız. Videoda, devletlerin elinde bulundurduğu fazla kaynakların heba olmaması için varlık fonlarına devredildiğini belirtmiştiniz. Ancak insanların kafasında Varlık Fonu’na dair hâlâ ciddi bir belirsizlik var. Türkiye’de kurulan Varlık Fonu’nun oluşturulma amacını güncel gelişmeler ışığında nasıl izah edebilirsiniz?
Türkiye Varlık Fonu, 15 Temmuz Darbe Girişimi’nden 15 gün sonra Meclis’e sunulan bir torba yasaya konulmuş teklifin kabul edilmesiyle, 19 Ağustos 2016 tarihinde 6741 Sayılı Kanun'la kurulmuştur. Öncelikle bu fonun kurulmasının zamanlaması çok ilginç; ülke bir darbe girişiminin derin travmasını yaşarken, ülkede olağan üstü hal ilan edilmişken, adeta kamuoyundan gizlenir gibi çıkarılmış olması bana ilginç geliyor. Her ne kadar bu fon o tarihte kurulmuş olsa da, bu fonun kamuoyunun dikkatini çekmesi 5 Şubat 2017 tarihinde kamunun elinde kalan ne kadar varlık varsa bunların fona aktarılmasının haber olması ile olmuştur. Başta Ziraat Bankası olmak üzere, THY, Botaş, Halkbank, Borsa İstanbul, Çaykur gibi devlete ait kurumların devredilmesi ile toplum bu fonu merak etmeye başlamıştır ve bu merak hâlâ devam etmekte ancak tatmin edici bir karşılık bulamamaktadır.

Varlık fonları dünyanın değişik ülkelerinde 50’li yıllardan beri görmeye alışık olduğumuz bir yapıdır. Bu fonlar, genellikle, bir doğal kaynağa bağlı olarak elde edilen ve harcanmayan gelirin, yani bütçe fazlasının, gelecek kuşaklara verimli bir şekilde aktarabilmesi için kurulmuş finansal yapılardır. Bu fonların en büyüğü Norveç Emeklilik Fonu'dur ve bu fonun büyüklüğü 950 milyar doların üzerindedir1. Norveç’in nüfusu yaklaşık 5 milyondur. Mevcut fonu tasfiye edip vatandaşlarına dağıtsa, Norveç hükümeti kişi başına 190 bin dolar para öder.

Zaman içerisinde, önemli dış ticaret fazlası veren ülkeler, örneğin Çin, dış ticaretten elde ettikleri dövizleri verimli bir şekilde yönetebilmek için bu tür fonlar kurmuşlardır. Dolayısıyla bu fonların kuruluş gerekçelerine baktığımız zaman temelde ihtiyaç fazlası kaynakları değerlendirmek üzere kurulduklarını görüyoruz. Türkiye’de ise durum bundan tamamen farklıdır; Türkiye hem bütçe hem de cari işlemler açığı vermektedir. Yani bir yerde değerlendirebileceği bir kaynağı bulunmamaktadır. Madem bir kaynak yok, o zaman bu fon neden kuruldu?

1 Ağustos 2016 tarihinde TBMM’ne sunulan Varlık Fonu kurulmasına ilişkin kanun tasarısında bu fonun kurulmasına ilişkin gerekçe ayrıntılı olarak yazılmıştır. Burada belirtilen gerekçelere baktığımızda fonun her tür projeye kaynak sağlanması, finansal piyasalara istikrarı sağlamak adına müdahale edilmesi ve kaynakları kullanarak “yasal ve bürokratik kısıtlamalara bağlı olmadan” yatırımlarda bulunması olarak sıralanmıştır. Bu gerekçeler de göstermektedir ki bu fon aracılığıyla, kamu kaynakları denetim mekanizmalarının dışına çıkarılmakta, finansal piyasalara manipülatif müdahalelerde bulunmanın önü açılmakta ve siyasi otoritenin herhangi bir kısıtlamaya tabi olmadan şirketleri, yatırımları ya da projeleri istediği şekilde finanse edebilmesi mümkün hale getirilmiştir. Gerekçede, ayrıca, bu fonun “dış politikanın önemli bir enstrümanı olarak Türkiye’nin uluslararası arenada daha fazla söz sahibi olmasına katkı sağlayacağı” belirtilmiş olsa da bunun nasıl olacağını ben anlamadım.

Kanunlardan muaf
■Varlık Fonu her türlü ticari yatırımı ve finansal faaliyeti yapabilme olanağına sahip bir kuruluş. Ancak pek çok mevzuata tabi değil. Sayıştay bile denetleyemiyor. Yiğit Bulut gibi, Fon’da görev yapacak pek çok isim de hukuken yaptıkları işlerden sorumlu tutulamıyor. Yani tam bir kapalı kutu. Bu tür kuruluşlar, ülkenin geleceğini ekonomik ve siyasal bakımdan nasıl etkiler?

6741 sayılı Kanun'a baktığımızda, Varlık Fonu’nun mevcut tüm kanunlardan muaf, gelir yaratma ve harcamaları açısından kamu denetimine kapalı, “paralel bir hazine” yaratmak amacıyla kurulduğunu anlıyoruz. Daha açıkça ifade etmek gerekirse, (a) bu fon istediği her tür finansal işlemi yapabilecek(SPK mevzuatına tabi olmadan); yurtiçinde ve yurtdışında borçlanabilecek, finansal ürünler ihraç edebilecek, mevcut finansal ürünlerde pozisyon alabilecek vs, (b) istediği her tür projeye finansman sağlayabilecek. Varlık Fonu bütün bunları yaparken biz hiçbir şey soramayacağız. Kurulduğu günden beri fonun ne yaptığını bilmiyoruz. Örneğin, Savunma Sanayi Müsteşarlığı’nın 3 milyar liralık kaynağı bu fona aktarıldı ve bu para hiçbir zaman fonun web sitesinde yer alan portföyde gösterilmedi2. Bu paranın neden alındığını, eğer kullanıldıysa nerede kullanıldığını, kullanılmadan iade edildiyse, başlangıçta neden alındığı gibi sorularımızın hiçbirisi yanıtlanmamaktadır.

Bu fonun kamusal denetime tabi olmadığını söylediğimizde, bağımsız denetime tabi olduğu ve ayrıca Başbakan(artık Cumhurbaşkanı olacak) atanacak denetim elemanları tarafından denetleneceği hatırlatılıyor. Ancak şunu belirtmek gerekir, bağımsız denetim, Sayıştay gibi, bir yerindelik denetimi değildir, sadece kayıtların doğru olup olmadığı denetimidir. Üstelik Başbakan tarafından atanacak denetçilerin de bağımsız denetim standartlarında denetim yapması kanuna bağlanmıştır. Diğer bir ifade ile, iç denetçiler de yerindelik denetimi yapamayacaklardır. Dolayısıyla fon tüm finansal hareketleri açısından kapalı bir kutudur. Fonun bu yapısı ve fon yönetimine atanmış olanların yaptıkları işler ve aldıkları kararlara ilişkin kamusal sorumluluklarının olmaması, fon kaynaklarının kullanılması sırasında kamu menfaatlerinin nasıl gözetileceği konusunda ciddi soru işaretleri doğurmaktadır.

■Ülkenin ulusal birçok varlığı, toplum adına denetlenemeyen ve şeffaf olmayan bir fona devredildi. Bu fonu kontrol edenlerin, kendi siyasi partilerine burada bulunan varlıklarla menfaat sağlamasını engelleyen herhangi bir sınır var mı? Böyle bir menfaat sağlandığında, hesabını hukuki olarak kim verecek?
Fonu kontrol edenlerin kendi siyasi tabanlarına menfaat sağlamasını önüne geçecek hiçbir sınırlama bulunmamaktadır. Şunu hatırlatmakta yarar var, bu fonu mevcut kanunu ile değerlendirdiğimizde sadece kamu yatırımlarını finanse etmekle sınırlı olmadığını görüyoruz. Fonda toplanan kaynaklar özel sektör şirketlerine yatırımda ve bu şirketlerinin projelerinin finansmanında da kullanılabilir. Bu konu Meclis’e gönderilen kanun gerekçesinde açıkça yazılmıştır. Söz konusu gerekçede belli alanlardaki “yerli şirketlerin sermaye ve proje bazlı desteklenmesi, küresel oyuncu olmalarının sağlanması” açıkça vurgulanmıştır. Şimdi soru şu, fona bu amaçla başvuran şirketlerden hangileri desteklenecektir? Bu fonlama objektif kriterlere göre mi yapılacaktır, yoksa fon yönetiminin insafına mı bırakılmıştır? Mevcut düzenleme burada tüm yetkiyi, hiçbir sorumluluk yüklemeden, doğrudan fon yönetim kuruluna bırakmıştır. Varsayalım ki bu kapsamda fonun ortak olduğu bir özel şirket battı. Bu durumda siz kimseye hesap soramazsınız. Bu fonlar aracılığıyla yandaş şirketlere hem ucuz (ya da sıfır maliyetli) fon sağlayarak rakiplerine karşı avantaj sağlanabilir, hem de finansal açıdan zorda olanlara “sermaye desteği” adı altında ortak olarak finansal olarak desteklenmesi sağlanabilir.

Dış borcumuz 432 milyar dolardan fazla
■Geçen günlerde Varlık Fonu’nun yabancı bankalardan kredi alacağı gündeme geldi. Bu paranın ülkenin “yok denilen” dış borcunu ödemek için alındığı yönünde görüşler dile getirildi. Siz bu kredi hamlesini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Öncelikle şunu belirtmek isterim ki, Türkiye ciddi şekilde dış borcu olan bir ülkedir. Türkiye’nin dış borcu, Hazine verilerine göre 432 milyar doların üzerindedir. Bu borcun dünyanın değişen ve gittikçe zorlaşan finansal koşullarında nasıl çevrileceği ciddi bir sorundur. Geçen hafta Almanya’nın kamu finans kurumlarının Türkiye’ye kaynak kullandırmayacaklarına ilişkin açıklamalar, diğer Avrupa ülkelerinin de benzer bir uygulamaya gitme ihtimalini ortaya çıkarmış ve Türkiye’nin yakın gelecekte finansman ihtiyacını karşılamakta zorlanacağına ilişkin beklentileri oluşturmuştur. Bunun etkisini kurların hareketinde de görüyoruz.

Basına yansıdığı kadarıyla Türkiye Varlık Fonu, Çin’den 5 milyar dolarlık bir kredi almak için girişimlerde bulunuyormuş. Öncelikle şunu hatırlatalım; bağımsız bir ülkede finansal açıdan en sağlam kurum o ülkenin hazinesidir. Ülkede bulunan hiçbir kurumun finansal gücü o ülkenin hazinesinden daha yüksek olamaz. Bunu kredi derecelendirme notu açısından düşünürsek, ülkedeki hiçbir şirket o ülkenin hazinesinden daha yüksek bir kredi notuna sahip olamaz. Dolayısıyla, borç stokunun çevrilmesine katkı sağlamak için fonun faaliyet göstermesi, akılcı değildir. Şimdi hal böyle iken, “kaynak yaratmak ve bunları büyük projelerde kullanmak” üzere kurulmuş bir fonun yurt içinde ya da yurt dışında hazineden daha düşük maliyetle borçlanması mümkün olmayacağı açıktır. Daha yüksek bir maliyetle kredi kullanmanın kamusal faydası ne olacaktır?

Bulunacak bu kaynaklar hangi projelerin finansmanında kullanılacak? Türkiye’de son yıllarda çok fazla artan Kamu Özel İşbirliği (KÖİ) yatırımları finanse edilecek mi? Mesela 3. Havaalanı'nı yapan konsorsiyuma fon sağlanacak mı? Eğer sağlanacaksa burada ki “özel” işbirliği nasıl ortaya çıkacak? Hangi maliyetle bu fon sağlanacak? Bütün bu sorular yanıtsız kalacaktır, çünkü kurulan yapı “özel şirket” statüsünde olduğundan bu tür bilgilerin tamamı “ticari sırdır” denilerek halktan gizlenecektir.

1https://www.swfinstitute.org/sovereign-wealth-fund-rankings/
2http://turkiyevarlikfonu.com.tr/TR/Portfoy/5

***

Kimdir?

varlik-fonu-kimse-ne-yaptigini-ogrenemiyor-374652-1.

Prof. Dr. Yalçın Karatepe, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde öğretim üyesi olarak başladığı akademik kariyerinde 2009 yılında profesör unvanı aldı. Kısa süre sonra ise fakültenin dekan yardımcısı oldu. 2011 yılında yapılan dekanlık seçimini kazanan Karatepe, 2014’e kadar SBF Dekanı olarak görev yaptı. Karatepe, 2014 yılında dekanlık seçimlerinin normal olmadığını belirterek, görevinden istifa etti.