Pazar günü oturdum, dedim söz verdim bu hafta bir maç izleyeyim de maç yazısı yazayım. Habire romantikmişçesine futbol yazılarıyla nereye kadar. Açtım Altay – Fenerbahçe maçını. Nasıl hazırım ama, önümde not kağıdı falan var çok ciddiyim. İlk 10 dakika geçti notlar alıyorum. “Organize atak henüz yok, Fenerbahçe Altay savunmasını göbekten arkaya atılan toplarla geçmeye çalışıyor.” “Altay henüz savruk, uzun zaman sonra ilk büyük maçı oynamanın getirdiği heyecan istek ama onlara bağlı bir acelecilik ve beceriksizlik var.” Bak bak notlara bak… Sonra altına “dövme buğday, keçi eti…”falan diye bir şeyler yazmışım. Keşkek yapıcam annemleri ziyaretimde. Sonra Bobo çizmişim bir tane. Akabinde anlamsız karalamalar. 20. Dakika notları yazmışım. Altı boş. “Ferdi” yazmışım mesela sebepsiz. Kendime hatırlatma mı artık neyse bilmiyorum. Bir ara duvara bakarken yakaladım kendimi. “İlk şut!” diye bir şey yazmışım ama dakikası yok. Demek ki 20. Dakikadan sonra. Muhtemelen de baya bir sonra… İlk yarının bittiğini ise dolabı açmış yutmalık bir şeyler bakarken spikerin “..ve ilk kırkbeş dakika sona eriyor” anonsuyla farkettim.

Devre arası olunca eşimin yanına gittim. Masterchef izliyor. Dur dedim devre arasında buna bakarım. Tunahan Ezine’den muhallebi yapmış üstüne domates sosu gibi bir şey. Fesleğenli falan… Yaratıcı bir tatlı. Dedim güzel. Hamza diye bir yarışmacı var “İnşallah elenir” iç sesiyle yaptığı yemeğin tadımını izledim, güzeeel… Şefler de beğenmedi. Mehmet şef zaten beğenmeyince belli ediyor çok. “Bakıcaz!” dediği zaman %90 beğenmiş oluyor. Ama bazen değişik bir tonlamayla “bakıcaz” dedi mi %10’luk kısma giriyorsun demek. Hamza’ya da öyle dedi. O tonlamanın anlamı şu; “Yani kötü bir yemek ama bakıcaz senden daha kötüsü var mı? Yoksa yandın evladım…” Hamza ama tabii anlamadı. Belki de anlamıştır. Bilemiyorum, o çocuğun bakışlarından anladı mı anlamadı mı, orada mı değil mi anlaşılmıyor… Neyse sonra Görkem, Hamza ve Tahsin son üçlüye kaldı. Dedim “Olm Hamza sen gidersin…” gitmedi. Oluyor öyle şeyler. “Bazen çok istiyorsun iyi pozisyonlara da giriyorsun ama o top kaleye girmiyor. Geçemedik Hamza’yı. Artık önümüzdeki maçlara kısmet…” derken maçın 2. yarısı aklıma geldi.

“Ve doksan dakika sona eriyor. Fenerbahçe, Altay deplasmanından 3 puanla dönüyor” anonsu eşliğinde maçın en azından bitişini yakalamış bulundum. Anladığım kadarıyla Fener 2. yarıda 2 gol bulmuş ve maçı kazanmış. Denizli hocama üzüldüm. Maç notlarımın altına “Keşkek’i boşver yaa mangal yaparız” yazdım. Masterchef’ten futboldan daha çok zevk aldığım karanlık bir dönemindeyim sanırım hayatımın. Ama seyirciden hala mutluluk duyuyorum. İzmir’de tribünleri dolu Altay taraftarını coşkulu görünce hoşuma gitti. Maça gitmeyeli de baya oldu. Bir ara 1. FC. Union Berlin maçına gideyim de hasretim dinsin diye düşündüm. Kim bilir belki futbolu da yeniden severim. Bizim lige bakınca pek sevme imkanın kalmıyor çünkü…

Bugün de yazı yazıcam. Notlara baktım “lan bundan bir yazı çıkar mı acaba?” derken Ferhan Şensoy’un bu diyarlardan gittiğini öğrendim. İyice tadım kaçtı. Pandemi, mandemi derken sahnelerden uzaktı ama hiç değilse Podcast’leriyle bize anlam katıyordu. Bazen böyle oluyor, çok istiyorsun müsait pozisyonlara da giriyorsun tam gol atıcam derken hayat sana gol atıyor. Sana da “Varsayalım Ferhan Şensoy ölmedi, varsayalım biz de futbolu hala seviyoruz…” demek düşüyor.