Suruç Katliamında yitirdiğimiz arkadaşlarımız Gazi’de defnedildikten sonra, minibüse binip birlikte geldiğimiz arkadaşların mezarlıktan çıkmasını bekliyoruz bir süre. Minibüsün ön koltuğunda iki abla Kürtçe konuşuyor. Yanımızdaki arkadaş soruyor; “Abla ben Kürtçe öğrenmek istiyorum, nasıl etsek?”

Abla, mezarlıktan çıkan kalabalıktan gözünü ayırmadan; “Günlerden başlayalım” diyor. “Yekşem; pazar, birinci gün demek. Duşem; pazartesi, ikinci gün. Seşem; salı, üçüncü gün. Biz günleri sayılarıyla söylüyoruz. Bizim günlerimiz sayılı olduğu için...”
Mezarlığa bakıp susuyoruz.

Abla biraz durup ağır ağır sürdürüyor; “Sonra dördüncü, beşinci gün; çarşem, perşem...” bizim arkadaş, “Çarşamba, perşembe” diyor. “Onlar bizde de aynı.”

Abla cevap veriyor: “Bizim günlerimiz hep çalındığı için...”

Bir haftadır gün sayıyoruz; Cizre’de sokağa çıkma yasağında birinci gün, Cizre’de sokağa çıkma yasağında ikinci gün; yekşem, duşem, seşem, çarşem, perşem... Ben bu yazıyı yazarken altıncı gün; yani în.

Bir haftadır, evden çıkamadığı günlerini saydığımız insanları günleri sayılı hale getirip ölü sayısına dönüştürüyor devlet.

Çocuklara ateş açılıyor. Evler taranıyor. Minarelerden ateş ediliyor. Vurulup yanmaya başlayan evleri söndürmeye gelen itfaiye ekiplerine; ateşi söndürmeye gelenlere, ateş açılıyor. Elektrik yok, su yok, ekmek yok, iletişim engelleniyor, internet kesik...

35 günlük bebek öldü. Sokağa çıkma yasağından dolayı ambulans gelmediğinden... Yaşlılar saldırılara dayanamayıp, kalp krizi geçiriyor, ambulans? Tınne... Ölüyorlar.

Sokağa çıkma yasağına karşı tencere tavayla ses veren çocuklar var Cizre sokaklarında... Yahut sadece kapı önüne çıkıp oynayan... Cemile Çağırga. Sokaktayken kalbinden vuruluyor. Sokağa çıkma yasağından dolayı gömülemiyor. Annesi, kokmasın diye evladını derin dondurucuya koymuş.

Küçük yerlerde derin dondurucu genelde kurban için alınır. Bu çocuk neyin kurbanı?

Cizre’de bir çocuk üstüne minare figürleri olan örtü örtülmüş derin dondurucuda gömülmeyi beklerken minarelerden çocuklara ateş ediyorlar...

Ne diyordu Erdoğan; “Çözüm süreci buzdolabında.”

Cemile’nin naaşı, valilik izniyle buzdolabından çıkarılabildi.

Cizre sokaklarında kadınlar; cenaze defnetmeye giderken öldürülmemek için ellerinde beyaz bayraklarla yürüyorlar.

Yedi çocuk annesi bir kadın: Meryem Süne. Evinin önündeyken polis vurdu. Ambulansa izin yoktu. Öldü. Sokağa çıkma yasağından dolayı gömülemediği için buz dolu şişelerle bedeni muhafaza edilmeye çalışıldı.

Ne demişti Erdoğan; “400 vekil verin, bu iş huzur içinde çözülsün.”

Şimdi? Nasıl ölelim abime?

‘Vasati 40 çöp’ yazardı eskiden kibrit kutularının üstünde. Şimdi vasati 400 çöp için kibritler ateşleniyor, silahlar ateşleniyor.
Evler yakılıyor, parti binaları yakılıyor...

Seçim yaklaştıkça savaş ortamını daha da körüklüyorlar. Cizre’den Dağlıca’ya... Evlatlar anket sonuçları değişsin diye feda ediliyor.
Askerler ölüyor, “vatan sağolsun” demeyen babalar karaktersiz ilan ediliyor. Devlet erkanı acılı babalarla poz verme derdinde. Babasız kalmış çocuklarla maç izleyip ‘milli coşku’ resimleri vermeye çalışıyorlar.

“Bildiğin Gibi Değil, ‘90’larda Güneydoğu’da Çocuk Olmak” diye bir kitap basılmıştı yıllar önce. Yenisinin temelleri atılıyor şimdi; bildiğin gibi değil, 2015’te çocuk olmak...

Xêro Abbas; Oy Zemano şarkısında şöyle diyor:

“Kî ji min bir xewnê şeva
Kî kuşt kenê li ser lêva
Kî roja me bire ava
Hoy zemano hoy zemano

Kim aldı benden gece rüyalarımı
Kim öldürdü dudaklardaki gülüşü
Kim batırdı güneşimizi
Oy zaman, oy zaman
...

Zemanekî bi xap û fena
Me dikuje dîsa dikene
Dibê ma hîn wekî min hene
Hoy zemano hoy zemano

Kandırmaca ve kötülüklerle dolu bir zaman
Bizi öldürürken yine gülüyor
Hâlâ da diyor ki: ‘Var mı ben gibisi?’
Vay zaman, vay zaman”

Şimdi zamanı çıkarları için kullanmaya çalışanlar, kendi devri bitmesin isteyenler; bizi öldürürken yine gülüyor, hâlâ da diyor ki: “Var mı ben gibisi?”