Sosyal medyada sık sık paylaşılan heykeltıraş Bobbie Carlyle’a ait, bir elinde çekiç, diğerinde keski, kendi çabasıyla şekilsiz taş kütlesinin içinden çıkmaya çalışan erkek figürünün görseline bir kez daha denk gelince dayanamadım, sordum. Michelangelo’yu beklemek yerine, insan kendini bir heykeltıraş gibi yontabilir mi ya da kendine biçim verebilir mi? Modern zihin, böyle kahramansı şeyleri sever; çünkü modern olmak, sadece dünyayı değiştirmeyi değil, bedenini de yeniden biçimlendirmeyi arzulamaktır. Gömülü olduğu şekilsiz, kimliksiz kütleden ayrılmaya ve kendine bir şekil, kimlik vermeye çabalayan figüre bakınca, hele özgürlükçü bir çevrede yetişmişseniz büyülenmemek elde değil. Gömülü olduğunuz kitle, otoriter anlayışların yekpare mermer olarak tanımladıkları bir kitleyse şayet, bireysel niteliklerinizi yontarak bu kitleden kopma çabanız gerçekten kahramansı bir davranış olarak takdir edilecektir. Ancak kitleden koparak farklılaşmaya çabalayan figürün, sanıldığının aksine özgürleşmediğini, başka bir kitlenin, tüketici kitlesinin içine yerleştiğini düşününce de hayal kırıklığına uğrayabilirsiniz. Kaslı bir bedene sahip figür, belli ki steroidlerin, protein tozlarının bol bol tüketildiği vücut geliştirme salonlarında biçimlendirilmiştir. Kapitalist kültür metalar üzerinden farklılaşmayı teşvik ettikçe, tüketerek farklılaştığını düşünenler, ne yazık ki vasattan kaçamıyor. Farklı bir tüketim segmentinde, yine bir kibrit kutusu içindeki vasati kırk çöpten birisiniz.

***

Anlam, her zaman vasata, yani ortama tabidir ve bir sözcüğün anlamını nasıl bağlamı biçimlendiriyorsa, bedenleri ve zihinleri de yerleştikleri bağlam belirliyor. Kimse kendi iradesiyle kendini biçimlendirdiğini iddia etmesin! Sık sık anlamsızlığa düşüp anlamın peşine düştüğünüze göre ya içine gömüldüğünüz bağlam yıkılmıştır ya da bağlamdan sıdkınız sıyrılmıştır. Kapitalizm, doğası gereği yıkıcıdır. “Her yaratıcı edim, bir yıkımla başlar” düsturu sadece modernist sanatın değil, bizzat kapitalizmin de yolunu aydınlatıyor. Ve tıpkı tanrının, “ışık olsun” dediği an, evreni yaratması gibi, kapitalizm de “yıkım olsun” dediği an, yeni evrenler yaratıyor. Savaşlar, kentsel dönüşümler, doğal ya da yapay felaketler kapitalizmin yaratıcı yıkım projesine dâhildir. Ve diyelim ki gömülü olduğunuz bağlamdan sıdkınız sıyrıldı ve yasa koyucunun “yapma!” dediğini inadına yapmaya karar verdiniz. Bağlamın aleyhine eyleme geçseniz bile, çok geçmeden kapitalizmin yaratıcı yıkım projesine dâhil edildiğinizi göreceksiniz. Çünkü yasanın iki yüzü vardır. Bir yüzü, yasa koyucudur ki Lacan’a göre Kant ile temsil edilir, diğer yüzü yasayı ihlal edendir ve temsilcisi Sade’dır. Anlamınız yine kibrit kutusu tarafından belirlenmiştir.

***

Yakılıp hızla tüketilen ve yeniden üretilen, ambalajlanıp piyasaya sürülen vasati çöplerden birisiniz. Kibrit kutusu çokluğu içeriyor. Kırk sayısı bu coğrafyada, Taocuların on bin varlığı gibi, çokluğu ifade eden sembolik bir sayıdır. Dini metin ve söylemlerde sürekli karşımıza çıkan kırk, aynı zamanda kutsaldır. Ve eğer çokluk kutsallaştırılmışsa bilin ki iktidar, üzerinde yükseldiği zemini sağlamlaştırıp pekiştirmek mecburiyetinde olduğu içindir. Kim ister ki oynak bir zeminde her an devrilme tehlikesiyle yaşamayı? İktidar hiç istemez; tek istediği, inşa ettiği hiyerarşik kulenin sonsuza kadar ayakta kalması: “Ey çokluk! Kutsalımız; her şey değişse de değişmeden kalan, sarsılmayan mermer kaidemiz; varlığımızın dayanağı”. Ve çöpler, göklerden gelen bu sözleri işitince inanıp iman ettiler. Ve o zamandan beri, aldıkları her nefes için göklere şükrediyor, göklerden indirilen makarna ve kömür ile kibrit kutusundaki kutsal hayatlarına mutlu mesut şekilde devam ediyorlar.

Onlar ermiş muradına, biz çıkalım kerevetine diyecektim ama diyemiyorum; kendimi çokluktan ayırarak seyirci konumuna yerleştiremiyorum. Kırk vasati çöpten biriyim ben de. Ve kırk çöpün her biri gibi, hayatım kibrit kutularında geçiyor. Tek farkım; durmadan çöp üreten bir toplumda iktidar, kaidesi bozulmasın diye biz çöplere kutsal muamelesi yaptığında bunun bir yalan olduğunu bilmemdir. Ve ne zaman aklımdan kendimi kendi irademle tasarladığım geçse, kendimden şüphe etmemdir. Bilin istedim.