Polislik düşünmeyi gerektirmez. Devlet onlar adına her şeyi düşünür

Vatan borcu  36 ay taksitle ödenir

> KEMAL CAN KAYAR kemalkyr@gmail.com

“Gençler iyi akşamlar bir kimlik alabilir miyim?”
“Nereye gidiyorsun”
“Sabıkan var mı?”
Yukarda saydığımız üç cümle Türk Polisi’nin suça karşı aldığı en ciddi önlemlerdir. Bu üç sorgu cümlesinden sonraki en can alıcı hareket, pantolonun apiş arasını elle kavrayıp sallama hareketidir. Bu hareket donunuzun içine sakladığınız suç unsurlarını paçalardan düşürmek suretiyle tespit etmeyi sağlar. Hayaller Şehrin Azizleri olsa da gerçekler maalesef apiş arasıdır ve kahramanlık öyküsü diye bilinen hikaye hazin bir esarettir.

Yaşadığım semt olan Şirinevler’de bilinmeyen bir sebeple çok fazla polis yaşar. Hatta Şirinevler için söylenen “Yarısı polis, yarısı hırsız” sözü bu durumu iyi özetler. Semtin en işlek caddesine, yaptığı temizlik operasyonları sonucu eski emniyet müdürü Saadettin Tantan’ın ismi verilmiştir. “Polis devleti” sözü çok sık kullanılıyorken, halı hazırda Şirinevler devlet olmasa da bir polis düklüğü gibidir. Bir zamanlar Fetullahçılar arasında bir baltaya sap olamayacağına karar verilip ıskartaya ayrılanların yerleştirildiği teşkilat, AKP’nin polis devleti olma hamlesiyle yüzbinlere açılmıştır.

Dolayısıyla Şirinevler Polis Düklüğü’nün nüfusu da her geçen yıl daha da arttı. Toplumsal olaylardan sonra sağa sola biber gazı sıkan çevikleri burada her an acılı kokoreç yerken görebilirsiniz.

Şirinevler’deki polis arkadaşlar genelde 3+1 evlerde 4 veya 5 kişi yaşarlar. Anadolu’nun çeşitli yerlerinden çalışmak için İstanbul’a gelirler ve hemen para biriktirmeye başlarlar. Birçoğunun İstanbul’a ilk gelişidir bu. Otogar’da indikleri anda, İstanbul suç ve anarşi yuvası Gotham City gibi canlanır gözlerinin önünde. İlk maaşlarıyla suçla mücadelenin vazgeçilmez materyali gözlük alınır ve amansız mücadele böylece başlar.

Büyük şehire nefretle ve farklılığı yadırgayarak geçer çoğunlukla zaman polisler için. Ev taksiti ödemekten arta kalan parayla; jöle, gözlük, tuğralı yüzük gibi aksesuarlar satın alınırken alınırken, millete posta koymaktan arta kalan zamanda, chat odalarında müstakbel gelin adayı aranır. Kendi aralarında dinozor dedikleri abilerini taklit ederek yaşadıkları hayata uyum sağlamaya çalışırlar. Ekmekçidirler. Yaptıkları her hareketi: Ekmek parası diye açıklarlar, ama başkalarının emek ve ekmek mücadelesine saygı duymazlar.

Yaklaşık bir sene sonra bu insanların hepsi yediği yemeğin parasını vermeden kalkmayı, sokakta gözüne kestirdiği kişiye istediği gibi davranmayı öğrenmiş hale gelirler. Ama düşünmeyi öğrenmezler. Polislik düşünmeyi gerektirmez. Devlet onlar adına her şeyi düşünür.

Önce Vatan Emniyet’in franchising şubesi olan bir ilçe karakoluna yerleştirir. Sonra otobüse bedava binme, ruhsatı olmayan dükkandan bedava yemek yeme hakkı tanır. Ayrıca esnaf dövme hakkı, rastgele ateş etme hakkı ve gencecik çocukları döverek öldürme hakkı. Sürekli ayrıcalık isterler, indirim isterler. Hiçbir hesabı ödememeye, bedavacılığa alıştırır devlet onları. “Sen kalk koçum ben öderim” anlayışıdır devletinki.

Devlet tüm bunlara karşılık bankaya borçlandırıldığı gibi, vatana da borçlandırır.

Polisin ise vicdanı rahattır. Vatan borcu ödeniyordur sonuçta, gerisini düşünmezler. Vatan görevi kutsaldır. Yer ve zaman fark etmeden gerekeni yaparlar. AkSaray’ın kapısında, milletvekili çocuklarının önünde, Suruç için haykıranların karşısında, işçilerin üzerinde, madencilerin sırtında, öğrencilerin ensesinde…


Parmağında tuğralı yüzüğü, saçında jölesi, cebinde banka dekontu, aklında Vatan vazifesi devletin buyurduğu yerde öder taksit taksit vatan borcunu. Nedenini düşünmez, bütün sorulara cevabı: “Yassak hemşerim, yassak!”tır.