Hangi durumda altınıza etmeyi kabul edersiniz?

‘Gülmekten altıma ettim!’ demenizi gerektirecek durumlar başta gelir mutlaka; eğlenceli ortamları işaret ettiği belli. Bazen ‘korkudan altıma ediyordum’u da kabul edebilirsiniz çünkü aslında bu sözler ne kadar korkak olduğunuza değil, bir survival (hayatta kalma) durumuna gönderme yapmaktadır, ‘az kalsın korkudan altıma ediyordum’ derken paradoksal biçimde dinleyicinizi feci bir durumdan sağ çıkmayı başarmış birinin sevinçli gururuna ortak etmektesinizdir. Hepsi bir yana, bu ‘altına etme’ ifadesinin gerçeklikle doğrudan ilişkisi olmadığını, mübalağa sanatının bir ürünü olduğunu hem siz bilirsiniz hem de dinleyiciniz bilir.

National Geographic’in 2. Savaş’la ilgili yeni belgesel dizisi Last War Heroes/Son Kahramanlar’da konuşan Amerikan askerleri, bir başka ‘altına etme’ durumundan söz ediyorlar: Siperde, çatışma sırasında altına etmek... Hem tuvalete gitme fırsatı olmadığından (tuvaletsizlik+zamansızlık) hem de tepelerinde uçuşan kurşunların yarattığı korkudan dolayı altına etmek...

90 yaşına merdiven dayamış bu adamları büyük bir gıptayla izledim: 20lik delikanlıyken hissettikleri tüm korkuları, savaşın neden olduğu rezillikleri yüzlerine hiç hamaset gölgesi düşürmeden anlatıyor, insani bir dille konuşuyorlar. “O tabut gibi siperlerdeyken, bulunduğumuz noktadan uzaklaşma imkânımız olmadığından altımıza sıçıyorduk.” diyorlar; gözyaşı dökerek “İnsanlar başka insanlara nasıl böyle şeyler yapabilir, Nasıl?!” diyorlar.

Türkiye’de doğup büyümüşseniz, savaş hakkında böyle şeyler duymaya alışık değilsinizdir. Savaş mı? Ne olacak canım, hayatın bir parçası... Hem “Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır/Toprak eğer uğrunda ölen varsa vatandır”! Korkmak mı? Höst! Ayağınızı denk alın, Türk askeri korkmaz! Ölüm mü? Vatan sağolsun...

Kurtuluş Savaşı ile ilgili Yeşilçam filmlerinde ya da o hüzünlü asker cenazelerinde bolca duyabileceğiniz bu ‘vatan sağolsun’ ifadesinin asıl özdeşleştiği olay, 81 askerin canını kaybettiği Dumlupınar faciasıdır: 1953’te Ege’deki bir NATO tatbikatından dönerken Çanakkale açıklarında bir şilebin çarpmasıyla ciddi biçimde yara alıp hızla batan Dumlupınar denizaltısınının mürettebatı, prosedür gereği ‘battı şamandırası’nı bırakırlar. Denizaltıya kabloyla bağlı bu şamandıra hem geminin battığını haber vermekte hem de yukarıdakilere denizaltının yerini göstermektedir. Şamandırada yer alan telefon doğrudan Dumlupınar’a bağlıdır ve başında Astsubay Selami Özben bulunmaktadır. Astsubay Selami, durumunu anlattığı telefon görüşmesini ‘‘Ailelerimize selam söylüyoruz. Bizi kurtaracağınızdan eminiz. Vatan sağolsun...’’ diye bitirir.

Orhan Birgit 2006’da yayımlanan Evvel Zaman İçinde adlı kitabında bu ‘vatan sağolsun’un nereden çıktığını  şöyle anlatıyor: “O bildiri varlığını hemen her 4 Nisan'da yeniden anımsatan masum fakat o gün için gerekli bir yalanı içerecekti. Denizaltıda kalan seksen bir şehidimiz adına Astsubay Selami'nin adı bilinçaltımda öne çıktı. Nara Burnu'ndaki denizin altından gelen sesin sahibi olarak, Barbaros'un çocuklarının son sözlerinin 'vatan sağolsun' olduğunu, telefonla konuşmanın daha sonra mümkün olmadığını kâğıtlara döktüm.” 2003’te konuyla ilgili Son Söz: Vatan Sağolsun adlı bir belgesel yapan Savaş Karakaş’sa, filmde ne yazık ki tek kelimeyle bile bahsetmemesine rağmen, internet sitesinden ulaşılabilen ‘Karakız’a Ağıt’ başlıklı yazıda şunları söylüyor: “Dumlupınar’la irtibat kurmaya çalışanlar şimdi telefon ahizesinden sadece dua ve inilti sesleri duymaktadır. Bu sesler de kurtarma çalışmalarında telefon kablosuyla bağlı olan şamandıranın koparılması sonucu kesilecektir.  İşte bu durumda Orhan Birgit  ‘Astsubay Selami’nin son sözleri Vatan Sağolsun’ oldu’ diye yazacaktır ve bu tüm gazetelerde manşet olacaktır.“ Astsubay Selami Özben’in kardeşi Haşim Özben de, ağabeyiyle yapılan telefon görüşmesinden Ekspres gazetesine yansıyan ifadeleri şöyle anlatıyor: ‘Bitişik bölmelerden tekbir ezan sesleri geliyor’ dedi.

Sadece dua ve inilti sesleri... Çünkü denizin 80 metre dibine çökmüş bir metal tabuttaki bu gencecik insanlar, yukarıda bazı gazeteci ağabeyleri hamaset edebiyatına yeni örnekler kazandırırken, hiçbir canlının bilemeyeceği kadar iyi biliyorlar ölmekte olduklarını...

Sonuç olarak... Biz bu dünyanın gencecik evlatlarının karakollarda siperlerde cephelerde değil sadece gülmekten altına kaçıracağı günleri beklerken top güllesi gibi bir tezkeremiz oldu. Dumlupınar faciası Türkiye NATO’ya üye olduktan sadece yedi ay sonra yaşanmıştı. Şimdi Türkiye’nin NATO’ya üye oluşunun 60. Yıldönümünde yeni seferlere hazırlanıyoruz. Çünkü vatan sağ olacak...

Filmlerde ve edebiyatta ülke defalarca gemiye, otobüse, eve benzetilmiştir ya, şimdi bu tezkere sayesinde yara almış batmakta olan bir denizaltıya benziyor.

Battı şamandırasındaki ahizeyi kulağınıza götürün. Ne duyuyorsunuz?