BDDK aldığı bir kararla döviz alım işlemlerine vade kısıtı getirdi. 100 bin dolar ve üzeri miktarda döviz almak isteyen gerçek kişiler parasını verdikleri dövizi almak için bir iş günü bekleyecekler. Bugün dolar almak için ödeme yapacaksınız ancak dolarlar size bir iş günü sonra teslim edilecek. Satarsanız sorun yok, paranız hemen ödenecek. Sınırlama sadece alım işlemlerine […]

BDDK aldığı bir kararla döviz alım işlemlerine vade kısıtı getirdi. 100 bin dolar ve üzeri miktarda döviz almak isteyen gerçek kişiler parasını verdikleri dövizi almak için bir iş günü bekleyecekler. Bugün dolar almak için ödeme yapacaksınız ancak dolarlar size bir iş günü sonra teslim edilecek. Satarsanız sorun yok, paranız hemen ödenecek.

Sınırlama sadece alım işlemlerine getirildi. Hafta sonu, resmi tatil ve bayram gibi dönemlerde bir iş günü uygulaması bazen 10 güne kadar bile uzayabilir.

Bu adım döviz işlemlerini sınırlandırmak için son zamanlarda alınan ikinci tedbirdir. Daha önce döviz alım satım işlemlerine binde bir oranında vergi getirilmişti. Şimdi ise vade(valör) kısıtı getirildi.

Bu iki tedbirin de amacı döviz alımını cazip olmaktan çıkarmaktır. Peki, gerçekten hedeflenen sonuç ortaya çıkar mı? Bu sorunun yanıtını verebilmek için vatandaşın dövize neden ilgi gösterdiğine, TL’de kalmayı neden cazip bulmadığına bakmamız gerekiyor.

Bankalardaki döviz hesaplarına baktığımız zaman vatandaşın dövize ilgisinin devam ettiğini görüyoruz. Eline bir miktar para geçen anında dolar ya da avro alıyor. Bu uzun zamandan beri böyle. DTH’ların tutarı 182,5 milyar doları geçmiş durumda. Son bir hafta içinde vatandaşlar bir milyar dolar daha satın almışlardır. Aldıkları tüm “tedbirlere” rağmen dövize ilgi azalmıyor, azalmayacak da.

Net rezervlerin 24,9 milyar dolara düştüğü, üstelik bunun 13,2 milyar dolarının swaplar aracılığıyla geçici bir süreliğine Merkez Bankasına verilmiş dövizler olduğunu da dikkate aldığımızda vatandaşın dövize olan ilgini anlamak daha kolay oluyor.

Vatandaş döviz alıyor çünkü TL’de kalmanın riskli olduğunu düşünüyor. Döviz almayı daha güvenli buluyor. Haksız da çıkmıyor. Bu yazının yazıldığı saatlerde dolar 6,15 lira seviyelerinde işlem görüyordu. Türkiye’yi riskli bulanlar sadece yerliler değil. Yabancı yatırımcılar da Türkiye için risklerin artmakta olduğunu görüyor. Bunun göstergesi olan CDS’ler(kredi sigortası) 500 puanın üzerine çıkmış durumda.

İ.V.M.E.

Dün Bakan Albayrak “kreatif” olduğunu söylediği bir finansman paketi açıkladı. “İleri, Verimli, Milli Endüstri (İVME)” adını verdikleri bu program ile belli sektörlerde üretim yapacak olan şirketlere değişken faizli yatırım ve işletme kredisi kullandırılacağını açıkladı. 30 milyar lira olması beklenen kredi paketi sonuç verecek gibi görünmüyor. İnsanların önünü görmekte zorlandıkları bir dönemde yatırım yapmaları pek mümkün değil. Türkiye’nin sorunu sadece finansmana erişme maliyeti ile sınırlı değildir. Asıl sorun öngörülmesi zor olan bir ekonomik sistem içinde bulunuyor olmamız.

Her ne kadar bakan açıkladığı paketi “kreatif” olarak tanımlasa da ben pek “kreatif” bulmadım. Ama hakkını teslim etmek de gerekir ki en azından açıkladıkları paketlere verdikleri adlar oldukça “kreatif”.

Albayrak’ın basın toplantısında söylediği en önemli şey açıklanan finansman paketi değildi. Türkiye’nin Haziran ayından itibaren cari fazla vermeye başlayacağını açıklamasıydı. Bu önemli çünkü ülkenin mevcut üretim modeli nedeniyle cari açığın azalması ve hatta cari fazla verilmesi ancak ekonominin küçülmesiyle mümkün oluyor. Üretimde ağırlıklı olarak ithal girdi kullandığımızı, tüketim ürünlerine olan talebin düştüğünü dikkate aldığımızda cari fazla verme beklentisinin temel gerekçesinin ekonomik durgunluk olduğu açıktır. Bu nedenle “müjde” olarak duyurulan cari işlemler dengesi tahmini aslında işlerin düzelmesine yönelik beklentinin de olmadığının bir göstergesidir.