Vatandaşlar ve devlet arasındaki güven: İsveç'in Covid-19 politikası
İsveç için bir tecrit kararı alınsaydı bu uzun vadede sürdürülemezdi. Örneğin, okullar ve okul öncesi eğitim kurumları kapatılsaydı, ebeveynler çocuklarını işlerine tercih etmek zorunda kalabilirlerdi. Sağlık gibi sektörlerde işçileri evde tutacak bir durum yaratabilirdi. Veya torunlara bakmak zorunda kalacak büyükanne ve büyükbabaları hastalığa maruz bırakabilirdi
UMUT ÖZKIRIMLI Uluslararası Barselona Enstitüsü
LARS TRAGARDH Tarih Profesörü / Ersta Sköndal Üniversitesi - İsveç
Koronavirüs renk körüdür ve sınırlara saygı duymaz. Eşitlikten de uzaktır. Asıl yükü fakirlere yükler. Nesnel bilim ve matematiksel eğrilerin evrenselleşen dilinde konuşan epidemiyoloji uzmanlarının önemli rolü göz önüne alındığında, Covid-19 yayılmada dünya çapında benzerlik gösterir. Ancak yansımaları, daha zengin ülkeler arasında bile ülkeden ülkeye önemli ölçüde farklılık göstermekte. Bu yayılma tarihsel miras, siyasal kültür ve sosyal adetlerle şekilleniyor.
Covid-19'da hayatta kalan İsveçli tarihçi Sverker Sörlin yakın zamanda yazdığı makalede hiçbir zaman küresel bir pandemi olmadığını ve pandemilerin ancak ulusal mantığa göre şekillendiğini ifade eder. William H McNeill’in 1976 yılında yazdığı “Vebalar ve Halklar” (Plagues and Peoples) kitapta da benzer bir ifade geçer: “Salgın hastalıklar etkilediği toplumları yansıtır.” Savaşan evrensel bir biyolojik düşman yoktur, bu küresel virüsler, içindeki bireyler kadar toplumlara da saldırır. Gerçekten de pandemiler ülkeler için büyük bir stres testi. Derin, yapışkan ve toplumsal yapıları ortaya çıkaran bir test. Sıradan zamanlarda küresel modalar ve eğilimler tarafından kısmen gizlenen değerler, kurumlar ve uygulamalar, böyle zamanlarda fırtınalı bir denizde güvenli kayalar gibi ön plana çıkıyor.
Bizim için - 40 yıl yurtdışında yaşamış ve ardından ülkesine geri gönderilen bir İsveçli ve İsveç'te yaşayan fakat şimdi İspanya'da bulunan kendi kendini sürgün etmiş bir Türk- kültürel çarpışmalar, hem küresel ortaklığı hem de ulusal farkı anlama çabalarımızın bir mihenk taşıdır.
Her zaman farklılıklarımız vardı. Ancak koronavirüs ile kendimizi çok farklı Avrupa pandemi rejimlerine maruz bıraktık.
Pandemiden Avrupa'da en kötü etkilenen ülkelerden biri olan İspanya, virüsün yayılmasını yavaşlatmak ve zaten aşırı kalabalık hastaneler üzerindeki yükü hafifletmek için sıkı bir tecrit uygulamasına başvurdu. Tecrit uygulamaları kişisel tercih meselesi değildi; sosyal mesafe ülkenin birinci yasası, teftiş ve polislik meselesi haline geldi.
SOSYAL MESAFEDE BİR ÖZDENETİM UYGULAMASI
İsveç ise devlet epidemiyoloğu Anders Tegnell liderliğinde daha sakin ve tartışmalı bir yaklaşımı uygun gördü. Acımasız bir tecrit yerine, sosyal mesafede bir özdenetim uygulamasına yanaştı. Ülke yönetimi vatandaşlarına kararlarını kullanmaları ve yukarıdan aşağı kontrol yerine karşılıklı güvene dayanan bir çerçevede bireysel sorumluluk almalarını söyledi.
İkimiz de “İsveç modelinin”, sosyal ve devlet güvenin çok daha düşük olduğu İspanya veya Türkiye gibi ülkelerde uygulanamayacağına ikna olduk. Ama İsveç'in kendisinde işe yarayabilir mi? Ve neden İskandinav komşuları da dahil olmak üzere İsveç de birçok yöntemden kaçmayı seçti? Burada görüşlerimiz birbirinden ayrıldı.
Seyyah Türk (aynı zamanda bir İsveç vatandaşı), Tegnell'in yaklaşımının - içerdiği sağlık riskleri göz önüne alındığında - yaşlılar da dahil olmak üzere kişisel bağımsızlığa değer verdiği yüksek güvenin İsveç için bile çok gevşek olduğuna ikna oldu.
Her halükarda, sıkı tecrit yöntemleri sadece hayat kurtarmak için değil, aynı zamanda aşırı kalabalık hastanelerin iş yükünü azaltmayı da amaçlıyordu. Öte yandan ülkesine geri gönderilen İsveçli, bireysel hayatları kurtarmak için yapılan her türlü savaşın sosyal dokuya - sağlık ve ekonomi tartışmasının ötesinde - büyük maliyetler içerdiğine inanıyordu. Bu yüzden dikkatimizi seçilen farklı yolların toplumsal sonuçlarına kaydırmaya karar verdik.
İsveç için bir tecrit kararı alınsaydı bu uzun vadede sürdürülemezdi. Örneğin, okullar ve okul öncesi eğitim kurumları kapatılsaydı, ebeveynler çocuklarını işlerine tercih etmek zorunda kalabilirlerdi. Sağlık gibi sektörlerde işçileri evde tutacak bir durum yaratabilirdi. Veya torunlara bakmak zorunda kalacak büyükanne ve büyükbabaları hastalığa maruz bırakabilirdi.
TECRİT GELENEKSELCİ TOPLUMLARDA İŞE YARAR
Cinsiyet eşitliği ve çocuk haklarının çok önemli olduğu bir toplumda, bu riskler anlaşılır bir şekilde kanayan bir yaraya dokundu. Tecrit, özellikle daha geleneksel cinsiyet normlarına sahip toplumlarda, konforlu evlere sahip orta ve üst sınıflar için işe yarayabilir. İsveç'te ise okullar sadece dezavantajlı çocuklar ve bekar ve/veya düşük gelirli ebeveynler için temel, anahtar kurumlardır.
Bu, dünya genelinde politika seçimlerinin kesin olarak rasyonel, bilimsel bir temelde yapılıp yapılmadığı veya kültürel köklü kısıtlamaları ve olasılıkları yansıtıp yansıtmadığı sorusunu gündeme getirmektedir. Sosyal mesafeyi ele alalım: Artık uluslararası olarak paylaşılan bir hedef gibi görünüyor. Önemli bir seçim ise para cezaları ve tutuklama tehditleri ile paylaşılan bir bireysel sorumluluk duygusu arasındadır.
İsveç'te, seçilen yol daha az acımasız olabilir. Ancak yükü yetkiyi polisler yerine kişinin kendinde alması yönüyle daha zor. Sosyal medyaya yansıyan İsveç’in sosyal manzaraları inanılmaz güzel görünse de burada yaşayanlar için gerçek, yerel işletmeleri desteklerken mesafeli ve normal bir yaşamı sürdürmek ve devam etmek için kalan özgürlükler arasında daha kasvetli bir denge.
İSVEÇ'TE DE TECRİT İSTEYENLER VAR
Ve emin olun, İsveç'te bile toplumun daha radikal bir şekilde tecrit politikası uygulamasını isteyen pek çok kişi var, ki hâlâ da öyle olabilir. Ancak diğer taraftaki insanlarsa İsveç kelimesinin, samhälle (bir arada tutmak) olduğunu hatırlatarak sürekli sakin kalmaya çalışıyor.
Ancak İsveç deneyi, yurtdışındaki kanayan bir yaraya parmak basıyor. Seçim sadece bireysel özgürlük ile otoriter yönetim arasında değil. İspanya'da, tecrit önlemleri geniş çaplı popüler desteği arkasına alıyor. Güvenlik güçleri yaşlılar için geçici doğum günü partileri düzenlemek için ceza kesmekten daha fazla zaman harcıyor. Fakat orada da, tecritin toplumsal sonuçları netleştikçe muhaliflerin sesleri daha yüksek çıkıyor. Barselona'nın sol belediye başkanı Ada Colau, Madrid hükümetinin bu dönem okulların yeniden açılmayacağını açıklamasından hemen önce, 15 Nisan'da bir Facebook gönderisinde, “Çocuklarımızı kurtarın!” dedi.
Kuşkusuz, küresel olarak, koronavirüs krizinin ardından göreceğimiz şey devletin geri dönüşüdür. Ama bir de bir soru var. O da devletin ne olduğu?
MACARİSTAN, TÜRKİYE VE BREZİLYA ÖRNEĞİ
Macaristan'ın Başbakanı Viktor Orbán, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Brezilya Cumhurbaşkanı Jair Bolsonaro gibi otoriter kurallarını daha da güçlendirmek için salgını sömürmekle meşgul olanların cevabı açık: “Daha az özgürlük ve daha az demokrasi”.
Ancak hem İsveç hem de İspanyol örnekleri bize kendi tarzlarında başka bir cevabı da veriyor: Neoliberal demokrasinin ve sosyal demokrat refah devletinin geri dönüşü.
Ve burada Sörlin ile hemfikiriz. Vatandaşlara katkılarında eşit, sorumlu, etik varlıklar olarak saygı göstermek akıllı bir yol olacaktır. Aslında bu, yüksek güven toplumunun ayırt edici özelliği olan karşılıklılığı geliştirmenin en iyi yolu olabilir: Vatandaşlar arasında ve vatandaşlar ile devlet arasında karşılıklı güven.
Guardian’dan çeviren Burak Abatay