Suriyelilere vatandaşlık tartışması ve Meclis gündeminde olan Uluslararası İşgücü Kanunu Tasarısı, çalışma hayatı açısından kritik öneme sahip. İki konu birbiriyle oldukça ilintili. Suriyelilere vatandaşlık verilmesi girişiminin bir yanı siyasal, diğeri ise işgücü piyasası ile ilgili. Sayıları üç milyona ulaşan Suriyeliler bir yandan oy deposu olarak tasarlanıyor, öte yandan Suriyelilerin işgücü piyasasına eklemlenmesi gündemde.

Suriyelilere vatandaşlık tartışmasının işgücü piyasaları boyutu son açıklamalarla ortaya çıktı. Nitekim İçişleri Bakanı Efkan Ala, “yarar görülen Suriyelilerin” Türk vatandaşlığına alınacağını söyledi. Muğlak bir ifade olmakla birlikte “yarar” ifadesi “kalifiye” Suriyeli işgücünün vatandaşlığa alınmasının işaretlerini veriyor. Böylece Suriyelilerin işgücü piyasasına entegrasyonunda da bir tabakalaşma gündeme gelecek. Görece “kalifiye” Suriyeliler işgücü piyasasına formel yoldan “en alttakiler” olarak entegre olurken, “diğerleri” enformel koşullarda “en alttakilerin alttakileri” olarak kalmaya mahkum olacak.

Nitekim Meclis gündeminde olan Uluslararası İşgücü Kanunu Tasarısı da benzer düzenlemeleri içeriyor. Aslında bu iki girişim birbirini tamamlıyor. Tasarı ile denklik ve mütekabiliyet aranmaksızın, yetkinlik denetimi yapılmadan beyana dayalı bir biçimde profesyonel meslek mensuplarının (mühendis, mimar vb.) Türkiye’de istihdamına olanak tanınıyor. Yasa kalifiye göçmen işgücünün istihdamı konusunda denetimi gevşetiyor, meslek örgütleri ve sendikaları sürecin dışına itiyor. Böylece iki yönlü bir sorun ortaya çıkıyor: Bir yandan kalifiye göçmen işgücü ile yerli işgücü arasında rekabet artıyor ve yerli işgücü dezavantajlı durumu geliyor. Öte yandan göçmen işgücü de eşit işlem ilkesi temelinde ve ayrımcılık yasağına karşı yeterince korunamıyor.

Suriyelilere mülteci statüsü tanımayıp vatandaşlık verme girişimi izaha muhtaç. Türkiye, Cenevre Sözleşmesi’ni “coğrafi sınırlama” çekincesi ile kabul ettiği için, Avrupa dışından gelip iltica talep edenlere “mülteci” statüsü tanımıyor. Bu konuda mevzuat değişikliğine gidip Suriyelilere mülteci statüsü tanınması Suriyeliler açısından çok daha elverişli koşullar yaratacak. Üç milyon Suriyeli’nin Türkiye’de sığınmasının ve karşı karşıya kaldıkları koşullarının müsebbiplerini, Suriye’yi parçalayıp savaş ve teröre teslim edenleri unutmadan, meseleye insan hakları ve işçi hakları açısından ve ayrımcılığa, yabancı düşmanlığına kapıları sımsıkı kapatarak yaklaşmak gerek.

Suriyelilere vatandaşlık tartışmasının nefret ve yabancı düşmanlığına varan tepkilere yol açtığı gözleniyor. Bu tehlikeli bir eğilim. Türkiye’de yaşayan Suriyelilerin ülkelerindeki savaş ve terörün bitmesiyle ülkelerine dönmeleri beklenir. Ancak bu zaman meselesidir. Öte yandan savaş ve terör bitse de göçe yol açan iktisadi ve sosyal faktörler devreye girecek ve Suriyelilerin bir bölümü Türkiye’de kalmaya devam edecek. Soruna bu gerçekler zemininde yaklaşılmalı.

Suriyelilerin Türkiye’de işgücü piyasasının bir parçası olduğu gerçeğinden hareket ederek, işverenlerin Suriyelileri ucuz işgücü olarak kullanmalarını önleyecek düzenlemeler yapılmalı. Bu yönde denetimler artırılmalı. Sendikalar bu sürecin bir parçası olmalı. Suriyeli işçilere yönelik ayrımcı uygulamaların önüne geçilmeli. Bu çerçevede Türkiye Uluslararası Çalışma Örgütü’nün 97 sayılı göçmen işçilerin istihdamına ilişkin sözleşmesi onaylanmalı, böylece göçmen işçiler ile yerli işçiler arasında ayrımcılıkla daha etkin mücadele edilmelidir.

Uluslararası İşgücü Kanunu için de benzer bir yaklaşım önemli. Hükümet bu yasa ile ucuz, güvencesiz ve örgütsüz kalifiye işgücü ithal etmeyi hedefliyor. Bu konudaki düzenlemelerde de evrensel insan hakları ve çalışma hakları esas alınmalıdır. ILO 97 sayılı sözleşme göçmen işçilerin çalıştırılmasında ayrımcılığa karşı önemli güvenceler getiriyor. Böylece hem göçmen işçiler hem de yerli işçiler korunmuş oluyor. Göçmen işçilerle yerli işçilerin rekabetini önlemek için eşitlik ve ayrımcılık yasağı önemli bir mihenk taşıdır.

Nasıl Türkiyeli işçiler, mimar ve mühendisler dünyanın pek çok ülkesinde çalışıyorsa aynı şekilde bunun tersi de olacak. Dikkat edilmesi gereken husus, bu konuda mütekabiliyet, denklik, denetim ve ayrımcılık yasağı gibi düzenlemelerin yapılması ve bu süreçte meslek odaları ve sendikaların sürece katımının sağlanmasıdır. Göçmen işgücü mevzusu netameli bir alandır. İnsan hakları ve işçi hakları konusundaki evrensel standartlardan uzaklaşmak ırkçılığa, yabancı düşmanlığına ve nefret suçuna kapı aralayabilir.

Unutmamak lazım. Nerede olurlarsa olsunlar ve nereden gelirlerse gelsinler; çalışanların rekabetini değil, dayanışmasını ve kardeşliğini ön plana çıkartmak emek hareketinin en güzide ilkesidir.