Hapishanelerdeki insan hakları ihlalleri çoğunlukla içeride olanı ya da yakınlarını ilgilendirirken, kimin neden hapishanede olduğuna dair bilgiler tüm toplumun fotoğrafını veriyor.

Örneğin devletin en tepesinden konuşulmaya başlanan uyuşturucu suçlarının son yıllardaki oransal artışının, sokağa, bizlerin hayatına nasıl yansıdığı, sadece uyuşturucu krizini değil, derinleşen ekonomik krizin sonuçlarını da gösteriyor.


Konu yalnızca uyuşturucu suçları da değil, diğer tüm suç kategorilerinin yıllar içerisindeki artışı veya azalışı, yoksulluğun, “topluma ne yaptığını” gösteriyor.
Örneğin, yoksulluk ile birlikte şiddet suçlarının artması tesadüf mü?

Ya da uyuşturucuyla bağlantılı (ticaret, kullanıcılık vs) suçların ve buna bağlı olarak ateşli silahlarla bağlantılı suçların artması?

Sosyolog Mustafa Eren, suç kategorilerinin hapishaneye yansımasıyla ilgili neredeyse bir arkeolog titizliğinde yaptığı “kazı çalışması” sonucu ulaştığı verilerle bianet’e beş bölümlük bir yazı dizisi hazırladı. Rakamlar, Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) Ceza İnfaz Kurumu (CİK) İstatistikleri’ne dayanıyor. Tabii bu istatistikler sadece hükümlüleri, yani cezası kesinleşenleri kapsadığı için tutuklularla ilgili veriye ulaşılamıyor. Ama bu kısıtlı veriler bile, önemli bir analiz fırsatı sunuyor.

Mustafa Eren’in verdiği bilgiye göre, 2020 yılında insanların hüküm alarak hapse girmesine yol açan ilk 5 suç türü sırasıyla yaralama, hırsızlık, trafik suçları, icra ve iflas kanuna muhalefet ve uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti. Altıncı sırada da uyuşturucu kullanımı geliyor.

Bu beş suçtan hüküm alanların sayısı toplam hükümlülerin yaklaşık yarısı. Eren, bu sıralamaya bakıldığında Türkiye’nin başlıca sosyal sorunlarının şiddet (yaralama), yoksulluk (hırsızlık), yoksullaşma (icra ve iflas kanuna muhalefet), uyuşturucu (imalatı, ticareti ve bağımlılık) ve trafik olduğu tespitini yapıyor.
Tabloya sadece bu açıdan bakıldığında bu sıralama birçoklarına “normal” gelebilir. Ancak Eren, suç türlerinde 10 yıllık bir karşılaşmaya gidildiğinde şu verilere ulaşıyor: Suç türleri arasında en fazla artış yaklaşık 33 kat ile “trafik suçları”nda yaşanmış. (TÜİK’in açıkladığı Karayolu Trafik Kaza İstatistikleri 2020’ye göre trafik kazası sayısı azalırken hüküm alan kişilerin sayısının 33 kat artıyor olması yeni yasal düzenlemeler ve yasaların daha sert uygulanmasıyla açıklanabilir.)

Trafik suçlarını 7 katın üzerindeki artışlarla “uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanımı ve satın alma”, “rüşvet” ve “dolandırıcılık” takip ediyor. “Cinsel suçlar”daki artış da yaklaşık 5 kat.

Mustafa Eren, “2011’e oranla 2020 yılında hırsızlık ve yaralama suçlarından hüküm alanların önemli oranda artmış olması ve ilk iki sıraya yerleşmesi toplumda şiddet ve yoksulluğun artması ve toplumsal sorunların iki ana ekseni haline gelmesi şeklinde okunabilir” değerlendirmesini yapıyor.

Buna ek olarak, uyuşturucuya bağlı suçların artışının da bu iki tür suçla ve en önemlisi yoksullukla bağlantılı olduğu sonucunu çıkarmak mümkün.

Bu rakamlara bakarak “Benimle ne ilgisi var” diyecekler olabilir ama bu fotoğrafın içinde sadece ‘çete üyeleri’ yer almıyor. Bu tür suçların artışı, tüm toplumun güvenliğini tehdit ediyor.

Uzun zamandır söylediğimiz “Kolombiyalaşma” sadece uyuşturucu ticaretinden kazanılan kara parayı değil, bunun sokağa, hayatımıza nasıl şiddet ve yoksulluk olarak yansıdığını açıklamak içindi. Sokaklarında çete üyelerinin silahla çatıştığı, güvenliğin giderek daha pahalı bir ‘meta’ haline dönüştüğü ülke…

Dünyanın suç başkentlerinden biri olmak için sadece büyük çapta bir ticaret ağı yeterli değil. Eğitimin ve iş güvencesinin bitirildiği, çocuk işçiliğin arttığı, çoğunluğun ekmeğe muhtaç kaldığı bir ülkenin vatandaşları, çetelerin doğal üyesi ya da kurbanı olurlar.

İstatistikler her ne kadar polisiye olsa da çözüm siyasi.